13 Kasım 2021 Cumartesi

Her kuşun eti yenmez!..

 


Az önce kapı "zır zır zır" uzun uzun çaldı. Hemen koştum açtım kapıyı. Kapının önünde elinde etçi Nusret'ten alınma bir paket duran bu aşağıdaki vatandaşla burun buruna geldim.

- Buyrun kime bakmıştınız dedim haliylen.
- Ben "Bıçkın Bilo" diye söze girdi...

Almanya'dan komşuya misafirliğe gelmişmiş. Orada boksörlük yapıyormuş. Bizim Makbule'yi balkonda güneşlenirken görmüşmüş, ona fena kafayı takmışmış.. Ona talip olup "Allah'ın emriyle" istemeye gelmişmiş...

"Tanrı misafiri" deyip bir kahve içimi süreyle içeriye buyur ettik...

Koca bir endamla içeriye girdi. Gitti koltuğa çömdü. O sırada Makbule ortalarda yok... Ara ara ara, Makbule gitmiş gardrobun içine saklanmış...

- Kızım dedim bak görücü geldi. Çık bir hoşgeldin de.

Nafile. Makbule'yi değil odadan, gardroptan çıkarmak namümkün...

- İstemem de istemem... Ben evlenmem. Sizinle bir ömür boyu hayat süreceğim diye tutturdu tutturacağı kadar...

Eh ben de kızımın gönlünü kırar mıyım hiç... İçeriye geldim. "Bıçkın Bilo"ya ortada bir yanlış anlama olduğunu, ona verilecek kızımın olmadığını kibar bir dille söyledim. Hay söylemez olaydım...

Herifçioğlu boksördü ya hani... Çömdüğü yerden ne zaman havalandı ben anlayamadan, üzerime bir çullanış çullandı ki, ben avaz avaz bağırırken içerde öğlen uykusuna yatmış olan Makbule'nin ağabeyi Fırıldak ortaya çıkmaz mı?

Evin altı üstüne geldi haliylen... Kedi tüyünden ortalık toz duman. Neyse ki iyi bir karate eğitimi almış olan Fırıldak, Bıçkın Bilo'nun hakkından bir anda geliverdi... Herifçioğlunu zor attık evden...

Neyse siz siz olun... Öyle her görücüye kapıyı açmayın... Ne demiş büyüklerimiz "her kuşun" eti yenmez... Makbule'yi bu herife kaptıracak değildik yani.

Neyse etçi Nusret'ten gelen altın kaplamalı et de bizimkilere kaldı. Onlar da afiyetle onu yediler...

8 Eylül 2021 Çarşamba

 


Yıllar yıllar önce böyle bir şeye sahip olmak o günlerin biz çocukları için son derece lüks bir şeydi. Ayrıca sokak araları ya parke taşları ya da kaya taşları ile doluydu. Kayacak yer için tek yol beton olan kısa kaldırımlardı. O da komşu teyzelerin insiyatifindeydi. Kimisi kapı önlerinde belli bir süre kayılmasına müsaade eder, kimisi de bu kaykayın çıkardığı sesten şikayet ettiği için müsaade etmezdi.
Ben hiç sahip olamadım. Ama sahip olan arkadaşlarımın kaykaylarına ara sıra "bir tur atayım mı" diyerek bindim. Daha ilerleyen zamanlarda babam bana büyüklerin bindiği bisikletten alınca artık sokakların ve caddelerin fatihi ben olmuştum. Özgürce yolları arşınlayıp yeni yerler keşfedip durdum...
O güzel günleri yaşayan ve bu kaykaylara binen tüm çocuklara bugünlerden selam olsun.

5 Mayıs 2021 Çarşamba

Bu işe en çok sevinen Miletli Thales oldu ...




Ne zaman Milet'e gidip gezinsem, Sinop'lu Diogenes (Diyojen) misali elimde fener ile Milet harabelerinde dolaşır, "adam gibi adam"ları arar dururum...


Beni g
üleç yüzüyle Thales ve ondan bir harf bile öğrenmeyi kâr sayan meraklı öğrencileri Anaksimandros ve Anaksimenes karşılar.

Onlarla birlikte sohbet ede ede gezinir dururuz binlerce yıllık tarihi kent i
çinde... Sohbetlerimiz hoş olur... Esprili olur... Aramızdaki binlerce yıllık uçuruma rağmen bu üç değerli filozofun anlatımları düşünce denizinde yüzmeme sebep olur, zamanın nasıl akıp gittiğini eve geriye dönüş yolunda farkına varırım ancak.

Yine b
öyle bir gezinti sırasında Thales'in kendisinin pratik becerikliliği ile anlattığı hikâyeye öğrencileriyle birlikte çok gülmüştük...

Bir g
ün göğe baka baka yürürken Thales bir çukura düşmüş. Bunu gören Trakyalı köle bir kız "Sen daha burnunun ucunu göremiyorsun, bir de kalkmış göğe bakıyorsun" diye alay etmiş... Oysaki Thales o gün yaptığı gözlemlere göre o yıl Miletos'taki zeytin ağaçlarının bol ürün vereceğini öngörmüş ve kıştan oradaki bütün zeytin preslerini kiralamış. Ürün zamanı gelince, bu presleri isteyenlere kendisi yüksek bir fiyatla kiralamış ve zengin olmuş...

O zamanlarda da filozoflar ve felsefeyle uğraşanlar tıpkı bug
ünküler gibi günlük yaşamda beceriksizlikleriyle ünlenmişler. Hafif hafif bu konuda alay edilirmiş onlarla. Hiç şüphe yok ki bazıları gerçekten beceriksizmiş günlük yaşamlarında. Ama kimileri, insanların çoğunun önem verdiği şeylere önem vermediği için, önem verenler tarafından beceriksiz görülürlermiş...

İşte yukarıdaki hik
âyedeki gibi Thales'in yaptığı, filozofların beceriksizlikten değil, zengin olmaya önem vermedikleri için zengin olamadıklarını, istedikleri takdirde zengin olabileceklerini göstermiş olması beni ziyadesiyle memnun etti bir kez daha...

Neyse nereden nereye geleceğim s
özlerimin sonunda... Yazının başlığında Thales'in bir konuda sevindiğimden bahsettim... Peki sevinmiş ama neye sevinmiş... Sıra artık ona gelsin...

Aradan ge
çen binlerce yıl sonra bu harabe kentte her zamanki gibi otlar bürümüş... Temizlenmesi gerekmiş... Ve temizlenmeye başlanmış...

Bu temizliği haber alan Didim Kaymakamımız Sayın Halil Avşar ve M
üze Müdürümüz Baran Aydın Miletos'a gelmişler, incelemeler yapmışlar... Hatta bu temizliğe bizzat kendileri de eşlik etmişler... Miletos'u bu katkılarıyla görülebilir hale getirmek için uğraş vermişler.

Bu
çalışmalara kim sevinmez? Başta Thales... Öğrencileri ... Halk ... ve Didim'li BİZ'ler...

Thales belki de
önündeki çukuru otlar yüzünden göremedi ve düştü... Hatta o çukur bugünlerde basına da Aydın İl Turizm Müdürü Sayın Mehmet Umut Tuncer tarafından açıklanacak olan çukur olmasın sakın? Envanter kayıtlarında olmayan bir bölgede uzunluğu 10-15 metre uzunluğunda mağaramsı bir yer bulunmuş. Şu an içi su doluymuş. Ot temizliği sırasında bulunan bu mağaranın içindeki su temizlendikten sonra halka bilgi verilecekmiş...

Kıssadan hisse; Tarihe
önem veren ve onları koruyan "adam gibi adam"lar da yetiştiriyor bu ulus... Bu tarihi bölgeye sahip çıkan tüm değerli yöneticilerin varlığı Thales gibi bizleri de sevindiriyor... Katkısı olan, emek veren herkese can-ı gönülden sevgi ve selamlar olsun bu satırlardan...

Ertan Yurderi