21 Mayıs 2014 Çarşamba

Senin insanın ...




Dün akşam seninle ilgiliydi gördüğüm rüya hayrolsun... Yanımda en güzel ve en tabii halinle yatıyordun yine...
Seni sevgiyle izliyordum... Doya doya izliyordum her zaman yaptığım gibi seni...
Kokuna öyle alışmışım ki... Sanki tabiatın kendine has doğal toprak ve çam kokusu karışımı gibiydi kokun...
Senin bu haline dayanamayıp arada bir ellerimle başını okşuyor, yavaş yavaş sırtına doğru ellerimi indiriyor ve yüzünün önünden başlayarak önce gögsünü okşuyor sonra yavaş yavaş karnına doğru ellerimi indiriyordum... Ben seni böyle okşayıp sevdikçe sen tüm bedenini tam teslim ediyordun bana... Bana güvendigin bedeninin her halinden, her titreşiminden belli oluyordu... Böylesi sevgiyle okşanıp sevilmek kimbilir nasıl bir şey... Bunu en iyi sen biliyorsundur muhakkak... Çünki ben hiç böyle sevilmedim ki...
Böylesi sevilmenin, böylesi okşanmanın sende yarattığı mutlulukla çıkardığın sesin, kulaklarımdan hiçbir zaman çıkmayacak... Yüzlerce enstrümanın çıkardığı senfonik melodi bile beni böylesi etkileyemez... Bu sesle, yüzlerce sene veya asırlarca yanında huzurla uyuyabilirim...
Bana ilk geldiğin günü ve benim olduğun günü hatırlıyorum da... Kendi tercihini kendin yapmıştın... Ben seni değil, sen beni seçmiştin... Senin evdeki varlığınla yepyeni bir yaşamı tatmaya başlamıştım... Bana insan muamelesi yapıyordun en doğal, en tabii halinle... Ne de olsa ben de her halimle senindim... Senin insanın olmanın kıvancını yaşıyordum... Senin aniden hayatına giren sevdiğin ve hayatının bir parçası oluvermek gurur vericiydi benim için de...
Biz her şekilde konuşuyorduk seninle... Lisanlarımız birbirimize uymasa bile, ben senin ne söylediğini, sen de benim ne söylediğimi anlıyordun... Bazen birbirimizi anlayamadığımız oluyordu o zaman ise gözlerimizi konuşturuyorduk, bedenimizi konuşturuyorduk, hatta birbirimizin yüzüne bakmak bile birbirimize ne söylemek istediğimizi anlatıveriyordu...
Evden işe gitmek üzere her çıkışım senin için en üzücü anındı biliyorum... "Gitme benimle kal" deyişini, beni öpüşünü, bana sarılmanı hiç unutamam.. Pencereden hüzünlü gözlerle bakman benim de içimin yağını eritiyordu... Çalışırken hep senin hayalin gözlerimin önündeydi... Evdeki neşeli koşuşturmacalarımızı, sevinç çığlıklarımızı, birbirimizle çocuk gibi şakalaşmalarımız, her mutlu anımız, evet her mutlu anımız gözlerimin önüne geliyordu... Yine çalışırken, bir an önce akşamın olmasını ve koşa koşa sana gelmeyi hayal ediyordum... Biliyordum ki gözlerin hep penceredeydi... Benim gelişimi bekliyordun... Benim gelişimi köşe başından görünce, ben de seni pencerede beni beklediğini görünce içim kıpır kıpır oluyordu... Merdivenleri koşar adımlarla çıkıyordum sana kavuşmak için.... Kapıyı açar aşmaz, bana sarılmanı, beni koklaya koklaya öpmeni, sevinç çığlıklarını unutamam...
İşte artık AYRI’yız tatlım …
BİR’birimizden kilometrelerce uzaktayız… “Senden ayrılmak, ayrı kalmak veya bir daha seni görememek korkusu” gerçek oldu bir tanem…
SEN BEN’den, BEN SEN’den bugüne dek haber alamadık, alamayacağız da … Ama VAR’sın OL’sun… Nasılsa bir gün “O” gün geldiğinde yine BİR’likte olacağız… Yaşam ötesi sonsuz yaşamımda da, hiç ayrılmamacasına yine karşılaşacağız…
Ben senin insanın olmaktan gurur ve mutluluk duymuştum… BEN’im rüyalarıma girerek bana bir şeyler anlatmak istediğini anlıyorum ama...
Daha fazla sulugözlülük yaptırtmadan bana hadi yerinden kalk şöyle bir dolanalım, BİR'likte gündüz uykularına yeniden uyanalım...
SEN BEN'den ayrı, BEN SEN'den ayrı, SEVGİ'ler baki, yaşantılarımıza kaldığımız yerden devam edelim...
Senin insanın Ertan...

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Farklı Kişiliklerimiz ...


Herkesin kişiliği niçin farklı? Bunun sebebini hiç düşündünüz mü? Sinir bilimciler uzun süredir her insanın niçin farklı kişiliklere sahip olduğu sorusuna yanıt arıyormuş.
Kişilik çeşitliliğin beş temel kişilik boyutundan oluştuğu görüşünün geçerlilik kazandığı günümüzde, beynin spesifik bölgeleri ile bu kişilik özellikleri arasında bir bağlantı olup olmadığı araştırılıyormuş.
Kişilik yapısının yaşam boyunca değişime direnmesi, genetik yapının bu konuda da etkili olduğu savını güçlendiriyormuş…
Yaşamı ilginç kılan şey, herkesin yaşama farklı yaklaşımıdır. Bazı insanlar parlak ışıklardan, hızlı arabalardan hoşlanırken, bazıları bunların yakınından dahi geçmez. Yeni bir sosyal ortama girmek için bazıları can atarken, diğerleri bu tür ortamlardan kaçmak için elinden geleni yapar. Bazıları emekli ikramiyesini değerlendirmek için ince hesaplar yaparken, diğerleri parayı ellerine alır almaz sanki hiç bitmeyecekmiş gibi harcarlar. Acaba bu çeşitliliğin nedeni ne olabilir?
Çevreci faktörlerin bu konuda önemli bir rol oynadığı biliniyor. Bazı insan davranışları sosyal bağlamda kolayca açıklanabilir. Örneğin tehlikeli ortamlarda yaşayan insanlar genellikle kısa vadeli planlar yapmaya eğilimlidir. Diğer farklılıkların açıklaması bu kadar kolay açıklanamaz. Psikologlar, kişilik özellikleri olarak bilinen sistematik farklılıklarla ilgilenirler.
Her insanın kişiliği niçin farklıdır? Doğal seçilim, bu kadar farklı kişiliklerin oluşumuna izin vereceğine, optimal bir karakter üzerine odaklanmış olsaydı, her şey daha kolay olmaz mıydı? Kişilik konusundaki araştırmalar bilimsel bir temele oturtuldukça, kişiliğin altında yatan beyin yapısını daha iyi anlamaya başlıyoruz ve böylece spesifik bir kişiliğin belirli koşullarda yarar sağlarken, farklı koşullarda kişiye zarar verdiğine tanık oluyoruz. Bazı kişilik tiplerinin diğerlerine oranla daha olumlu algılandığı biliniyor, ancak son yıllarda elde edilen bilimsel bulgulara göre, “mükemmel kişilik” diye bir şey söz konusu değil. Dünya ancak farklı kişiliklerle bir bütün oluşturuyor.
Kişilik = Beynin termostatı
Psikologlar kişilik özelliklerini beynin içindeki termostatlar olarak değerlendiriyor. Bu termostatların her biri bir dizi davranış ve tutumu düzenler. Bazı davranış ve tutumların birbiriyle bağlantısı olduğu görülüyor. Örneğin rekabeti, yüksek volumlu müziği ve seyahat etmeyi seven insanların cinsel dürtülerinin güçlü olduğu düşünülüyor. Spesifik bir konuda fobisi olan insanların başka konularda da endişeli olması yüksek bir olasılık ve ayrıca depresyona yakalanma eğilimleri de fazla. Uyuşturucu kullanımına yatkın olan insanların kumar oynamak ve genel olarak asosyal davranışlarda bulunma olasılığının da yüksek olduğu söyleniyor. Bu tür korelasyonlardan yola çıkıldığı zaman sınırlı miktarda termostat bulunduğu ve bunların birbirinden bağımsız çalıştığı sonucu çıkıyor. Termostat ayarları, her bir kişilik özelliği ölçeğinde nerede durduğunuzu belirler.
Belli başlı beş karakter özelliği
Son 20-30 yıldır kişilik farklılıkları konusunda belli başlı 5 termostat düşüncesi yaygın. Dışadönüklük, nevrotizm, sorumluluk, açıklık ve geçimli olma olarak belirlenen bu karakter özellikleri tüm insanların ait olduğu 5 ekseni tanımlıyor. Psikiyatri uzmanlarının yararlandığı çeşitli testlerle ölçülen kişilik, beş farklı dereceden oluşuyor. Sonuçta her bir eksen kesintisiz olduğuna ve her biri diğerinden bağımsız olduğuna göre sayılmayacak kadar çok m iktarda kişilik yapılanması ortaya çıkıyor.
Beş faktör kişilik skalasında sizin nerede yer aldığınız özel koşullarda ortaya çıkar. Bir insanın dışadönüklük düzeyi o kişinin dış uyarılara olan ihtiyacına ve risk alma kapasitesine bağlı olarak değişir. Dışadönüklük skalasının zıt kutbunda bulunan içedönükler temkinli, çekingen ve ilgi çekmekten hoşlanmayan kişilerdir. Olumsuz duyguları yoğun olan nevrotikler zor durumda kaldıklarında mantıklı olmayan düşüncelere kapılırlar, stresle baş etmekte güçlük çekerler. Oysa nevrotiklik düzeyi düşük olanlar sakin, rahat ve “bana bir şey olmaz” düşüncesi ağır basan insanlardır. Sorumluluk ise amaca yönelme ile ilgilidir. Bu özelliği gelişmiş olanlar, koşullar ne olursa olsun plan ve ilkelerinden ödün vermezler. Öte yandan sorumluluğu düşük olanlar, dürtüseldirler, kararları anlıktır. Geçimlilikte ise kişisel ilişkilerde ön plana çıkar. Geçimli olan insanlar başkalarının gereksinim ve duygularına önem verirlerken, geçimsizler başkalarının gönderdiği sinyalleri okuyamazlar. Açıklık, farklı deneyimleri atama ve farklılıklara hoşgörü göstermektir. Açık insanlar estetik, metaforik veya ezotorik fikirleri geliştirmeye özen gösterirken, soyut fikirlere kapalı olanlar, bildiğinden şaşmayan, geleneksel, davranışları tahmin edebilen o ilgi alanları dar insanlardır.
Kişilik özellikleri ile ilgili beyin bölgeleri
Sinir bilimciler, son yıllarda bu beş temel kişilik özelliği ile beyindeki bölgeler arasında yakın bir ilişki olduğuna inanıyor. Bu özelliklerden her biri spesifik bir tepkinin eşiğini veya gücünü temsil eder. Ve bunun karşılığında tepki, beyindeki spesifik bir mekanizmayı harekete geçirir. Örnek olarak nevrotizmi ele alalım. Sinir bilimciler uzun zamandır, tehlike karşısında beynin amigdala adı verilen bölgesinin tepki verdiğini biliyor. Manyetik rezonans görüntüleme taramaları, stresli durumlar karşısında yüksek düzeyde nevrotik davranışlar sergileyen kişilerin amigdalasının düşük düzeylilerinkine göre daha yoğun faaliyet gösterdiğini ortaya koyuyor. (Neuroscience and Biobehavioral Reviews Vol. 30, p. 511).
Dışadönüklük de nevrotizm gibi beynin özel bir bölümü ile ilişkilidir. Orta beyinde yer alan bir takım yapılar, ödül vaadi veren uyarılara hassastır. Şekerli yiyecekler, para, karşı cinsin fotoğrafları, uyuşturucular vb.. Bu ödül merkezleri dopamin adı verilen nörotransmitere bağlıdır. Dışa dönüklük derecesi ile “bromocriptine” adı verilen dopamin benzeri ilaca gösterilen fizyolojik tepki arasındaki ilişki doğrusaldır. Dışadönük kişiler, prolaktin adı verilen hormonu daha fazla salgılarlar. Aslında dışadönüklük bir anlamda beynin ödül sistemi tepkilerinin dışa vurumudur (Behavioral and Brain Sciences, Vol. 22, p. 491). Henüz kesin olarak bilinmemekle birlikte dışadönük tiplerde ödül ile ilgili beyin bölgelerinin daha gelişmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Sorumluluk özelliği, uzun vadede elde edilecek bir amaç uğruna anlık tepkileri kontrol etme yeteneği ile ilgilidir. Prefrontal korteksin (alnın arkasındaki ön beyin bölgesi) bazı kısımları bu kişilik yapısı ile ilgilidir. Bu kısmın hasar görmesi durumunda insanların dürtülerini denetim altına alamadıkları uzun zamandır biliniyor. Dürtülerini denetleme sorunu yaşayan insanların beyin taramaları, sağ prefrontal korteks bölgesinde daha az faaliyet olduğunu gösteriyor. Başka bir çalışmada da dikkat eksikliği hiperaktivite sorunu olan erkek çocuklarda, beynin bu bölgesinin normale göre daha küçük olduğu keşfedilmiş (Journal of the American Academy of Child and Adolescent Psychiatry, vol 43, p 332).
Karmaşık ilişkiler
Hangi beyin mekanizmasının geçimlilik ile ilgili olduğu henüz bilinmemekle birlikte, aklın kuramı ile geçimlilik arasında bir korelasyon olması kuvvetle muhtemel. Başka bir deyişle, başkalarının zihinsel durumlarını analiz etme yeteneği ile geçimlilik arasında doğrudan bir ilişki vardır. Kaldı ki bazı nörobiyologlar, spesifik beyin bölgeleri ile aklın kuramı arasında bir ilişki olduğunu düşünüyor.
Açıklık özelliğinin hangi beyin bölgesi ile ilişkili olduğu konusunda da çok az şey biliniyor. Bazı tahminlere göre bu özellik, uzak ve ilintisiz zihinsel çağrışımlar yapma yeteneği ile ilgili olabilir. Buna karşın bununla ilgili beyin mekanizmaları gizemini koruyor.
Şimdilik bu temel beş kişilik yapısı ile beyin bölgeleri arasındaki ilişki deneysel çalışmalara dayanıyor. Bu konuda kesin bulgular ileri çalışmaların sonuçlanmasıyla elde edilecek.
Kişilik özellikleri ile ilgili genler
Kuşkusuz insanların kişilik özellikleri davranışlarını belirlemeye yetmez. Çünkü davranışlar beynimiz ile çevre arasındaki karmaşık ilişkinin bir sonucudur. Ancak yine de insanların kişilik yapısını bilmek, o insanların yepyeni bir ortamda nasıl tepki vereceklerine ilişkin tahminlerde bulunmamızı kolaylaştırır. Dahası, bu özelliklerin insanın yaşamı boyunca sabit kaldığı da biliniyor. Bu da kişilik yapısı ile genetik yapı arasında ciddi bir ilişki olduğu anlamına geliyor. Genetik unsur, ayrıca, aynı sosyal ve kültürel ortamları paylaşan insanların nasıl bu kadar farklı olabildiklerini de açıklıyor.
Son birkaç yıldır sürdürülen bir araştırma, bazı genlerin kişilik çeşitliliğini açıklayabiliyor. Bu çalışmada iki adet serotonin taşıyıcı geni inceleniyor. Bu gen, iki nöron arasındaki açıklıktan serotonini yerinden oynatan maddeyi kodluyor. Bu genin kısa şeklinin tek bir kopyasını taşıyan insanların, aynı genin uzun şeklinin iki kopyasını taşıyan insanlara göre daha nevrotik olduğu biliniyor. Bu genetik bulgular ayrıca sinir bilimcilerin keşifleriyle de örtüşmekte. Beyin taramalarında, genin kısa formundan bir veya daha fazla sayıda kopyaya sahip olan kişilerin amigdala faaliyetlerinin, korku uyandıran bir yüz fotoğrafı karşısında, aynı genin iki uzun kopyasını taşıyan insanlara göre daha yoğun olduğu izlendi.
Evrim ve farklı kişilikler
Son günlerde insanların davranışlarını şekillendiren beyin mekanizmaları konusunda ciddi ilerlemeler kaydedilmesine karşın, evrimin insanlara niçin farklı kişilikler verdiği sorusuna gereken önem pek verilmedi. Doğal seçilim, çoğunlukla çeşitliliği azaltma eğilimi gösterir. Bir popülasyon içindeki tüm genetik çeşitlilik, mutasyon ve seçilim arasındaki karşılıklı etkileşimin bir sonucudur. Mutasyon gelişigüzel değişiklikler üzerinden, genlere daha fazla çeşitlilik kazandırmaya devam ederken, seçilim, uyum yeteneği düşük bireyleri öldürerek veya daha az sayıda üremelerini sağlayarak çeşitliliği azaltmaya çalışır. Evrimin bu rekabet zemininde, farklı genlerin farklı versiyonlarına sahip bireyler arasındaki uyum farklılığı, belirgin ve tutarlı olduğu müddetçe, seçilim kazanmalıdır. Bu durumda niçin bu kadar çok kişilik çeşidi var sorusu hala gizemini korumakta. Bu bilmecenin anahtarı doğal seçilimin çok güçlü olmasında, ancak aynı zamanda çok da tutarlı olmamasında yatıyor. Bu varsayımın kişiliğin evriminde nasıl etkili olduğu, son yıllarda vahşi hayvanların ilkel kişilik özellikleri üzerinde yapılan araştırmalarla netlik kazandı.
Hollanda’daki Groningen Üniversitesi’nden Niels Dingemanse bu yaklaşımın öncülerinden, Dingemanse ve ekibi büyük baştankara adı verilen küçük kuşların araştırmacı özelliklerinin altında genetik çeşitliliğin yattığını ortaya çıkarttılar. Bu kuşların bir kısmı kalıtsal olarak araştırmacı bir yapıya sahip iken, bazıları daha tedbirlidir. Bilim adamları vahşi baştankaraları doğal ortamlarında izleyerek, araştırmacı kişilik özelliğini ve üç yıldan daha uzun süre hayatta kalma özelliklerini ölçtüler. Dişiler için araştırmacılık özelliği ne kadar yüksekse, 1999 ve 2001 yılları arasında hayatta kalma şansları o kadar yüksekti. Bu yıllarda yiyecek kısıtlıydı ve bu kısıtlılık kuşların dağılıp yayılmalarına yol açan bir etmendi. Oysa yiyeceğin bollaştığı 2000 yılında araştırmacılık becerisi düşük olan dişilerin hayatta kalma şanslarının daha yüksek olduğu anlaşıldı. Yiyecek bol iken çok uzaklara yayılmak, gereksiz yere tehlikeye atılmak anlamına geliyordu. Ancak erkeklerin davranış şablonu dişilerinkinin tam tersiydi. Bu da hayatta kalma baskısının erkeklerde farklı olduğunu gösteriyordu.
Kişilik özellikleri kişiye ne kazandırıyor, ne götürüyor
Bu çalışma ve benzerleri şu gerçeği ortaya çıkartıyor: Bir kişilik özelliğinin optimum düzeyi yerel ekolojinin ayrıntılarına bağlıdır. Bu ayrıntılar uzay ve zaman bağlamında büyük değişiklik içeriyorsa, doğal seçilim tek bir karakter tipini dayatmaz. İşte bu varsayımlar büyük baştankaraların niçin araştırmacı veya tedbirli kişiliklere sahip olduklarını açıklıyor.
Bu bulgular insanlara da uyarlanabilir. Eğer kişilik farklılıklarımız değişken bir dünyanın sonuçlarına bağlı olarak evrildiyse, her bir kişilik özelliğinin bazı koşullarda yararlı bazılarında ise yararsız olduğu sonucu çıkar. Bu görüşü araştırmak için İngiltere’deki Newcastle Üniversitesi’nden Daniel Nettle dışadönüklük dereceleri değişik 545 İngiliz erkeğini inceledi. Yüksek düzeyde dışadönük olanların daha fazla sayıda cinsel ilişkiye girdiği ve mesleki yaşamlarında daha başarılı oldukları görüldü. Ancak aynı deneklerin kaza geçirme ve hastalanma riskleri de yüksekti. Ayrıca aile yaşamları da daha dengesizdi. Bu erkeklerin boşanma eğilimi yüksek olduğu için çocuklarıyla bir arada yaşama şansları düşüktü (Evolution and Human Behavior, vol 26, p 363). Dışadönüklüğün tartışmasız bir avantaj olduğu düşüncesi yaygın olmakla birlikte, bu çalışmalar aslında böyle olmadığını da ortaya koyuyor. Dışadönük olmak bazı durumlarda avantaj sağlarken, risk alma eğilimini de arttırıyor.
Aynı ilke geçimli olma özelliği için de geçerli. Geçimli olma özelliği yüksek olan bireyler iyi bir sosyal çevreye ve desteğe sahiptir. Çünkü çevrelerindeki insanların ruhsal durumlarını dikkate alırlar; arkadaşlıkları uzun sürer. Eski dönemlerde insanlara avantaj sağlayan bu özellik, rekabetin yüceltildiği günümüzde insanlara yarardan çok zarar veren bir nitelik haline gelmiş durumda. Örneğin başka insanların gereksinimlerine ve taleplerine zaman ve emek harcamak, insanların kendi çıkarlarını geri plana atmalarına, kendilerinden çok başkalarının hayatını yaşamalarına yol açabiliyor.
Benzer şekilde günümüzde yöneticilerin ve sanatçıların dünyasında geçimli olmak başarılı olma yolunu tıkayan bir özellik olarak değerlendiriliyor, çünkü bu insanların kendi isteklerini her şeyin önünde tutmaları ve kendi çıkarlarına odaklanmaları gerekiyor. O zaman geçimli olmanın optimum düzeyi ne olmalıdır? İki uçta olmamak kaydıyla –bir uçta psikopatlar diğer uçta bağımlı kişilik hastalığına yakalanmış olanlar- bu sorunun tek bir doğru yanıtı yoktur. Geçimli olmanın hangi düzeyinde olursanız olun, yarar sağladığınız oranda bedel de ödersiniz.
Aynı şekilde sorumluluk özelliği de amacınıza ulaşmanızı, planlarınızı uygulamanızı kolaylaştırırken, diğer seçeneklere gözünüzü kapatmanıza yol açabilir. Oysa daha esnek yapıdaki insanlar diğer seçeneklerden büyük yarar sağlayabilir. Bu arada yüksek düzeyde açıklık, sosyal ve cinsel açıdan başarılı olma olasılığını arttırır. Ne var ki bu avantajlar, artistik tiplerin büyük saygı gördüğü jeopolitik ortamlarda geçerlidir. İnsanların hayatta kalmak için mücadele verdiği koşullarda, pratik ve becerikli kişilik yapısı daha fazla prim yapar. Hatta nevrotiklik derecesi yüksek olan insanlar da tehlikenin gerçek olduğu durumlarda hep alarm durumunda olduklarından, rahat ve sakin insanlara oranla tehlikeyi daha ucuz atlatabilirler.
Kişiliğinizi ne kadar iyi tanırsanız bu zarar ve yararların daha fazla farkında olursunuz. Bu sonuç da kişiliğinizi değiştirip değiştiremeyeceğinizi sorgulayan eski soruya yeni bir yanıt getirebilir. Bir dereceye kadar kişiliğimizi değiştirebiliriz, ancak hemen hemen her kişilik profilinin optimum bir çevresel koşulu olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Dolayısıyla eğer kişiliğiniz size mutsuzluk veriyorsa, modern yaşam olarak isimlendirdiğimiz bu karmaşık ekosistemde, niçin bulunduğunuz ortamı değiştirmeyi denemiyorsunuz?

Kaynaklar ve alıntılar:
– New Scientist, 9 Şubat 2008
– CBT, 1092 – 22.02.2008, syf. 8-9, Reyhan Oksay
– MR Barrick, MK Mount – Personality: Critical Concepts in Psychology, 1998 – books.google.com
– PR Shaver, K. Brennan – Personality and social Psychology Bulletin
– Neo Kişilik Envanteri Türkçe Uyarlaması, Sami Gülgör, Ph. D, Koç Üniversitesi