29 Nisan 2011 Cuma

YGS Krizi'nde ikinci intihar !!!


Çok uzak değil, daha 13 gün önce Nevşehir'li 19 yaşındaki İsmail Paslanmaz, YGS’deki şifre tartışmaları nedeniyle bunalıma girip, odasındaki telefon kablosuyla kendini tavana asarak canına kıymıştı hatırlarsınız...

Şimdi de YGS'den aldığı düşük puana üzülen Mersin'in Erdemli İlçesi'nde yaşayan lise son sınıf öğrencisi 18 yaşındaki Sıdıka Soydan, kendini iple asarak yaşamına son verdi.

13 günde ikinci intihar ...

"Yangından mal kaçırır gibi" sonuçları açıklayanlar (!)..
YGS'nin adil bir sınav olduğunu destekleyen çevreler (!)..
Sınavın şifresiz olduğundan tatmin olanlar, OL'maya devam edenler (!) ..
Öğrenciler bunalıma giriyor, teker teker intihar ediyorlar...

Merak ediyorum... Acaba bu ölümler umurunuzda mı?
Yoksa "Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir" hesabı mı yapıyorsunuz?
Yoksa ....
Yoksa ....

Neyse ... Yazıklar olsun hepinize! ... Yazıklar olsun!..


Ertan Yurderi 

Sansür sansür üstüne, bu sansürün aslı ne?


Türkiye’deki erişim sağlayıcılara Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı kanalıyla gönderilen bir elektronik postayla içinde bazı sakıncalı kelimelerin geçtiği internet sitelerinin hostinginin, yani barındırılmasının yasaklanması konusunda karar alındığı, bu kararla birlikte eğer alan adının içinde bu kelimelerin geçtiği sitelerin barındırılması durumunda servis sağlayıcının ceza alacağı belirtilmiş...

Bu karara göre içinde yasaklı kelimeler barındırıyor diye milyonlarca site bir anda kapatılabilinirmiş...

Ayrıca bundan böyle herkes kafasına göre alan adı da alamayacakmış...

Bu haberi ve yasak kelimeleri okuyunca benim gibi siz de çok şaşıracağınızdan eminim...

En basit örneği vermem gerekirse; bu yönetmeliğe göre içinde sakıncalı kelime geçiyor diye besiktas.com bile kapatılabilinir haberiniz ola...

İşte Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nın erişim sağlayıcılara gönderdiği o mektup:

Sayın YETKİLİ,

 
Bilindiği üzere, 04/05/2007 tarih ve 5651 sayılı "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun"a dayanılarak çıkarılan “Telekomünikasyon Kurumu Tarafından Erişim Sağlayıcılara ve Yer Sağlayıcılara Faaliyet Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”, 24 Ekim 2007 tarihli ve 26680 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

İnternete açık hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan/işleten gerçek veya tüzel kişiler yer sağlayıcıdır.

Yer Sağlayıcılığı hizmetini ticari olarak yapmasa bile web sitelerini kendi sunucularında barındıran gerçek veya tüzel kişilerin Yönetmelik gereğince Yer Sağlayıcılığı Faaliyet Belgesi almaları gerekmektedir.

İlgili Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında; “26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan; İntihara yönlendirme (madde 84), Çocukların cinsel istismarı (madde 103, birinci fıkra), Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma (madde 190), Sağlık için tehlikeli madde temini (madde 194), Müstehcenlik (madde 226), Fuhuş (madde 227), Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama (madde 228) suçları ile 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda yer alan suçlar,” erişimin engellenmesi konusu olabilecek suçlar olarak katalog halinde sayılmıştır.

İlgili Yönetmeliğin 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında ise; Yayınlar;

a) İnsan onuruna, temel hak ve hürriyetlere saygılı olmalıdır.
b) Gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlakî gelişimini zedeleyecek türden içeriklere yer vermemelidir.
c) Ailenin huzur ve refahını sağlayan hususlara zarar verecek nitelikte olmamalıdır.
ç) Kişileri, uyuşturucu madde bağımlılığı, fuhuş, müstehcenlik ve kumar gibi kötü alışkanlıklara teşvik edici olmamalıdır.

Şeklindedir.

Buna göre barındırdığınız alan adlarında İlgili kanun ve yönetmeliğe aykırı içeriklerin bulunmaması gerekmektedir.

Aşağıda İlgili kanun ve yönetmeliğe aykırı içerik bağlamında değerlendirilebilecek kelime gurupları verilmiştir. Bu kelime guruplarını barındıran içeriklerin çıkarılması ile ilgili alan adlarının hizmetine son verilmesi ve son durumun mail ile tarafımıza iletilmesi gerekmektedir.

Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda ilgili CEZAİ müeyyideler ile karşı karşıya kalınabileceği unutulmamalıdır.

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı


Yasaklı sözlük listesinin tamamını görmek için de buraya tıklayın.

Yukarıdaki listeye tıklayıp baktıysanız bu kelimelerin içinde gerçekten küfür sayılan kelimeler bulunurken aslında sakıncalı kelimelerle uzaktan yakından alakası olmayan kelimeler de bulunduğunu görebilirsiniz...

Bu kelimeleri incelediğinizde üç grupta toplandığını görürsünüz...

Birinci ve ikinci grup içeriği ne olursa olsun alan adının içinde geçmemesi gereken kelimeler, üçüncü grup ise başlıkta bu kelimeler geçiyorsa mutlaka incelenmesi gereken ondan sonra barındırılmasına izin verilen kelimeler.

Teknoloji Gazetesi http://www.tknlj.com/ un konuyla ilgili alan adı satışı ve kurumsal / bireysel barındırma hizmeti sağlayan Ontek firmasının sahibi Murat Deligöz'le yaptığı konuşmada, "Bu gönderilen maddeyle yaşamalarının çok da mümkün olmadığını" söylemiş...

Deligöz kendi hazırladıkları teknolojiyle 1.8 milyon internet sitesini hemen sorguladıklarını, gelen yönetmelikle bunların 90 bininin hemen bugün kapatılması gerektiğini vurgulamış...

Düşünebiliyor musunuz bu sadece 1.8 milyon internet sitesine sahip bir hosting firması... Türkiye'nin tamamını düşünürsek, bunun gibi yüzlerce hosting hizmeti veren firmalar var...

Bu firmaların hepsi bu yasaklı kelimeleri kendi sistemleri içinde soruştursalar milyonlarca sitenin bir anda kapanması söz konusu olabilir...

Birbirlerine bağlı çalışan internet sistemleri belki de çökebilir...

Gerek ilgili Kanun'un ve gerekse Telekomünikasyon Kurumu tarafından yürürlüğe koyulan Yönetmeliği'n ilgili kurullardan geçişleri sırasında, çok bilen akil kişiler bu yaptıkları hata zincirinin farkındalar mıydı bilmiyorum ama, siteler teker teker kapanınca ne yaptıklarını çok iyi anlayacaklarından eminim...

İnternete sansürsüz günler dileğimle ...

Ertan Yurderi

27 Nisan 2011 Çarşamba

İlköğretim'de zorla gebelik testi: Çağdışı ve insan haklarına aykırı bir uygulama!..


İstanbul Büyükçekmece Güzelce Cevdet Zebure Kotan İlköğretim Okulu'nda 13 yaşındaki bir kız öğrenciye "erkek öğrenciler ile geziyor" diye zorla yapılan gebelik testi uygulamasını çağdışı bulmakla birlikte, insan haklarına da aykırı bulduğumu belirtmeliyim...

Ayrıca gebelik testi talimatı veren okul müdürünün de hangi yetkiyle böyle bir "ahlâk zabıtalığı"na soyunduğunu çok merak ediyorum doğrusu...

Peki yaptıkları testte ne bulmuşlardır? Yanıtı basit: Hiçbir şey ...

Olay savcılığa intikal ettirilmiş olduğuna göre, savcılık konuyu araştıracak ve yetkililer hakkında dava açılıp açılmayacağına karar verecektir...

Umarım ki bu dava kısa sürede açılır ve bu uygulamaya karışanlar hakkında gerekli cezalar verilir...

Bu olay sonrası intihar etmesinden de anlaşıldığına göre, bu kız öğrencinin acilen psikolojik yardım alması da sağlanmalıdır...

Türkiye'de beyinleri iki bacak arasına çalışan zihniyete sahip olanlar var oldukça, ahlak zabıtalığına hep soyunacaklar ve böylesi bir olay okullarda ne bir ilk, ne de son uygulama olacaktır...

Asıl bu durumun sorgulanması ve gerekli önlemlerin alınması gerekir...

Ertan Yurderi

"Ufak at da, civcivler yesin ..."


Ucubeler yıktırdım beğenmiyorum diye
Seçim yaptıracağım başta kalayım diye
Kanallar yaptıracağım gelip geçmeye
Ancak kavli karar ettim bir gün
Alıp başımı bu ülkeden kaçmaya
Boşa kostaklanmıyorum, kostak değilim artık...


Şu popülizme bakın ki;
Ülkenin bunca halledilmesi gereken sorunları kaynak beklerken...
Çılgın proje diye çıka çıka kanal projesi ortaya çıktı...

Yapılamayacak bir projeyi gündeme getirmenin kime ne faydası var ki?

İstanbul'a böyle bir su yolu yapmak yerine, İstanbul'un çevresini saran kollektör projelerini tamamlayın siz önce...

Marmara Denizi'ne karışıp giden evsel ve fabrikasal atıklar yüzünden bu güzel iç denizimizde yaşam şartları kaybolup gitmekte ... Balık nesilleri yok olmakta ...

Ama insanı ve çevreyi düşünen kim?

İstanbul'un içme suyunu karşılayan en büyük yeraltı ve yerüstü kaynakları bu projede kirletilecek...
Dağ taş oyulacak, ormanlık alan talan edilecek.
Verimli tarım alanları yok edilecek...
Ve vesaire vesaire vesaire ...

Bu proje bugünkü hesaplamalarla maliyet olarak 10 milyar doları bulacakmış...
- Hazine de böylesi bir projeye ayıracak kadar para var mı ki?
- Bu kaynak para nereden bulunacak?
- Halkın sırtından mı çıkacak bu kaynak paralar?
- Yoksa Arap ülkelerinden mi gelecek?
- Dünya Bankası mı kredi verecek?
- IMF'den mi para istenecek?

İşte bir AN'da gündem hemen değişiverdi Türkiye'de...
Artık günlerce tartışılacak bir konumuz daha oldu ...
Olurdu, olmazdı, şöyle olur, böyle olur, öyle olmaz, böyle olur...
Bla bla bla boş konuşmalar ... Boş tartışmalar TV'lerde gazetelerde ...

Seçim öncesi uyutulan HALK
Seçim öncesi uyuşturulan HALK ...

- Bu projenin Hakkari'deki vatandaşlara faydası ne?
- Bu projenin Kars'taki vatandaşlara faydası ne?
- Bu projenin Antalya'daki vatandaşlara faydası ne?

- Vs... Vs... Vs...

Boş işler, boş vaatler bunlar...
Bu projeye desek desek ne desek acaba?

"Ufak at da civcivler yesin ... Atma bre be... Din kardeşiyiz..." mi desek uygun olurdu acaba?

Ertan Yurderi

26 Nisan 2011 Salı

Yazar, ne yazar?




Nasıl ki bir gazeteci, toplum yaşamını ve olayları günü gününe ve anı anına yaşayarak onu okuruna en kısa sürede, en az sözcükle haberini sunup, dünyanın, ülkenin, zamanın ve insanın yaşamına ayna olup aydınlığı ve karanlığı haber verense;

Yazar da; yalnız bugünü, bu dakikayı ve bu anı değil, geçmişten gelen, kalan kalmayan, yaşanmış yaşanmamış zaman parçalarını, anlamı, etkinliği ve kalıcılığıyla duyurandır...

Yazar, günün içinde olduğu kadar, zamanın da derinliğindedir. O aydınlığın ve karanlığın gizlerini çözmeye çalışandır...

Sadece bugün okunacak değil, yarın da okunacak, bir anlam, bir değer kazanacak tutumla, bir özenle gelecek kuşaklara kalacak yazılar yazandır da...

Yazar, aydınlığın ve karanlığın gizlerini çözmeye çalışırken dilediği yazım şeklini kullanır...

Kimi yazılarını düz, yalın ve kronolojik olarak yazar, bu tür anlatımlarıyla tarihsel geleceğe birer kaynak belge olarak sunar...

Kimi yazılarını ise günlük hayatta kullanılan anlatım diliyle karikatürize edilerek mizahi bir tarzda yazar...

Bu şekil yazım tarzıyla yazarın anlattıkları hem daha fazla zihinlerde kalır, hem de bu tür yazım tarzı okuyucunun daha fazla ilgisini çeker... Okuma isteği olmayan kişileri bile okumaya ve bilgilendirmeye sevk eder bu tür yazılar...

Toplumu bilgilendirme görevine bu düşünce tarzıyla soyunan yazar, "taraflı" ya da "tarafsız" özelliklerden tamamen soyuttur...

Ancak toplumların "BİZ"den ve "SİZ"den diye "ÖTEKİ"leştirilmesi sonucu, yazarın yazım tarzı kimine "taraflı", kimine de "tarafsız" gelebilir... Bu durum, farklı düşüncelerin "çelişmesi" anlamına gelir ki, bu da normal bir davranış biçimidir...

Çünkü VARLIK sürekli bir devinim halindedir... Bu, O'nun öz'ünde vardır...

Bunun sonucunda sürekli kendisiyle ve başkalarıyla çelişme yaratan insanlar, bu gelişimleri sırasında hem kendisini ve düşüncelerini geliştirir, hem de toplumla bir anlamda çatışır...

Bu çelişmeler ortak bir düşüncede buluşabilir, hatta "uzlaşabilir"ler de...

Kısaca birbirleriyle çelişenlerin aynı zamanda birbirleriyle çatışanlar olduğunu da unutmamak gerekir...

Bu bağlamda ÖSYM'de üst üste yapılan hatalar ve sorulardaki yanlış kavram ayrılıkları artık "BİZ" - "SİZ" diye ötekileştirmenin ötesine de geçmiş, farklı bir rejim değişikliğine doğru gidişimizin de gerçek ayak seslerine dönüşmüştür...

Ertan Yurderi

25 Nisan 2011 Pazartesi

ÖSYM rezaleti bitmek bilmiyor



KPSS Rezalet
YGS Rezalet
ALES Rezalet


Öğrenci, sen okumana devam et, devam et ...
Hey veli !... Sana ise kolllsentır, sen de onunla idare et ...

Bu arada sen ne yapıyorsun Behçet?
Sen de tatmin olmaya devam et...

Bu Ö-Se-Ye-Me’ye bir şeyler olduğu muhakkak…
Sınav sistemi laçkalaşmanın ötesi, iflas etti…

Sınava giren öğrencilerde ne asap katsayısı, ne de sisteme güven kaldı…
Bir alavere, bir dalavere, bir üçkağıtçılık döndürdüler kurumda…
Şimdi ne bir adım ileri, ne bir adım geri dönebiliyorlar… Sıkıştılar, kaldılar…

Bunu güya çözmeye, güya ortaya çıkarmaya çalışıyorlar gibi görünüyorlar… Nafile uğraş !!!

Öğrencilere ve ailelerine de “SABIR” diliyorlar, “Çözüp, halledeceğiz” diyorlar… Ancak, yersen …

2010 KPSS: Soruşturma sürüyor, sonucu hak getire...
2011 YGS: Soruşturma sürüyor, sonucu hak getire...
2011 Nisan ALES: Soruşturma başlatılır mı, başlatılmaz mı orası muamma... Sonucunu ise hiç sormayın... O da Allah'a havale...

LYS mi? O da n’kine?
YGS’nin sonucu belli oldu mu kine?
Bekleme modunda artık makine…


Temmuz ayında da yeni KPSS sınavı var ...
Şimdiden vatana millete hayırlı olsun yeni kadrolar…

Öğrenci Se – Çe – MEME - Ceeee,
Yerleş - TİRE – MEME – Ceeee,
Ceeeeeeeee, yaaaa …

Ertan Yurderi

24 Nisan 2011 Pazar

Savaşma (!..) Öpüş (!..)




Bu yazı, Taksim Meydanı'nı "Er Meydanı" gören liderlere ve Taksim-Sarıyer Otobüsü'nde öpüşen gençlere kafayı takan İETT otobüs şoförlerine ithaf edilmiştir...

Kimi der ki; 5-10 bin kişi ile gelirim çıkarım karşına,
Kimi der ki; senin 5 binine benim bin kişim de yeter,
Gelir kovalarım seni taaaaa Şişhane'den aşağıya Kasımpaşa'ya...

Durun ihtiyarlar... Durun ... O devirleriniz gelip geçti, bitti...
Siz kendinizi hangi çağda zannediyorsunuz?..
Gençlerimizden ne istiyorsunuz...
Çekin elinizi ayağınızı gençlerin üzerinden...
Düşün onların artık yakalarından ...
Onları kendi hallerine bırakın...

Hava döndü, gençlerden esiyor artık SEVGİ yelleri...
Zaman ise "Don't make war, make love" zamanı...


Siz bunun ne demek olduğunu bilir misiniz?
Sizleri de YGS'ye sokalım, şifreleriniz de açık olsun...
Bakalım bu sorunun cevabını bulabilecek misiniz? Hiç sanmam ...

"Make love, not war" ne demektir?

A) Ben çiçek çocuğumuyum ki bileyim.
B) Önce önlemini al sonra seviş. Safe Sex yani...
C) It's my favorite quote ...
D) Aaaaaaaaa. Ne ayıp şey, tövbe estağfurullah tövbe ...
E) Hiç biri deeel ...


Gençlerin sizlerin uydurulmuş ve uyuşturulmuş sözlerinize ihtiyaçları yok...
Sizlerin bayatlamış sözlerinize kanmıyorlar ve kanmayacaklar da...
Onlar sizler gibi radyo çağında büyümediler ...
Onlar hızlı gelişen teknoloji ile büyüdüler... O teknolojileri sizden daha iyi kullanıyorlar...
Sosyal ağlardan gündemi bu gençler belirliyor artık...

Bırakın dinazorlar devrinden kalma mahalle kavgalarını...
Taksim'i savaş yerine çevirme isteklerinizi...
Taksim, "Savaş Meydanı" olarak değil,
Taksim "Aşk Meydanı", "Sevgi Meydanı" olarak anılsın artık...

Bakın sosyal ağlarda örgütlenen genç aşıklar, İETT’yi ne güzel protesto ettiler.
Ne kimsenin kafası yarıldı, ne kolu kırıldı, ne de polis tarafından tartaklandı...

Taksim'de toplanan genç çiftler, Taksim-Sarıyer hattındaki otobüse bindiler, otobüste öpüşerek, daha önce iki sevgilinin öpüştükleri gerekçesiyle araçtan indirilmesini protesto ettiler...

İşte bu kadar!.. Imagine kardeşim Imagine ...

Imagine theres no heaven,
Its easy if you try,
No hell below us,
Above us only sky,
Imagine all the people
Living for today...


Hayal et cennetin olmadığını
Denersen kolaydır
Cehennem yok altımızda
Üstümüzde ise
Sadece gökyüzü
Tüm insanların
Bugün için yaşadığını
Hayal et


Imagine theres no countries,
It isnt hard to do,
Nothing to kill or die for,
No religion too,
Imagine all the people
Living life in peace...


Hayal et ülkelerin olmadığını
O kadar zor değil bu
Uğruna öldürecek ya da
Ölecek bir şey yok
Ve din de yok tabii
Tüm insanların
Barış içinde yaşadığını
Hayal et


You may say I'm a dreamer,
But im not the only one,
I hope some day youll join us,
And the world will live as one.


Hayalci diyebilirsin bana
Oysa yalnız değilim ben
Umarım bir gün sen de
Katılırsın bize
Ve bir bütün olur dünya


Imagine no possesions,
I wonder if you can,
No need for greed or hunger,
A brotherhood of man,
Imagine all the people
Sharing all the world...


Hayal et malın mülkün
Olmadığını
Merak ediyorum
Yapabilir misin
Ne açlık var ne aç gözlülük
İnsanların hepsi kardeş
Tüm insanların
Tüm dünyayı paylaştığını
Hayal et.


You may say im a dreamer,
But im not the only one,
I hope some day youll join us,
And the world will live as one


Hayalci diyebilirsin bana
Oysa yalnız değilim ben
Umarım bir gün sen de
Katılırsın bize
Ve bir bütün olur dünya


Ertan Yurderi

22 Nisan 2011 Cuma

"Ali Em, Boney M" ...


YSK Başkanı Ali Em'in adını son birkaç gün içinde ne kadar çok duyduk değil mi?..

TV kanallarındaki seçimle ilgili hemen hemen her haberde Ali Em adını duyunca da benim aklıma hep "Boney M" grubu geldi ...

Tekerleme gibi, dilime de dolandı bu... "Ali Em, Boney M" demeye başladım...

Belki pek genç olanlarınız bilmez ama Boney M grubu 1970'lerin efsanevi grubuydu... Grup; Bobby Farrell, Liz Mitchell, Marcia Barrett ve Claudia Barry'dan oluşuyordu, disko, pop müzik yapmışlardı...

Hit parçaları da; "Ma Baker," "Felicidad", "Rasputin", "Daddy Cool", "Sunny" gibi şarkılardı...

Neyse sözü fazla uzatmadan ...

YSK Başkanı Ali Em, açıklamalarıyla 72 saatte Türkiye'yi yerinden oynattı, sinir katsayımızı da tepetaklak etti... Bir de açıklamalarıyla Türkiye'ye ne yaptığının farkında değilmiş gibi, YSK'daki görevine girerken kapıdaki "şudur, budur" kısa açıklamalarını dinleyip durduk...

Sonunda YSK'dan Türkiye'yi biraz olsun rahatlatan kararlar çıktı, her şey normale döndü (mü acaba?) diyelim... Ve biraz olsun, içimiz rahat etti...

Keşke bu süreci Ali Em'in açıklamalarını beklemek yerine Boney M'i dinleyerek geçirseydik, hiç olmazsa biraz gerginliğimiz ortadan kalkardı...
"Ali Em, Boney M",
Hayde hayde Rasputin,
Hayde hayde Daddy Cool
"Ali Em, Boney M" ...

 
Ma ma ma ma - ma baker - she taught her four sons
Ma ma ma ma - ma baker - to handle their guns
Ma ma ma ma - ma baker - she never could cry
Ma ma ma ma - ma baker - but she knew how to die


Fırıncı kadın, dört oğluna silah kullanmasını öğretti
Kendisi hiç ağlayamazdı, ama nasıl ölüneceğini biliyordu...
Sunny, yesterday my life was filled with rain.
Sunny, you smiled at me and really eased the pain.
The dark days are gone, and the bright days are here ...


Sunny, dün hayatım rahmetle dolduruldu
Bana gülümsedin ve acım dindi
KARANLIK GÜNLER GİTTİ VE AYDINLIK GÜNLER GELDİ ...

Türkiye'min de üzerindeki KARANLIK günlerin gitmesi, AYDINLIK günlerin bir an önce gelmesi ümidiyle...

"Ali Em, Boney M"

Ertan Yurderi

20 Nisan 2011 Çarşamba

"Performans" altında ezilen doktorların isyanı ...




Yukarıdaki fotoğrafı hatırladınız mı bilmem. Bu fotoğraf, 2007 yılında Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın Burdur Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'ndeki incelemeleri sırasında “Hoşgeldiniz'' diyerek karşılayan bir pratisyen hekime ait... O gün o pratisyen hekim, "Doktor, hasta, eczacı ele ele verdik performans adına devleti soyuyoruz" yazılı döviz açmıştı. Bu tavıra öfkelenen Bakan Akdağ da, yanındaki yetkililere, “Buna ve arkadaşlarına soruşturma açın'' talimatı vermişti...

Aslında o gün o hekim bir sıkıntısını anlatmak isterken hakkında soruşturma açılan hekim konumuna düşmüştü...

Gerçekten de o günlerde doktorlarımız ve sağlık emekçilerimiz çıkartılan "Performans Yasası" sebebiyle öyle yoğun çalışmaya başlamışlardı ki...

Duyumlarımıza göre, hastanelere gelen hastaları daha yolda karşılar, onlara özel önem ve ihtimam gösterir hale gelmişlerdi... Hatta ve hatta kollarından tutup alınmadık "katarak", çıkarılmadık "safra kesesi" bile bırakmamışlardı...

Eh ne de olsa performans kaygısı var işin ucunda...
Gereksiz yere tanılar koymalar, inanılmaz cerrahi tedaviler, tetkikler, biopsiler vs.. vs.. vs..

Aslında bu arada gözden kaçırılanlar da vardı... Bu performans kaygısı yüzünden bütün sağlık fonlarının içi ve sağlığa ayrılan bütçenin tamamından fazlasını gereksiz istemler ve tüketimler yüzünden boşaltılıyordu...

O günlerde hasta olarak bizler de "Doktorlar ne güzel bize bakıyorlar, bize ne güzel tahliller veriyorlar, bizi önemsiyorlar" diye, boşuna sevinip durmuştuk... Yine en büyük kazık bize gireceğinden haberimiz yoktu... Gün geldi çattı, bunun faturası yine hasta'ya ve hasta yakınlarına çıktı...

Ne mesai saati ne de performans konusunda denge, düzen, adalet ve hakkaniyet kalmamış, durum böyle olunca da, doktorlarımızda motivasyon da kalmamıştı...

Ha bu arada yaşlı ve genç hekimleri de birbirlerine düşürmüşlerdi. Oysaki ikisi de aynı gün 24 saat nöbet tuttukları halde, aldıkları maaşlar bile farklı oluyordu...

Tabii söz konusu performans olunca, hekimliğin kalitesine de değinmek gerekiyordu...

Söz konusu olan performans bazında yapılan hekimliğin değerlendirme ölçütü, hasta sayısı olmadığını, hastadan istenen tahliller de olmadığını, hastane performansı, hasta memnuniyeti hiç olmadığını da vurgulamak gerekiyordu...

Bu arada hastalar, "Ne güzel doktorlar benimle ilgileniyorlar, beni çok sevdiler, hatta öpülmedik bir yanağım kalmıştı, onu da nerdeyse öpecekler diye sevindirik" olurlarken aklı başında hastalar da ellerindeki tahlilleri gösterip "Doktor bey, ben karnım ağrıyor diye gelmiştim. Siz benden birçok tahlil istediniz ama hala muayenemi yapmadınız?" diye mızmızlanıyorlardı...

Tabii ki o zamanlarda muayeneler kısa sürerdi. Çünkü o sırada doktorumuz performans peşindeydi, yani cebini dolduracak para peşindeydi...

O günlerde çark böyle dönüyordu. Sistem, doktoru buna zorluyordu...

Performans takıntısı devam ettiği sürece hasta mutlu mutlu hastaneden ayrılıyor, doktor kesesini mutlu mutlu doldurmanın zevkini çıkarıyor, devletin sağlığa ayırdığı bütçe kasaları ise tamtakır boşalıyordu...

İşte reform paketinde sunulan performans yasası, hipokrat yemini etmiş hekimlerimizin iş ahlakını böyle bozuyor, bozmaya da devam ediyordu...

Ama arada kendi bakanına kafa tutan, pankart açan doktorlar da çıkmıyor değildi...

Tam bunlar yaşanırken, bu sefer tam gün yasası da çıktı... Doktorların üzerine daha fazla yük bindi... Doktor başına düşen hasta sayısında artışlar oldu... Doktorlar performansa dayalı ücretlendirilmeyle daha çok hastaya daha kalitesiz hizmet verip bakmaya zorlandılar.

Sonuçta bugünlere gelindi...

Bugün Sağlık Bakanlığı’na bağlı 1000 dolayındaki hastanede uzun süredir uygulanan “performans sistemi” nedeniyle üniversite hastanelerine göre daha niteliksiz sağlık hizmeti verildiği, Bakanlık hastanelerindeki doktorların meslek ahlakına uygun olmayan hizmet faaliyeti yürüttükleri, Bakanlığa bağlı devlet ve eğitim hastanelerindeki doktorların daha çok para kazanmak için gözü dönmüş bir biçimde daha fazla ameliyat, tetkik, muayene yaptıkları, gereksiz yere ilaç yazdıkları, üniversite hastanelerinde de performans sistemine geçildiği takdirde verilen nitelikli sağlık hizmetlerinin Bakanlık hastanelerindeki gibi bozulacağı, öğretim üyelerini eğitim ve araştırmadan uzaklaştıracağı ve akademik niteliğin yitirileceği ortaya çıktı...

Doktorlarımız sonunda greve gittiler... Ve performansa dayalı sağlık sisteminin iyileştirilmesini bu yüzden istiyorlar...

Umarım doktorların bu haklı sesine kısa sürede kulak verilir ve sağlık konusunda daha köklü reformlar yapılır..

Ertan Yurderi

Deveye "boynun eğri" demişler ...




Deveye "boynun eğri" demişler, o da "Nerem doğru ki?" demiş...

Bu cümlecik, "eleştiri" konusunda kullandığımız güzel bir atasözümüzdür...

Bu atasözünü, "beceriksiz, cahil kimseleri, herhangi bir konuda eleştirdiğiniz zaman buna aldırış etmedikleri için" kullanırız... Çünkü onlar, haklı yere eleştirildiklerini iyi bilirler...

YGS'de şifre skandalı nedeniyle hedef haline gelen ÖSYM Başkanı da bu kişilerden...

Kendisini günlerdir eleştiriyorlar, fakat sesi soluğu her nedense çıkmıyor...

Kendisinin "intihalci" yani "kopyacı" birisi olduğu da ortaya çıktı. Fakat her ne hikmetse, ne muhteremin kendisinden ne de başkasından tık sesi bile yok...

YGS şifre skandalı sırasında Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile konuşmuştu. Konuşmalarıyla onları da "tatmin" etmiş, bizleri "tatmin" edememişti ...

Böyle bir kopyacının sözüne ne kadar itimat edilebilinir ki? Ve ne kadar "tatmin" olunabilinir ki?

Bence bu kişiye yakışacak hareket, adının başındaki tirt'ine ve başında bulunduğu kuruma daha fazla halel getirmeden ve kariyerini daha fazla zedelemeden başında bulunduğu kurumdan acilen istifa etmek olacaktır...

Ertan Yurderi

Zihinlerimiz her gün tecavüze uğruyor




Dün günümüzü Cemile'ye eski kocası tarafından yapılan tecavüzle, Ali'nin de "TATMİN" olmuş psikopat suratıyla kapattık...

Yeni Dünya Düzeni'nin iktidarları da, farklı gündemler yaratarak, sadece bedensel işkence yapmakla da kalmıyor, görsel ve yazılı medya araçlarını zihinsel tecavüz için kullanıyorlar...

Gündem dedik ya, asıl gelelim Türkiye'nin gündemine ...

Türkiye'nin Gündem'i bu, anı anına o kadar çabuk değişiyor ki, bir yerden yakalamak, peşinden koşmak çok zor...

48 saat içinde Türkiye'de neler neler olmadı ki? Neler yaşanmadı ki? İşte sadece birkaç önemli başlık

- YGS şifre mağdurları Taksim ve Galatasaray'da oturma eylemi yaparken, Başbakan "YGS mağdurlarının karşısında 5-10 bin kişi çıkartırım" dedi.

- Sanatçı Bedri Baykam ve asistanı Tuğba Kurtulmuş bıçaklandı.

- Yüksek Seçim Kurulu, 7'si BDP'li 12 bağımsız adayı veto etti.

- Yüksek Seçim Kurulu'nun veto kararını protesto etmek için Taksim'de toplanıp Aksaray'a doğru yürüyüşe geçen BDP'li grup, ortalığı savaş alanına çevirdi.

- Doktorlar haklarını aramak için gösteri yapıp, iki günlük greve gittiler

- YGS'de şifre skandalı nedeniyle hedef haline gelen ve istifası istenen ÖSYM Başkanı Prof. Ali Demir'in, 1990’da bir dergide başkasının makalesini kendi makalesi gibi yazıp intihal suçu işlediği ortaya çıktı...

- 118'li hatlar halkı çıldırttı

- Ve Cemile eski kocası tarafından tecavüze uğradı ...

Ülke gündemini yakından takip edenler, farklı iletişim araçlarıyla yukarıdaki bu haberleri FLASH veya SON DAKİKA olarak zihinlerine kazıdılar ...

Ülke gündemiyle ilgilenmeyenler, zaten onlar hep uykudalar ... Onları DÜRT'sen de fayda etmez... Onlara göre "ALAN da memnun, VEREN de memnun" ...

Bakalım bugün kimler ve hangi zihinler yine tecavüze maruz kalacak, kimler bu tecavüzden "memnun" ve "TATMİN" olarak günü tamamlayacaklar?

Ertan Yurderi

19 Nisan 2011 Salı

1. Taksim YGS Şifre Muharebesi



Ders: Tarih

Konu: 1. Taksim YGS Şifre Muharebesi

"Tarih tekerrürden ibarettir diyen" tarihçiler, bu muharebenin tarihini yıl olarak 2011 olarak vermişler, her nedense ay ve gününü muamma olarak belirtmemişlerdir...

Bu muharebenin yeri Taksim Meydanı'dır...

Bu muhareye, 1-2 bin YGS şifresi mağdurları ile karşılarına çıkartılan 5 bin kadar YGS şifresi verilip "tatmin" olmuş olanlar iştirak etmişlerdir...

YGS şifresi mağdurları ellerindeki döviz, pankart, sırt çantası, kurs kitapları, kalem, silgi ile kendilerini korumaya çalışırken, YGS şifresi verilip "tatmin" olmuş olanlar ise muharebeye Sıraselviler Caddesi üzerinden ağzından köpükler saçan develerle "Allah, Allah, Ya Allah, bu sene tüm üniversiteler bizim inşallah" diyerek savaş meydanına giriş yapmışlardır...

Çıkan olaylarda develerinden düşen YGS şifresi verilip "tatmin" olanlar ne yazık ki devesiz kalmışlar, bunu fırsat bilen YGS şifresi verilmemiş mağdurlar ise kitaplarıyla yere düşenlere vurarak, "Alın size ilim, irfan... Biraz adam olun, adam, olmayın imam" diyerek Atatürk Kültür Merkezi'ne doğru kovalamaya geçmişler, Taksim-Bostancı minibüslerinin orada sıkıştırılan YGS tatmincileri, güzelce dayak yemişler, eşek arabasıyla getirilen Zemzem Suyu'yla ayılanlar ise "iskele alabanda, haydi dörtnala, tabana kuvvet" deyip, Dolmabahçe istikametine doğru kaçmışlardır...

Etrafta başıboş kalan develer ise "Hani nerde saman? Bizi aldattılar mı ulan" diyerek önce Kızılkaya'lara gelip "Abi be, çok acıktık... Bize şurdan iki hamburger bir ayran" versene demişler, kuyrukta sıra beklemek istemeyen develer ise Galatasaray'a doğru hörgüçlerini sallaya sallaya giderlerken, kimisi İnci’de profiterol yemeye dalmış, kimisi DNR’da kitaba, kimisi Atlas Pasajı’na, kimisi Çiçek Pazarı'na uğrayıp kumpir, kokoreç vs. yemeyi de ihmal etmemişlerdir...

"Nevizade nerde abi" diye sokak sokak aranan bir deve Beyoğlu'nun arka sokaklarında kaybolurken, Babylon’a uğrayan bir deve ise kapıdaki bodyguard’lardan “DAMSIZ deve almıyoruz" diyerek deveyi geri çevirmişlerdir...

Ha bu arada birkaç deve de “Ulan Arabistan’dan kalktık taa buralara kadar geldik, Fransız Sokağı’na gidelim, Fransız kalmayalım” diyerek Fransız Sokağı’na doğru yollanmışlardır…

Evettttt, gelelim bu muharebenin sonucunaaaaa…

Bu kalemli, silgili ve kitaplı muharebenin sonunu merak ediyorsunuz değil mi?

Bunu merak edenler için şifreli tüyo veriyorum... Kulaklarınızı kepçe, gözünüzü de öküz gözü gibi açıp dinleyin... Bir daha anlatmam… Anlayanlar, anlamayanlara bilahare anlatsınlar…

Öncelikle annenizin babanızın binbir emekleriyle zar-zor, borç-harç biilaç biriktirdikleriyle dersaneye kursa gidiniz ya da TV'den Muhteşem Yüzyıl'ı sonuna kadar takip ediniz... Ne vakit Hürrem Sultan "Sülüman, Sülüman, ortalık artı çok sütliman" derse (aralarındaki gizli şifre budur) şifreleme olayı başlamış olduğunu anlayınız...

Sonracıımaa, bu öğrendiklerinizi önce twitleyiniz, ardından da face'de paylaşınız. Okunmuş pirinçlerinizi yanınıza alarak LYS sınavı'na gidiniz ve başınız ve kıçınız açık şekilde sınava giriniz ... (Onların taktiği bu, çakozladınız mı?)

Sınavda Tarih sorusu olan "1. Taksim YGS Şifre Muharebesi'nin sonucunda aşağıdakilerden hangi taraf kazanmıştır?" seçeneğini bulunuz ve “Mod Medyan, bulamayan hâlâ salakyan” olan doğru şıkkı işaretleyiniz..

A) YGS şifre mağdurları kazanmış

B) YGS şifre tatmincileri kazanmış

C) Fifty fifty yeni şifreler paylaşılmış, savaşın galibi yok

D) Taraf gazetesi kazanmış

E) Hiçbiri


Çaktınız mı köfteyi... Bundan sonra şıkları da, alt alta, üst üste, çaprazlama, balıklama, çivileme, derine dalma şeklinde dizerseniz, iyi edersiniz... Bir bakmışsınız tüm soruları çözmüş, istediğiniz üniversitedesiniz...

Tam ben, "Hadi geçmiş olsun gençler iyisiniz" diyecekken, TV karşısında şekerleme yaparken, derinnnn uykuya daldığımı anladım… Uykulu gözlerle haberlere bakarken, bir baktım ki ortalık yine karışmış...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan YGS’deki iddialara gönderme yaparken şöyle avazlanıyor:

"Taksim’de bin kişiyi, iki bin kişiyi yürütmek, iki bin genci yürütmek problem değil. Onlar YGS sınavının karşısında tavır ortaya koyuyorlar. Biz de kalkarız onların karşısına 5 bin, 10 bin genci koyarız" ...

CHP bu konuşmaya yanıt vermez mi? Verir elbet...

CHP Genel Başkan Yardımcıları Engin Altay ve Umut Oran yazılı açıklama yaparak, Başbakan'ın bu konuşmasını "bir çete reisi açıklaması" olarak nitelendirip;

"Yapılan açıklama, ülkeyi kaotik bir ortama sürükleyecek tarzdadır. Büyük bir tahriktir, bölücülüktür, ayrımcılıktır, nerede oturduğunu bilmemektir.

Demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine saygı duyan ve insanlıktan birazcık nasiplenen biri bu açıklamaları yapmaz, yapamaz.

ÖSYM’de tezgah kuracaksın, yandaşlarına sınav şifresi vereceksin sonra da kalkıp emeğine, geleceğine sahip çıkan gençlerimizi tehdit edeceksin.

Eğer herhangi bir gencimizin burnu kanarsa, ya da gençlerimiz karşı karşıya gelirse bunun sorumlusu Erdoğan’dır. Böyle bir durumda dünyayı Erdoğan’ın başına yıkarız."
demişlerdir...

Eh benden de bu kadar vakanüvis olur ha... Yaz babam yaz, hiç bitmiyor…

Rahmetli Tarih hocam Rabia Çalçene hanım bunları okusaydı, saçını başını yolar, herhalde beni Tarih'ten sınıfta çaktırırdı...

-FINE- (Fransız kalmayın, "bitti" demek)

Vakanüvis-el-kocayurek ....