24 Mart 2010 Çarşamba
Sınırsız SEVGİ, bahar, doğa, doğaçlama ve paylaşımlarımız...
Sanal alemin sıkı takipçisiyseniz Facebook'u da muhakkak takip ediyorsunuzdur... Üyeliğiniz vardır ve siz de diğer kişiler gibi paylaşımlar yapıyorsunuzdur...
Son günlerde dikkatinizi çekti mi bilmem ama, Facebook'ta ne kadar çok kedi-köpek, kuş-kedi, kuzu-insan, ördek-balık, arslan-insan, anne kedi-yavru kedi, vs.. vs.. vs... paylaşımları arttı...
Neden mi? İnsanlar artık siyasi çekişmelerden, gergin ortamdan, TV haberlerinden, ondan, şundan, bundan ve her gün her kanalda aynı ekşimiş ve kızgın suratı görmekten bıktı da ondan...
İnsan ve doğa birbirinden uzaklaşınca birbirini özlemeye başladı sanırım... Ben de öyle...
Gün geçmiyor ki Facebook'ta kedi ile köpeğin birbirleriyle dostça geçindiğini görmeyelim...
Kuş ile kedinin normal zamanda bir arada olabilmesi mümkün mü, değil elbet... Ama muhabbet kuşuyla ufak bir kedinin oynayışını görünce insanın içinden bir şeyler kopuyor, gidiyor... SEVGİ denilen şey dört bir yanınızı sarıveriyor...
İnsana SEVGİ'yi böylesine veren ne bir insan, ne de bir eşya, ne de ne, hiçbir şey...
Sadece doğa ve doğanın doğallığı... İçtenliği, samimiliği...
Bir anne kediyle yavrusunun birbiriyle oynaşmasını belki yüzlerce kez izledim... Her izlediğimde bambaşka keyifler aldım... Her izleyişimde onlardaki sevgi denilen enerjiyi içime yüzlerce kez çektim, çektim... Düşüncelerimi onların birbirine duydukları sevginin içine kattım, onlarla doldurdum benliğimi...
Sonra çektim kedim Şanslı'yı bir kenara, onunla tıpkı o anne kedinin yavrusuyla oynayışı gibi oynadım...
Asla kedi deyip geçmeyin... Ona verdiğiniz sevgiyi sonuna kadar hissediyor, karşılığını ise fazlasıyla veriyor... Onunla oynaşırken, sevgi arsızlığı yaptık birbirimize... Şımardık hoyratçana ve doğalcana...
Hele bir kuzu videosu vardı onu izlediniz mi onu?... Evinde kuzu besleyen bir kadın... Kuzusunu çağırıyor... Kuzu da onu evin içinde zıplaya zıplaya arıyor... Odadan odaya koşarak geçiyor... Sonra kadının sesinin nereden geldiğini görünce ona doğru koşuşturuyor...
O sahneleri izleyince o an o kuzuyu yakalayıp doyasıya öpmek ve sıkıştırmak istedim... Öyle bir kuzuyu evine alıp evinde kim beslemek istemez ki?.. Tabii ki şehir denilen binalar içinde yaşadığımızdan böyle bir şey mümkün değil... Ama insan yine de bunu yaşamak istiyor, ya da ben istiyorum...
Yaşamak istiyor... Yaşamak istiyorum... Yaşamak istiyoruz... Yaşamak istiyorlar...
Aslında hepimiz doğal ve doğayla birlikte yaşamak istiyoruz... Doğayla içiçe olmayla mutlu olacağımızı zannediyoruz...
Elbette doğanın da kendine göre kuralları ve ilkeleri var... Onlar yerine getirildiğinde böyle bir şey neden mümkün olmasın?
Şehir denilen beton yığınları arasında tek başına kalakalmış erik ağaçlarının zamansız açan çiçek dalları gibi olduk hepimiz...
Bu içimizi dolduran Sevgi ve Sevincimiz belki de bahar içindir... Baharın ruhumuza getirdiği o mis gibi kokudur belki de...
Doğadaki canlılar birbirleriyle uzlaşmayı ve dayanışmayı biz insanlardan daha fazla gerçekleştiriyorlar...
Hani bir ördek ve balık dayanışması vardı Facebook'ta hatırladınız mı? Minik ördek, kenarda ona verilen ekmekleri balıklarla paylaşıyordu hani... O sahneleri izlerken neler hissetmedim ki...
Biz insanlar bir ördek ve balıklar kadar ne uzlaşmacı ne de dayanışmacı olamıyoruz ne yazık ki... Ekmeğini diğer canlılarla üleşmenin en tarif edilemez videosuydu o video...
Ne güzel, bugünkü yazımı doğaçlama yazıyorum, dönüp dönüp başa bakmıyorum. Söz verdim kendime bakmayacağım da... Tekrar da okumayacağım bu yazımı... Virgül, nokta, soru işareti veya ünlemlere ise hiçççç kafamı takmayacağım... Tüm yalınlığımla, doğal ve doğaçlama bir ürün olacak bu yazı... Gönül sızıntısı gibi bir şey... Gönlümün en derinlerinden gelen sızıntı...
Sevgi denilen şey sarmallıyor yine dört bir yanımı...
Şenlendiriyor zihnimi bahar ayında çiçek açan o koskoca ağacın dalları...
Ve yeniden bütünleştiriveriyorum düşüncelerimi...
Ve konuşturuyorum şu yarım asırlık kocayüreğimi...
ADSIZ bir ağaç...
Daha bir tohum iken toprağa düşüp VAR'edilen,
Aynı yerde yıllarca KÖK salması emredilen,
Biraz toprağı, az bir suyu, bir de güneşi verilen,
Türü belli, ismi ADSIZ bir ağaç bu besbelli...
Kupkuru dallarında yaprağını yeşillendirip,
Sevgisiyle besleyip büyüten..
Binlerce öğreti içinde,
Kendi öğretisini betimleyen..
Rüzgarla uygun senfonisini besteleyen,
Türü belli, ismi ADSIZ bir ağaç bu besbelli...
Kendi BİR'ine aşık, dost ellerine yanaşık,
Altında bir gölge ki;
Saz çalar dile gelir bu aşık..
Ne ölümünü düşünür, ne de gidenini,
Türü belli, ismi ADSIZ bir ağaç bu besbelli...
Gün gelir, devranlar döner,
Mevsimi gelir, BİR'e uyanır, BİR'e döner,
Belki de Mevlası'na ÖZ'üne döner,
Bir nacak darbesiyle sarsılınca bedeni..
Türü belli, ismi ADSIZ bir ağaç bu besbelli...
TEK öğretisini BİR'inden ortak SEVGİ'sinden alan,
Kendi öğretisini kendinde betimlemiş olan,
Uygun senfonisini kendi ritmiyle bestelemiş olan...
Türüm belli,
İsmim ADSIZ bir ağaç,
"O" BEN'im besbelli...
E.Yurderi (kocayurek, 23.2.2004)
Ertan Yurderi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
herşey hayvanı sevdigimizde düzelecek zaten, hayvanı sevigimizde doğayı dunyayı insanı sevmeye başlayacagız.. kim varki evinde kusta olsa kedi kopekte olsa hayvan besliyor ve zalimce bir hayat yaşıyor hiç rastlamadım, herşey hayvanı sevmekle başlıyor bence.. ilahi planın içinde bu yaratıklar, bize daha insan olabilmeyi, sevgimizi artırarak yaşamak için tanrı varetmiş olmalı dünyaya onları...
YanıtlaSil