12 Nisan 2010 Pazartesi

21. Yüzyıl Cehaleti ...


21. yüzyıl cehaleti, kısaca bilim ve teknolojide bilgi kıtlığı, gelişmemişliğidir.

1995'te UNESCO Başkanı Jeolog Federico Mayor ve Geofizikçi Augusto Forty ve birkaç bilim adamı "Science and Power" adlı bir kitap yazmışlardı. Kitabın Federico Mayor tarafından yazılan son bölümünde bu cehaletin öğelerini açıklayan tanımlar vardır.

Bu yüzyıl ortalarında oluşabilecek ve İslam ülkelerine yönelecek yeni ekonomik sömürge çağının altyapısı bu ülkelerin bilimsel ve teknolojik geriliklerinin sonucu olacaktır.

Bu acıklı geleceğe ilişkin bazı gözlemleri, bu kitaptan esinlenerek özetlemek istiyorum.

Bu gözlemlerde yeni bilimsel aydınlanma ve teknolojik yenilenme döneminde özgürlüğün rolü, bilginin paylaşılması, bilgi transferi ve bilim adamlarının sorumluluğu bağlamında vurgulanan olguları, cahil ve vurdumduymaz bir idareci sınıfına sürekli anlatmak zorundayız.

1. Soğuk savaş döneminde hükümetler bilimsel ve teknolojik araştırmalara, özellikle askeri alanda ve ekonomide, çok geniş parasal olanaklar sağlamıştır. Bütün ülkelerin aydınları da geleceklerinin bilim ve teknolojide olduğuna inandılar. Bugün de sözde olmasa bile pratikte aynı tutum geçerlidir. Ne var ki, o dönemdeki yatırıkmlar zengin ve fakir uluslar arasındaki bilimsel kapasite farkını daha da arttırmıştır.

2. Bilimle hükümetler arasındaki yakın işbirliği ancak özgür toplumlarda gerçekleşiyor. Gerçi totaliter devletler de halkları için bilimin sağlayacağı gelecekleri vurgulamışlardı. Fakat bu gelecek için halkın özgürlüklerinden vazgeçmelerini de istemişlerdi. Bizim bugün yaptığımız gibi YÖK Başkanları seçtiler, araştırma paralarını, faşist ya da sosyalist (ya da kendilerince makbul) bilim kuramları üreten sözde bilim adamklarına dağıttılar.

Federico Mayor o dönemde demir ve kömüre ve insan gücüne dayalı sanayileşmenin politik boyutu gözden sakladığını, zorba ekonominin yürüdüğünü, fakat elektronik tarım, biyoloji ve bioteknoloji üzerine dayalı yeni sanayide, özgür olmamanın ve eğitimsizliğin cezasının çekileceğini vurgular.
 

Okuyan cahiller

Türkiye'de bugün okul ve öğrenci sayısına dayalı bir öğretim komedisi var. Geçen gün Ticaret Lisesi'ni bitiren ve işletme (bu işletme fakülteleri Türkiye'yi 'işleten' fakülteler olarak da anılabilir) okuyan, düzenli konuşan ve dışarıdan bakınca zeki bir genç kıza sordum: 'Suriye, Yunanistan ve Azerbaycan nerede?' Bilmiyordu.

Sonra muhasebe okuyan bu yükseköğretim öğrencisinin 13x7 çarpımını akıldan yapmasını istedim, onu da yapamadı. Hiç kitap okumuyormuş.

Bu insanı donduracak deney ve gözlemleri her gençle yapabilirsiniz. Kimi istatistiklere göre Türkiye insanı ortalama 10 yılda bir kitap okuyor, günde 5 saat televizyon seyrediyormuş. Japonya'da ise kişi başına yılda 25 kitap okunuyormuş. Belki milletvekillerimiz de aynı ortalamayı tutturabiliyordur.

Türkiye bir mucizeyi gerçekleştiriyor ve okuyup öğrenmeden müthiş gelişiyor!..

Borcu kabarıyor, dolar milyarderi yetiştiriyor, gökdelen yapıyor ve neredeyse her şeyi ithal ediyor. Böyle bir ekonominin işleyişini ve sanayileşmenin doğasını ancak iyi saatte olsunlar bilebilir. Bu cehalet sorununu serbest ticaretin (liberal ekonominin) çözmeyeceği de açık. Cahil bir ülkenin sadece ucuz işçiliğe, sıcak paraya, faize, kötü eğitime, palavraya ve televizyon seyirciliğine dayalı bir örgütlenme şansı, hele 'özgürlük kültürü' yoksa, olanaksızdır.
 

3. Bilim paylaşılan bilgi üzerine kuruluyor. Fakat 7x13'ü çarpamayan üniversite öğrencisi bu paylaşanlar arasında olamaz. Federico Mayor, 'bilim ve teknoloji her gün yeni buluşlarla giderek karmaşıklaşan bir bilgi (information) ortamında yaşıyor. Oysa toplum ve politik liderler bu gelişmenin dışında kalıyorlar' diyor. Türkiye'de bu  tanım tam yerine oturmaktadır.

4. Çağımızın en önemli sorunu 'bilimsel okumamışlık' (scientific illiteracy)'dır. (Bizim Milli Eğitim Bakanlığımız milli ve eğitim sözcüklerinin içeriğini doğru tanımladığı zaman eğitimimiz amal-i erbaa öğretebilen bir düzeye çıkar inşallah!..) 'Halk en temel bilimsel bilgilere uzak kaldığı için gerektiğinde rasyonel bir seçim yapmakta zorlanıyor' diyor UNESCO Başkanı. (Bizim hükümet enerji kıtlığı ve susuzluk, ulaşım gibi sorunları bu halka referandumla sorarak, inşallah, çözme olanağı bulacaktır.)

Kuşkusuz bilgisizlik sadece Türkiye'ye özgü değil. 1992'de İngiltere'de yapılan 'Okumuş bir insanın okuması gerekli 10 temel kitap' adlı ankette tek bir bilimsel yapıt yokmuş. İleri toplumlar bile edebiyatı temel bilgi açılım olarak görmekte devam ediyorlar. Bu olgu II. Dünya Savaşı'ndan sonra E.J. Snow tarafından da dile getirilmişti.
 

Türkiye'de okumuşluk, bilimsel bilgi sahibi olmak anlamna hiç gelmedi. Fakat toplum yeterince uyanık. Kimse MR'sız hastaneye gitmiyor. Kuşkusuz insan varlık olarak aklı ile olduğu kadar duygularıyla da yaşar Fakat bu insan karnı şişirilen, kafası boş bırakılan, dolar hesabında boğulan insan değildir. Namaza giderse dönünce pabucunda altın bulacağına inanan insanların eğitimle ilgili bir dertleri olamaz.

Federica Mayor bugünün insanının dünyayı bütün boyutlarıyla algılaması gerektiğini söyler. Bizim öğrencilerimizin de hiç olmazsa Azerbaycan'ın nerede olduğunu ve Türkiye'de susuzluk, kuraklık sorunlarının önemini bilmesi gerek. Fakat daha da başta gelen ve çağdaş toplumların en önemli sorunu olan olgu 'karar verici' durumda bulunanların bilgi düzeyidir.
 

Politikacılar umutsuzluk kaynağı

Çağdaş kültürün çok gerisinde kalmış politikacılar, gelecek açısından sadece umutsuzluk kaynağı olabilir. İnsanlar, tarihin kendilerini nereye getirdiğini bilmelidir. Üst düzeyde bilim adamkları yetişmesinin ve eğitimin gelecek dünyada yaşamına olanak veren temel girdi olduğunu da öğrenmek zorundalar. Bu bilgiler ne yazık ki televizyondan öğrenilmiyor. Spor, show, film dizileri, politik dedikodu, bilgi değildir.

UNESCO istatistiklerine göre az gelişmiş (yani Türkiye gibi) ülkelerde yüksek öğretim almış insan sayısı gelişmiş ülkelerin 4-5 katı daha az, sanayileşmiş ülkelerde teknik personel sanayileşmemiş ükelerin 8 katı, az gelişmiş ülkelerde (dünya nüfusunun yüzde 80'i) AR-GE harcamaları dünya araştırma harcamalarının sadece yüzde 4'üdür.

Sürdürülebilir kalkınma programlarında yeterli bir eşiğe gelmenin ilk koşulu yetişmiş insan gücünün kritik bir büyüklüğe erişmesidir. Bu bilgi birikimine liseden mezun olup, Yunanistan'ın nerede olduğunu bilmeyen ve dört işlem yapamayanlarla ulaşılamaz.

Eğitim milyonluk öğrenci sayısı, binlerce yapı ile ölçülmüyor. Bizde okul var, eğitim yok, spor salonu var, spor yok, konferans salonu var, konferans yok, yol var, ulaşım yok. Eğitimin öğrenciler için mi, yoksa inşaat müteahhitleri için mi yapıldığı pek açık değil.

Bugün yeterli olmayan teknisyen, mühendis ve bilim adamı, yarın için gerekli teknik (yani uygarlık) kalitesinin hiç yetişememesi anlamına geliyor. Eğitimin varlığı, ancak amaca uygun, bilim ve teknolojiye gereken ağırlığı veren eğitim programlarının varlığı ile gerçekleşir. İngilizce dilli vakıf üniversitesi bilim adamı, mühendis yerine işletmeci yetiştiriyorsa, bu sadece millet kendini 'işletiyor' demeye gelir.

Türkiye henüz kaç bio-teknolog, kaç enerji uzmanı, kaç jeolog, kaç elektronik uzmanı, kaç doğa bilimci, kaç matematikçi ve kaç 'imam' yetiştireceğini anlamamış bir ülke.

İşletmeci-imam yakın geleceğin okumuş prototipi olarak hazırlanıyor. Türk toplumu cyber-space ve nano-teknoloji dünyasında çağdaş Cro-magnon kuşağı olarak arz-ı endam etmemeli!..
 

Yukarıdaki Cro-magnon adamları rökonstrüksiyonunu hatırlıyor musunuz sayın okuyucular?..

Kaynak: Doğan Kuban, CBT 1103/9 -10, 9 Mayıs 2008

1 yorum:

  1. bs"d
    Ertan bey,
    yazdiklarinizi buyuk bir zevk/uzuntu ile okudum.
    Ortadogu'nun iki devi olabilecek iki ulus/ulkesi maalesef baslarindaki basiretsiz politikacilari yuzunden tepe taklak gidiyorlar.

    Araplastirilan bir Turkiye kendine yaklasmasi gereken en akliselim dost ulkeyi hedef haline getirdi.

    Israil'in beyin ve teknoloji gucu ile genc nufuslu calisma ve ogrenme potansiyeli yuksek Turkiye ...

    Olmayacak duaya amin demek bu her halde.
    selamlar ile

    david

    YanıtlaSil

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)