30 Haziran 2008 Pazartesi

Bu nasıl bir ihanettir?!..

 
"Efendiler !

Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medeniyetleşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlana durmuştur.

Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir zihniyet belirdi.

Halbuki hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle ve de planlarıyla
yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi hiç bir zaman kaydetmemiştir..."

...............

"Esas Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun bağımsızlıktan mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık olamaz.

Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağı dereceye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.

Halbuki Türk'ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.

Bundan ötürü, ya bağımsızlık, ya ölüm!..." 1919 (Nutuk I, S. 13)


Atam ne yazık ki böyle bir hadiseyi tarih bir kez daha kaydetti...

Atam sen ne büyüksün ki, o zamanlardan bugünleri de görmüşsün...

Ve o günlerden bu günlere de konuşmuşsun...

Ancak seni dinleyen kim ATAM? Seni dinleyen kim? Senin sesine kulak veren kim?

Senin konuşmalarının TRAVMASI onların beyinlerini kör etmiş ATAM, kör etmiş...

Evet benim Atam yıllar öncesinden görmüş ve konuşmuş... O zaman da konuşmuş, o zamandan bu zamana da konuşmuş... Türkiye'yi 1919'ların, 1920'lerin zamanına döndürdüler elbirliğiyle şu AKP denilen zihniyet...

Bu nasıl bir ihanettir ki, Avrupalı Parlamenterler bu karar tasarısını hazırlanırken AKP'li parlamenterler de Avrupalılara yardım ediyor? Aklım almıyor..

Biliyorsunuz ki bundan önce de birkaç AKP'li parlamenter, Avrupalı Parlamenterlere Türkiye'yi kınama kararı sipariş etmişlerdi de, CHP'li ve MHP'li üyeler bunun doğruluğunu savununca sus pus olmuşlardı... Bunları da unutmadık, balık hafızalı değiliz o kadar...

613 koltuklu Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde 71 kişi oy kullanmış... 65 oyla da "Anayasa Mahkemesi'nin AKP'yi kapatması halinde Türkiye'nin denetime alınmasına" karar verilmiş...

65 oyla alınan bu karar Türkiye'nin Avrupa'da küçük düşmesine yeter de artar bile...

Biz müstemleke ülkesi miyiz yahu? Gelen vuruyor, giden vuruyor şamarı suratımıza?..

Türkiye'nin değil, partilerinin çıkarı için Türkiye aleyhine oy kullanan AKP'li ihanetçilerin hiç mi yüzü kızarmıyor?

Türkiye'nin, Avrupalı siyasetçilerin denetimine alınması tehdididin gerçekleşmesi yüzünden hangi yüzle bu milletin yüzüne bakacaklar çok merak ediyorum...

Bu Avrupalı denilen herifçioğulları da, şimdi yaptıkları yetmiyormuş gibi bir de diledikleri gibi Anayasa Mahkemesi'ni tehdit edecekler, Türk yargısını baskı altına almaya çalışacaklar artık öyle mi?...

Hele bir de AKP kapatılırsa ellerini kollarını sallayarak gelecekler denetim üzerine denetim yaparak bizleri daha da yıpratacaklar öyle mi?...

Tek kelimeyle YAZIKLAR OLSUN!...

Ve yine tek kelimeyle Türkiye'yi eleştiren rapora "EVET" oyu kullanan AKP'li 8 milletvekiline de (Mevlut Çavuşoğlu/Antalya, Lokman Ayva/İstanbul, Nursuna Memecan/İstanbul, Özlem Türköne/İstanbul, Mustafa Ünal/Karabük, Mehmet Tekelioğlu/İzmir, Ruhi Açıkgöz/Aksaray, Erol Aslan Cebeci/Sakarya) YAZIKLAR OLSUN!..

Tarih bunları kaydetti, Türkiye bu imzacıları hiç unutmayacak...

YAZIKLAR OLSUN bir kez daha...

Ertan Yurderi 

28 Haziran 2008 Cumartesi

Dizilerin "sezon finalleri" ve "insan hakkı alan" maymunlar


Kış aylarında başlayan TV dizilerinin çoğunun sezon finalleri Haziran ayının ilk haftasında  bitti... Ay sonuna kadar sarkan diziler de oldu ve onlar da birbiri ardı sıra bitiyor...

Onlar bittikçe bizler biraz daha rahat nefes alıp, akşamları sahilleri, dondurmacıları ve vs. yerleri dolduruyoruz...

Bir türlü bitmek bilmeyen sezon finalleri arasında hükümet ve hükümetin icraatları geliyor... Onlar bir türlü bitmek bilmiyor...

Meclis sezon finali yapmayıp her gün ha bire yeni ürettiklerini millete pompalıyorlar...

- Temmuz ayında elektriğe zam gelecek petrol fiyatları arttı diye...
- Temmuz ayında doğalgaza zam gelecek petrol fiyatları arttı diye...
- Temmuz ayında petrol fiyatlarına zaten iki günde bir zam gelecek, dünyada petrol fiyatları arttı diye...
- Suya zaten her ay otomatik zam gelecek bundan böyle, daha fazla arsenik ve kirli suyu bedenimize alalım diye...
- Asgari ücrete zam gelecek 21 YTL, doya doya harcansın diye...
- Memurlara ve işçilere zam gelecek iki kilo daha fazla kiraz alabilsinler diye...
- Emeklilere keza zam gelecek açlık ve yoksulluk sınırında biraz daha ezilsinler diye...
- Yaz ayları geldi, orman yangınları başladı, akılsız anızcılar tarlalarını ottan kurtarsın, akıllı geçinen tatilciler mangal partileri düzenlesinler diye...
- Yaz-kış, gece-gündüz, mevsim ve saat ayrımı yapmayan Azrail meleği, ulusal kenelerimizle yaptığı işbirliğiyle insanlarımızı öldürmeye devam etmekte, hükümet cephesinde de bu konuda hiçbir önlem alınmamakta. Ölenler için "Allah'tandır, Allah Allah" denilerek cevap verilmekte...
- 2B Yasası kapsamında orman talanına yaz aylarında daha fazla izin verilmekte...
- Cumhuriyet'le ve Atatürk devrimleriyle travma yaşayanlar, yaşadıkları travmayı, travma yaşamayanlara pompalayıp, travma yaşatma derdine ve telaşına düşmüşler...
- Çeneleri yurt dışında açılıp Türkiye'yi yurt dışında her önüne gelene şikayet eden ancak yurt içinde dut yemiş bülbüle dönen bakanlardan hiç ses seda yok bugünlerde...
- Başbakan'ın yüzünden düşen bin parça...
- Örtülü ödenekte ikinci Parsadan olayı yaşanmakta...
- Baba "Devrime meydan okunuyor" demekte...
- Gülen, gülmekte. Yargıtay onu affetmekte. Türkiye'ye dönüp dönmeme konusunda bir türlü karar verememekte...
- Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türkiye'ye gözdağı vermek için baskı yapmakta...
- Yerel seçimler yaklaştığı için hükümet Ali Cengiz oyunlarına başlamakta. Gecekondulara su ve elektrik hizmeti götüren belediye başkanlarına verilen 5 yıllık cezayı kaldırmak için Adalet Komisyonu'nda üç kağıtçılık yapılmakta. Ancak beceremeyeceklerini anlayınca Adalet Bakanı M.Ali Şahin tarafından İçişleri Bakanlığı'na havale etmekte...
- RTÜK üyelerine Milletvekili dokunulmazlığı için yasa hazırlanmakta. RTÜK üyeleri TRT'yi AKP'nin borazanı haline getirmekte...
- AKP'li Haluk Özdalga, CHP'yi Sosyalist Enternasyonel'e mektup yazarak şikayet etmekte...
- Unakıtan, ülkede satılmadık yer bırakmamakta...
- Askerler Ağustos ayında yapılacak nöbet değişimi için toplanıp karar almakta...
- Kamu arazileri yağmalanması için yasalar çıkarılmakta ve arazi mafyalarının ekmeğine yağ üzerine yağ sürülmekte...
- Sinop'a inadına nükleer santral kurulması için çalışılmakta...
- 2012'de süresi dolacak olan Kyoto Anlaşması'na imza atılması için meclis komisyonlarından daha yeni karar çıkmakta...
- Ekonomi iflas etmekteyken, esnaf kepenk kapatmaktayken, birileri hâlâ ülkede her şey güllük gülistanlık şeklinde göstermekte...
- Kafasını rahibe kıyafetiyle örten, kafasının içini de tarikat şeyhlerinin abuk subuk fikirleriyle doldurmuş iki genç kızın Humeyni'yi delice sevmesi, ülkede İngiliz mandalığında yaşamayı arzulaması...
- Parti kapatma davaları sürmekteyken... Ancak daha hiçbiri kapatılmamışken, kapatılma davalarına üzülen vatandaşlarımızdan bir kişinin Hindistan'da SİH olup yaşamını orada sürdürmek istemesi üzerine ülkesini seven kişilerce verilen karar gereği "Ya sev kal, ya da SİH"tir denmekte...

- UFO ile sağlıklı serinlemeler... (Araya reklam aldım... Belki köşeyi ben de dönebilirim...)


Gelelim bu yazının finaline...

Maymunlara insan hakkı verilmiş... İspanya Parlamentosu'na bağlı Çevre Komitesi, maymunlara insanlara verilen hakların sağlanmasını amaçlayan tasarıyı onaylamış. Böylece maymunların sirklerde, reklamlarda ve filmlerde yer alması yasaklanmış.

Hayvanat bahçelerindeki yaşam koşullarının iyileştirilmesi de karara bağlanmış...

Duydunuz değil mi? Maymunlara insan hakkı verilmiş...

Türkiye'deki tüm maymunlara duyurulur...

Ertan Yurderi 

27 Haziran 2008 Cuma

Selimiye'nin sonu Taksim Kışlası gibi olamaz!..


Selimiye Kışlası'nın sonu da Taksim Kışlası gibi mi olacak?..

Arap'ın biri gelip Haydarpaşa Projesi adı altında orayı da alıp, yıkacak mı?

Unutmayalım ki Fransız'ın biri gelip Taksim Kışlası'nı İstanbul'un çehresini değiştireceğim diye yerle bir etmişti, bugün o kışlanın yerinde yeller esiyor...

Arabistan çöllerinden gelen birinin de canım Selimiye Kışlası'nı yerle bir etme düşüncesi bile canımı sıkmaya yetiyor!.. Bunu İstanbullu biri olarak kabullenemiyorum!..


Taksim Kışlası'nı ya da Taksim Topçu Kışlası'nı hiçbirimiz bilmeyiz değil mi?...

Nerden bileceğiz ki... Hiçbirimizin yaşı o günleri hatırlamaya yetmez ki...

Ya da mimarlıkla ilgilenen biri, bir zamanlar Taksim'de muhteşem bir Kışla'nın varlığından haberdardır belki...


Taksim Kışlası'nın yeri; bugünkü Taksim Gezi Parkı'nın bulunduğu yerdeydi...

Gerçekten de müthiş bir mimari tarzı vardı...

Asıl adı Taksim Topçu Kışlası'ydı. Ama "yaşadığı" dönemlerde Taksim Stadı olarak da biliniyordu.

Futbola meraklı olanların "efsane" gibi dinleyip okuduğu "tarihi maçlar" ın çoğu bu statta oynanmıştı.

Maçlar; dikdörtgen olarak inşa edilmiş "Kışla"nın ortasındaki avluda yapılıyordu.

Yalnız futbol maçları değil, başka dallardaki spor karşılaşmaları, hatta sanat gösterileri...


Türk Milli Takımı, tarihindeki ilk maçı bu statta 26 Ekim 1923 günü Romanya ile yapmış ve 2-2 berabere kalmıştı.

Fenerbahçe'nin işgal yıllarında İngilizlerle oynandığı "meşhur" maçlara Taksim Stadı tanıklık etmişti. Galatasaray, Romanya Milli takımını bu statta 7-4 mağlup etmişti.

Galatasaray'la Fenerbahçe arasındaki ezeli rekabette, taraftarlar; yıllarca "o" avludaki toprak sahanın etrafında coşturmuşlardı takımlarını. (Azımsamayın; 6-7 binlik seyirci kapasitesi vardı stadın...)

Sonra İstanbul Fransız bir mimarın ellerine teslim edildi.


1937'den 1950'ye değin, İstanbul'un yeni çehresine imzasını atan Henry Prost'un ilk işi Taksim Kışlası'nı yıktırmak oldu.

Yerine bugünkü Taksim Gezi Parkı'nı yaptılar...


İyi mi ettiler, yoksa İstanbul'a ve tarihe hıyanet mi ettiler, orasını yorumlarınıza bırakıyorum...

Benim fikrimi soracak olursanız, eski yapıları seven biri olarak İstanbul'a ve tarihe hıyanet ettiklerini söyleyebilirim...

Bu tıpkı Topkapı Sarayı'nı yıkmak, ya da Dolmabahçe Sarayı'nı ya da Beylerbeyi Sarayı'nı yıkmak gibi geliyor bana...


Ya da bir zamanlar Recep Tayyip Erdoğan'ın beğenmediği ve kaldırılmasını istediği İstanbulla özdeşleşmiş tarihi SUR'larımızın yıkılması gibi geliyor bana...

Bugünlerde de Arap'ların 15 milyar dolarlık Haydarpaşa Projesi kapsamında Selimiye Kışlası da gündeme geldi...

Araplar Başbakan'ı aracı olarak kullanarak Selimiye Kışlası'nı da istiyorlarmış...

Başbakan Erdoğan, bunu açıkça önce Genelkurmay Başkanımız Büyükanıt'tan istemiş... Olumsuz yanıt alınca bu sefer de geçtiğimiz gün Kara Kuvvetleri Komutanımız Orgeneral İlker Başbuğ'la sürpriz görüşmesi sırasında dile getirmiş ve Selimiye Kışlası için de söz almaya çalışmış...

Arapların Türklere karşı kinini hepimiz biliyoruz... Ayrıca içinde Türk adı geçen her eseri yakıp yıkmaya, ortadan kaldırmaya hatta tüm izlerini silmeye bayılırlar bunu da iyi biliyorsunuz...


Mekke'de Kabe'yi korumak için Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1781 yılında yapılan Ecyad Kalesi'ni nasıl yıktıklarını, yerine ultra lüks devre mülklerin yapıldığını unutmadık...

Hatta bu ultra lüks devre mülklerin de milyonlarca YTL ödeyerek kimlerin aldığını da çok iyi biliyorsunuz...

Bu yetmezmiş gibi Medine Belediyesi de 1900'lü yıllarda Osmanlılar tarafından, hacıları kutsal topraklara taşımak için yapılan tarihi Hicaz Demiryolu'nun geçtiği Akik Vadisi üzerindeki Medine Köprüsü adıyla anılan köprüyü de yıkma kararı almıştı...

Dedim ya, bu Suudi Araplar, 500 yıllık Türk hakimiyetinden bugüne geriye hiç bir şey bırakmamakta kararlılar...

Bugün Selimiye Kışlası Birinci Ordu Karargâhı olarak hizmet görüyor... Ve denizden bakılınca da müthiş silüeti İstanbul'a ayrı bir renk katıyor...



Araplar istedi diye Haydarpaşa Projesi çerçevesinde Selimiye Kışlası'nı ve o bölgeyi de Araplar'a verelim de yerle bir mi etsinler, bu düşünce hangi akla hizmettir, hangi mantığa sığar böyle bir düşünce?

Böyle bir şeye halk olarak bizler de seyirci mi kalacağız... Tepki vermeyecek miyiz kuzum?...

Bu memleket hepimizin. AKP'nin hiç değil...

Böyle her önüne gelen yeri Araplar'a satmak da neyin nesi oluyor, yeter artık!..

Araplar'a bugün verseniz, İstanbul'un her yerine talip olacaklarına eminim...

Talip olduktan sonra da her yeri yıkıp yerine biçimsiz, abuk subuk Arap geleneğine ve felsefesine uygun gökdelenlerle doldururlar, bundan da eminim...

Kardeşim burası Suudi Arabistan mı?

Gitsinler, kendi memleketlerinin çöllerine binalarını yapsınlar...

Kendi şehirlerinin görüntülerini bozsunlar...

Ne istiyorlar İstanbul'dan...

Ne istiyorlar İstanbul'daki tarihi Türk eserlerinden...

Ve Türkiye'deki Arap işbirlikçileri... Sizlere de sesleniyorum sizlere...

Sizler de Türkiye'yi ve İstanbul'u Araplar'a peşkeş çekmekten artık vazgeçin...

O kadar Araplara ve Arabistanlı olmaya ve Arap yapılarına meraklıysanız, gidin oranın tebasına geçin ve oralarda dilediğiniz gibi hayat yaşayın, onların yaptıkları evlerde oturun...

Bizleri, ülkemizi, İstanbul'umuzu, Türk tarihini ve Türk yapılarını da rahat bırakın...

Bizlerin Arap olmak gibi hiç mi hiç niyetimiz yok...

Biz Türk doğduk, Türk olarak da öleceğiz...


Kanımızın son damlasına kadar kanımız,  bayrağımızın al rengi gibi kan kırmızı akacak, bunu iyi bilesiniz...

Ertan Yurderi 




26 Haziran 2008 Perşembe

Gururumuzsunuz çocuklar!..


Uğur'un yukarıdaki ilk golü Alman kalesine girdiğinde ayaktaydım ve avazım çıktığı kadar bağırıyordum evin içinde...

Öyle sevinmiştim ki, bağırmama engel olamıyordum...

4 dakika sonra Alman oyuncu Schweisteiger durumu 1-1 yaptı...

Ancak biliyordum ki maçın bitmesine daha çok zaman vardı ve top denilen meşin yuvarlak, gerçekten de yusyuvarlaktı...

Hele ki durum 79. dakikada Klose'nin attığı golle 2-1 olduğunda "Daha maçın bitmesine zaman var, nasılsa bizimkiler bir tane atar" diye düşünüyordum...

Ve dediğim de oldu...

86. dakikada Semih'in o enfes golüyle durum 2-2 olunca tıpkı birinci goldeki gibi sevincimden avaz avaz bağırıyor olarak buldum kendimi...

Ve artık sanıyordum ki, yine uzatmalara gideceğiz...

Ancak 90. dakikada Lahm'ın attığı golle bir anda yıkıldım diyebilirim... Elim ayağım boşaldı...

3 dakikalık uzatmada da gol atabileceğimizi düşündüm... Ancak ne yazık ki atamadık...

Ve yenildik...

Ancak Almanlar'dan çok daha iyi oynadığımızı düşünüyorum...

Fatih Terim de tüm oyuncularını "hücum"da oynatmakla futbol tarihinde bence en büyük devrimini yaptı...


Savunma yapmadan hücum yapılarak da başarı elde edilebileceğini hep birlikte izlettirdi tüm dünyaya...

Belki dünyada bizim gibi 4. olan futbol takımları hatırlanmaz böylesi kupa maçlarında...

Ancak Türk Milli Takımı oynadığı bu müthiş hücumcu futbolla hep hatırlanacak gibime geliyor...

Bundan sonra rakiplerimiz hep bizimle futbol oynarken bu başarımızı hatırlayacak...

Kalbimin duracağını zannettiğim ve kendimi oyuna kaptırdığım öyle anlar oldu ki...

Gönlümden geçen şey iyi oynayanın kazanmasıydı...

Üzüldüğüm tek nokta ise, takımımızın iyi oyun çıkardığı halde maçı kaybetmemiz oldu...

Maçı kaybetmemizde orta ve yan hakemin katkısı da büyüktü...

Neyse o hakemler de futbol tarihine iyi oyun yönetemeyen hakemler olarak geçtiler sanırım...




Bizi yarı finale kadar çıkartan ve bu sevinci bizlere yaşatan Milli Takım oyuncularımıza ve Teknik Direktörümüz Fatih Terim'e sonsuz teşekkürler ediyorum...

Onlar sayesinde çok büyük sevinçler yaşadık ulus olarak...

Birbirine girmiş, kamplaşmış bu ülkeye 3 hafta da olsa BİR'lik yaşattılar...

Bir arada olduğumuzda ve kendimize güvendiğimizde neler yapabileceğimizi bir kez daha dünyaya göstermiş olduk böylelikle...

Hele finali de oynayıp kupayı da alabilseydik eğer çok şey değişirdi dünya açısından da. Üzüldüğüm bu rüyamızın bitmesiydi...

Şimdi futboldaki gibi bu BİR'likteliğimizi sürdürebilecek miyiz?.. Yoksa birbirimizi yemeye devam mı edeceğiz?..

Finali oynayamayacağız ancak, Milli Takımımızla hep "GURUR" duyacağımız kesin artık...

Onların bizlere yaşattıkları tüm heyecan dolu dakikaları da hiç ama hiç unutmayacağız...

Maçın heyecanından tüm herkesin unuttuğu bir şey daha var... Gerçi bu unutulan şeyin gerçekleşmemesi beni çok sevindirdi ama... Şayet bu maçı kazansaydık, biliyorsunuz ki 1111 adet kurban kesilecekti... Onların kurtulduğuna da bu arada çok sevindim...

Başka bir futbol heyecanında yeniden BİR'likte olmak üzere, tüm futbolseverlere sevgi ve selamlar...

Ertan Yurderi