11 Nisan 2005 Pazartesi

Kitaro yorumuyla "küçük kurbağam..."



Soğuk ve hafif çisentili bir pazar günüydü dün... Baharın müjdesi yerine biraz daha serin ve soğuk bir hava gelmişti sanki yaşama... Halbuki doğa hiç gelmeyen kış uykusundan daha yeni yeni uyanıyor... Tüm cemreler ise düştü, bitti ve gitti... Sabırsız erik ağaçları Mart ayı başlarında az biraz sıcak görünce çiçeklerini açtı ama, ondan daha akıllı olanları tamamen Nisan ayının ortalarını bekliyor çiçeklerini açmak için... Hatta bazıları da kabuklarından kurtulmaya ve soyunmaya başladı bile...

Ben de ruhumu yeşillikler arasında İzmit'te bırakıp, taş binalar arasında can çekişen Istanbul'a ve evime geriye döndüm...

Dört bir tarafı duvarla çevrili tek yeşili bilgisayarının yanındaki üç beş çiçek olan bilgisayar odama yönelip makinemin karşısına geçip oturdum...

Evde sessizlik hakim şu an... Eşim içerde TV seyrediyor, kızım sınavlarına hazırlanıyor masa başında. Kedim Şanslı da benim eve dönmemin keyifliliği ile etrafımda dolanıp mırıldanıyor... Beni özlemiş olsa gerek, ayaklarıma sürtünüp duruyor çünki...

Kulaklarımda ise tüm gün boyunca keyifle dinlediğim Kitaro'nun "Heaven & Earth" yorumu ve o yoruma eşlik eden kurbağalar korosunun sesleri hala yankılanıyor duruyor...

"Vrak.. Vrak, vrakk. Vrakkkkk, vrakkkkk, vrakkkkkkk"...


Kitaro "Astral Voyage"ye geçerken, ben de bu vraklamalarla medite ediyorum kendimi... 

"Nerdeyim ben acaba?" oluyorum bir an... Cennetin hangi bölümü burası? Yeryüzünde "Cennet"i bulmak bu kadar kolay mı?

Ancak bulunduğum yerin "Kurbağalar Cenneti" olduğu muhakkak... Oysa ben İzmit KentSA tesislerindeyim... Dostlarımla güzel bir günü geçirmek için toplanmışız... Sohbet de en koyu kıvamında ama benim gönlüm dışarıdaki minik havuzlardaki kurbağalarda...

Sabah tesis içindeki oturma yerlerimize doğru yürürken, küçük bir kurbağanın bir havuzdan diğer havuza gitme mücadelesine şahit olduk dostlarımla birlikte...

Küçük kurbağa önce bulunduğu havuzdan büyük bir sıçrayış ile etrafı güvenlik nedeniyle tel örgülerle çevrilmiş havuzdan çimenlerin üzerine atıverdi kendini, büyük bir ustalıkla... Sonra diğer havuzun başına kadar zıp zıp zıplayarak geldi... Sonra öbür havuzun etrafındaki güvenlik tellerini gördü... Havuzun çevresini şöyle bir kolaçan etti... Nereden içeri sızabilirim diye düşündü herhalde...

Sonra da baktı ki içeriye diğer havuzun içine girmek o kadar da kolay olmayacak, bu sefer usta bir askerin yaptığı gibi istihkam stratejilerini geliştirmek için düşüncelere daldı...

İşte küçük kurbağa bu düşüncelerdeyken biz de ona stratejik destek vermeyi düşündük bir an... Ne yapabilirdik? Ona yol gösterebilirdik, şurdan içeriye gir diye... Ama en iyisi elimize alıp, onu havuzun içine bırakmaktı... Ancak daha sonra topluca doğanın planına müdahale etmeme kararı alıp, küçük kurbağayı kendi haline bırakarak, izlemeye koyulduk...

Küçük kurbağa da bizler tarafından izlenmenin dayanılmaz keyifliliği ile birinci etap olarak bir demir bariyerin üzerine zıpladı, sonra büyük bir konsantrasyonla yaklaşık 70 cm'lik telin üzerinden balıklama atlayıverdi, su dolu havuzun içine... Bizlere nispet yapar gibiydi hali ya, neyse bizdeki sevinci görmeliydiniz... Sanki bir spor karşılaşmasını izler gibiydik, gülüşmelerimiz ve alkışlarımız birbirine karıştı...

Biz de gün boyu oturacağımız alana doğru yürümeye başlarken geride bıraktığımız küçük kurbağamız da keyifle yeni geldiği havuzdaki dişi kurbağalara diğer erkek kurbağalarla birlikte kur yapmaya başlamıştı bile...

Kitaro da "Dream" çalarken kulaklarımızda da "Vrak.. Vrak, vrakk. Vrakkkkk, vrakkkkk, vrakkkkkkk" sesleri hiç eksik olmuyordu...

Binalarla taşlaştırdığımız, kendimizden uzaklaştırdığımız doğa ve yaşam, en içtenliğiyle sunuyordu kendini bizlere, bir küçük kurbağanın bedeninde... Onu hissedebilenlere!...

Küçük kurbağam seni ve o büyük mücadeleni hiç mi hiç unutmayacağım...

Senin senfonine de ben de eşlik ediyorum bak şu an bilgisayarım karşısında...

Kitaro'yu koydum CD Rom'uma ve sanallaştığım dünyamdan sana sesleniyorum Kitaro'nun yorumuyla "Thinking of You" küçük kurbağam, "Thinking of You"...

Ertan Yurderi


5 Nisan 2005 Salı

"Errrtann pabucuu yarııımmm, çıkkk dışarıııyaaaa oynaalımmm"...

 
Uslu çocuk kocayurek, 1964, İzmit...

Tekerlemeleri sever misiniz bilmem ama, ben çok severim...  

Çocukluğumuzda pek çok söylediğimiz tekerlemeler vardı... Genelde oyun amaçlıydı bunlar...

Az önce bilgisayarımda eski yazdığım yazıları düzenlerken, bundan 4 sene önce yazdığım ancak sizlerle bugüne dek paylaşmadığım bir yazım elime geçti...

Okurken yine gülümsedim çocuk günlerimin muzırlığıyla...

Ve bu yazıyı da sizlerle paylaşmak istedim yeniden...

Hadi beni yaşam oyununa çağırın... Bugün yeniden "çocuk"  olmak istiyorum, doyasıya oyun oynamak istiyorum...

"Errrr-taaannn, paaa-buu-çuuu-yaaaa-rımmmm, çıkkkk dışarıyaaaa oy-na-ya-lıııımmmm"...

TV'lerimizde birkaç gün önce başlayan Turkcell'in yeni bir Cell tanıtım reklam filminde; çocukluk günlerimizde çok sıklıkla arkadaşlarımızı oyuna davet amacıyla kullandığımız tekerlemeli cümleye hepiniz rastlamışsınızdır muhakkak...

Ben genelde reklam filmlerini pek seyretmem ama, bu kısa film ne zaman TV kanallarının birinde çıksa, hemen TV'nin başına koşarak geliyorum. TV'nin sesini de sonuna kadar açıyorum... Hem keyifle seyrediyorum, hem de bu tekerlemeyi söylüyorum, bir yandan da çocukluk günlerime bir kez daha geri dönmenin mutluluğunu yeniden yaşıyorum... Bu halimde beni dışardan bir gören olsa,  "Yazık valla adama, tüü tüü tühhh, tırlattı"  diyecekler ya, varsın desinler, ne çıkar?..

Geçen akşam yine aynı şeyler oldu, anlatayım...

TV'yi seyrettiğim odada yalnız başıma oturuyordum... Ciddi ciddi TV'deki haberleri seyrediyordum. Neyse TV'de haberler bittikten sonra reklamlar başladı...

Tam kanallar arasında zap turuna başlayacakken, bu reklam filmi çıkmaz mı?.. Hemen TV'nin sesini açtım tabii ki. Hem oynamaya başladım, hem de müzikle kıvırtarak bu tekerlemeyi avaz avaz bağırarak söylemeye başladım...

Yan odada üniversiteye hazırlanan kızım içeriye koşa koşa geldi.

Gözleri faltaşı gibi açılmış bir şekilde: "N'oldu babişko, neyin var, bir şey mi oldu?" derken, bir yandan da ağzı açık şekilde yüzüme tuhaf tuhaf bakakaldı...

Sonra TV'deki reklam filmini görüp, benim de onlara eşlik ettiğimin farkına da varınca, kıkır kıkır gülmeye başladı...

"Ayyy baba, çok hoşsun... Hiç yakıştıramadan valla sana"  derken, ben de bir yandan, "Bak koskoca ablalar, abiler, sanatçılar bile oynuyor, ben niye oynamayacakmışım... Hem bu bizim zamanımızın tekerlemesi, siz gençler de bizim şeylerimizi hiç beğenmiyorsunuz" deyiverdim... Katıla katıla gülüştük sonra ailecek...

Ne güzel günlerdi onlar ya...

Bazen evde veya sokakta yaptığımız yaramazlıktan dolayı annemizden evde oturma cezası aldığımız günlerde, camdan dışarı bakıp arkadaşlarımızın oyun oynamalarına imrenerek şahit olurduk... Onlar da bizi sokağa davet için hep bir ağızdan bağırırlardı... "Errrrtaannn pabucu yarıımmm, çıkkkk dışarıyaaaa oy-na-ya-lım!.."

Bu sesleri çıkaran arkadaşlarıma camdan; "Sokağa geleceğim ama, annem izin vermiyor, siz daha çok bağırın ki annem duysun belki izin verir" dediniz mi, hepsi avazı çıktığı kadar bu tekerlemeyi koro halinde söylerlerdi...

Bu seslerin artması üzerine o sırada mutfakta yemek yapmakta olan annemize yalvaran bir ses tonuyla: "Nooolur anne ya, bak arkadaşlarım beni sokağa çağırıyorlar, nooolur bir daha yapmıcam söz veriyorum, senin sözünü dinlicem. Nooooolur!.. Nooolur anne sokağa çıkayım"  yalvarmalarımıza annemiz sonunda olumlu yanıt verir, cezamızı affeder, biz de hemen sokağa atardık kendimizi...

İşte bir tekerlemenin bir anda beni geçmişe götürüp hissettirdikleri anlar, şu satırları yazdığım anlar...

Gözlerimin nemliliğinde, o geri gelmeyecek günleri özlemeler, o eski oyun arkadaşlarımızı anımsamalar... Şimdi o arkadaşlarımından çoğu ya koskocaman birer adam oldular, ya torun torba sahibi sevimli birer anne. Ya da ebedi istirahatgahlarına uğurladığımız arkadaşlar olarak anılarımızda hep birer tatlı hatıra olarak kalacaklar...

İçinizdeki çocuğun hiç ölmemesi ve her anınızın o çocukluk masumluluğuyla geçmesi dileğimle... Son söz olarak:

Haydi sevgili dostlar, hep birlikte koro halinde beni bir kez daha şu yaşadığımız hayat oyununa çağırın...

Size yanıt vereceğimden emin olabilirsiniz: 

"Errrrrtannnnn pabucuuuuu yarııımmmmm, çıkkk dışarıııyaaaa oynaaayalımmmmm!...."

Ertan Yurderi