3 Nisan 2010 Cumartesi

İnternet diyeti ...


Diyet her yerde!.. Çoğumuzun da diyetle sorunu var. Ya hep “yarın başlamak üzere” diye karar veriyor (ama o yarın hiç gelmiyor) ya başlıyor ama sonunu getiremiyoruz.

Öte yandan başka şeylerin de diyeti olabilir.

Peki teknolojik açıdan diyete ne zaman gireceğiz? Ya da böyle bir şey söz konusu olabilir mi?

Örneğin günün belli saatlerinde ya da haftanın belli günlerinde bilgisayarımızı açmadan durabilir miyiz? Ya da hadi açtık diyelim, internete bağlanmadan kullanabilir miyiz onu?

İlk etapta bu soruları sormak anlamsız gelebilir. Çünkü açmayan açmayabiliyor, internete girmeyen girmeyebiliyordur. Asıl sorun zaten bunları yapamayanlarda. Yani bilgisayarı belli dönemlerde açmadan duramayan ya da internete girmeden yapamayanların da böyle bir durumda olduklarını idrak edebilmeleri ve kendilerini zorlayabilmelerinde.

Sigara tiryakisi olmadan önce şöyle bir dönem var malum: “İstediğim zaman içmeden durabilirim”. O aşama geçildikten sonra ise bu değerlendirme asla gündeme gelmez (çünkü gelirse cevap durabilirim olmayacaktır artık).


Şu an bilgisayar ile internet ile iç içe olanlar, özellikle de gençler, bilgisayar kullanımı ya da internet erişimi konusunda o denli “kayıtsız şartsız” bir açlık içindeler ki “belli dönemlerde onlarsız yapabilme” olgusunu özellikle gündeme getirip yaşamlarına monte etme çabasından, gerekliliğinden, bilinç düzeyinden çok uzaktalar. Eşik değeri olabilecek dozu geçtikten sonra da tıpkı sigara tiryakilerinde olduğu gibi konu gündemlerine girmeden çıkmış olacak.

Bu durumda karşımızda bilgisayar bağımlısı, internet müptelası bireyler bulacağız (mevcut durumdan çok daha vahim durumlarla karşılaşacağız). Acaba bunlarla “mücadele etmek için” Yeşilay benzeri kurumlar da kurulacak mı? Ya da kurulmalı mı?

Aslında insanlık tarihinde bu tür dramatik değişimlerin yaşandığı dönemlerde ortaya çıkan tipik ikilemi mi yaşıyoruz? At arabasından motorla çalışan otomobillere geçerken de benzer şeyleri mi yaşadı o kuşağın insanları? Saatte 50 km hızlı ile gitmenin insanı felakete sürükleyeceği dehşetini genç kuşaklara anlatmaya mı çalıştılar? Tıpkı bizim internetin başından kalkmayan gençlerin asosyal yetişmekte olduklarını anlatmaya çalıştığımız gibi.

Konuya belli bir seviyeden baktığımızda “o başka bu başka” demek çok doğal. Oysa belki biraz daha farklı bir açıdan bakıldığında ortada pek de farklı bir durum olmadığını keşfetmek zor değil. Oyuna konu olan figürler, araçlar değişik belki ama oyun aynı oyun.

Bunun daha konvansiyonel bir örneğini “kuşak çatışmasında” yaşamıyor muyuz? Her birey gençken anne ve babası ile ailesi ile kendisinden büyüklerle genelde bir çatışma halindedir ve durum doğaldır. O gençlerin gençlikleri geçip de orta yaşlı ya da daha yaşlı olduklarında, gençken anne ya da babalarının büründükleri role bürünmeleri ve arkalarından gelen genç kuşaklarla çatışma içinde olmaları da aynı şekilde doğaldır.
O halde bu tür olgularda sorun içerik değil. Öyle olsa gençken yaşlı ile çatışan bireyin yaşlandığında gençlerle çatışmaması gerekir.

Bugünün kuşakları için çatışmaya meze olan konu internet, bilgisayar ya da teknoloji. Belki de elli sene sonra, çevremizdeki evcil hayvanların DNA’sını değiştirerek abuk sabuk canavarlar üretme sevdası “kuşaklar arası çatışma konusu” olacak.

Zaten bu türden yapıcı bir çatışma ortamı olmasa ilerleme olur muydu?

Alıntı: Cumhuriyet Bilim Teknoloji CBT 1072/19 5 Ekim 2007
Oof Off Line - Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com)

Ertan Yurderi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)