Çetin Emeç, 1935'te İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi'nin ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1952'de babası Selim Ragıp Emeç'in Son Posta gazetesinde başladı. 1972'ye kadar Hayat ve Ses dergilerinde yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1972 yılında Hürriyet grubuna geçti. Hürgün Yayınları'nın genel yönetmenliğini yaptığı sırada, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevini üstlenen Emeç, 1984-85 yıllarında da genel yayın yönetmeni olarak Milliyet'e geçti. 1986'da genel koordinatör olarak Hürriyet gazetesine döndü. Öldürüldüğü 7 Mart 1990'da 38 yıllık gazeteci olan Emeç, Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Üyesi ve yazarıydı. Çetin Emeç, Gazeteciler Cemiyeti, Uluslararası Basın Enstitüsü ile Uluslararası Gazetecilik Basın Enstitüleri Federasyonu üyesiydi.
ÇETİN EMEÇ, HAİN BİR SALDIRIYA KURBAN GİTTİ...
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç, 7 Mart 1990'da İstanbul Suadiye'deki evinden işine gitmek için çıktığı sırada bindiği arabasının içinde şoförü Sinan Ercan'la birlikte öldürülmüştü. Teröristler, kullandıkları otomobili Bostancı Karakolu'nun yakınına bırakarak kaçmışlardı.
Olaydan bir gün sonra Atatürk Havalimanı'nın otoparkında terk edilmiş olarak bulunan açık mavi bir Renault 12 marka otomobilin torpido gözünde Hürriyet'in birinci sayfasındaki Çetin Emeç'in fotoğrafı kırmızı kalemle çizilmiş olarak bulunmuştu.
Emeç suikastıyla ilgili üç yıl boyunca hiçbir gelişme kaydedilemezken, 16 Ekim 1993'te Çetin Emeç, Turan Dursun, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy'un öldürülmesi emrini veren, İran yanlısı terör örgütü İslami Hareket'in Türkiye Askeri Birim Genel Sorumlusu ve İcra Şurası üyesi 'Deniz' kod adlı Ekrem Baytap, İstanbul Fatih'te yakalandı.
Çetin Emeç suikastının planlayıcılarından, İslami Hareket örgütü üyesi Abdullah Bilen, Merter'deki Garanti Bankası soygunundan sonra polisle girdiği çatışmada Kasım 1993'te öldürüldü. Suikastta, İngram marka silahı kullanan, 'Nezih Beyret' sahte kimlikli 'Kemal' kod adlı tetikçi, çatışma sırasında ikinci kez polisin elinden kaçmayı başardı.
25 Kasım 1995'te ise Üsküdar Barbaros Mahallesi'nde polisle çatışmaya giren, Çetin Emeç suikastı tetikçilerinden Tamer Aslan, yaralı olarak yakalandı. Tamer Aslan ifadesinde, Emeç suikastında İrfan Çağrıcı ile birlikte tetiği çeken, 'Nezih Beyret' sahte kimlikli teröristin gerçek adının Muzaffer Dalmaz olduğunu söyledi.
İslami Hareket örgütünün 'Ameliyat Timi' sorumlularından, Emeç suikastının tetikçilerinden İrfan Çağrıcı, 10 Mart 1996'da Kadıköy'de bir banka şubesinden İran kaynaklı yüklü miktarda parayı çekerken yakalandı.
Çetin Emeç, şoförü Sinan Ercan, yazar Turan Dursun ve iki İranlı rejim muhalifini öldürdükleri iddia edilen İslami Hareket Örgütü üyesi 41 sanık, İstanbul 3 No'.lu DGM'de tam üç yıldır yargılanıyor. Son duruşmada örgüt üyesi oldukları iddiasıyla yargılanan sanıklar Kutbettin Gök ve Mehmet Zeki Yıldırım tahliye edildi. Örgütün yöneticisi, Emeç cinayetinin tetikçisi olduğu ileri sürülen İrfan Çağrıcı 2 yıldır duruşmalara katılmıyor. Dava hâlâ devam ediyor.
Mumcu'nun katillerinin yakalanması için başlatılan Umut operasyonuyla birlikte ele geçirilen Kışlalı'nın katilleri ve örgüt üyelerine ait cephanelik Emeç cinayetinin aydınlatılması konusunda da ipucu oldu.
Sincan'da bir köydeki tarlada bulunan silahların seri numaralarının Emeç suikastının faili olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan İslami Hareket Örgütü üyesi İrfan Çağrıcı'nın üzerinde ele geçirilen silahların seri numarasını takip ettiği ortaya çıkarıldı. Bu tesadüf, aynı zamanda suikastlarda İran bağlantısını kanıtlayan başka bir delil oldu.
İrfan Çağrıcı, 23 Temmuz 2000'de İstanbul 3 No'lu DGM'de Çetin Emeç suikastıyla ilgili yargılandığı davada 7.5 yılın ardından, "Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye kalkışmak" suçundan idam cezasına çarptırıldı. Çağrıcı'ya indirim uygulamayan DGM heyeti, aynı davada yargılanan dört sanığa müebbet ağır hapis cezası verdi. 17 sanığa da 3 yıl 9 ay ile 12 yıl 6 ay arasında ağır hapis cezaları veren mahkeme heyeti, 20 sanığın beraatini, yedi sanık hakkındaki dosyanın zaman aşımından düşmesini, bir sanığın da dosyasının ayrılmasını karara bağladı.
AİLESİNİN GÖZÜNDEN ÇETİN EMEÇ
"Bana 'Sizi gideceğiniz yere bırakalım' dedi"
Bilge Emeç (Eşi)
“Arnavutköy Kız Koleji'nde okurken, yazları ailemle, Erenköy'deki evimizde geçirirdik. Zaman zaman, denize girmek için Suna'ların (Kıraç) Çiftehavuzlar'daki yalılarına giderdim. Yine bir hafta sonu, sene 1956, denizde hafif hafif yüzüyorum. Birden farkına vardım ki, sahilden bir hayli açılmışım. Baktım hemen ilerimde demirli bir kotra var, hemen oraya doğru yönelerek, gidip ona tutundum. Tam o sırada kıçtan takma motorlu bir tekne yanımdan geçti ve birden durdu. Motorun içi dolu, iki de kız var, Çetin kullanıyor. Bana, ‘Çok açılmışsınız, yüzerek geri dönemezsiniz, biz sizi gideceğiniz yere bırakalım’ dedi. Dönerken önce o kızları, daha sonra da beni eve bıraktılar. Çetin'le ilk tanışmamız böyle oldu.
"Piyano çalıp mesajını aldığımı gösterdim"
Mehveş Emeç Birol (Kızı)
“Bir dönem zorlandığım için piyanoyu askıya almaya karar verdim. Bunu babama söylediğimde, sandım ki ilk sözü hangi derslerde zorlandığımı sormak olacak. Bana aynen şöyle demişti: "Peki istediğin gibi yap ama o zaman benim kızım olamazsın." Kendimi banyoya kilitleyip, dakikalarca ağlamıştım bu sözleri duyunca. İçim içimi yedi, ona nasıl böyle bir teklifte bulundum diye. Sonraki pazar günü ona bütün gün piyano çalıp, mesajını aldığımı gösterdim.”
"Babamın sözleri kulağıma küpe oldu"
Mehmet Emeç (Oğlu)
“Bir hafta sonu babamla gazetedeyiz, ertesi günün gazetesi gelmiş, okuyoruz. Tam o sırada bir ofis boy girdi içeri, bir şeyler getirmiş, ben harıl harıl spor sayfasını okuyorum. Adama ‘İyi akşamlar’ dedim ama yerimden kalkmadım. Adam odadan çıkar çıkmaz babam canıma okudu, haklı olarak: ‘Sen kimsin ki, ayağa kalkmıyorsun. O adam bütün gün burada çalışıyor, canı çıkıyor. Beni rezil ettin, diyecekler ki: 'Çetin Emeç bir eşek yetiştirmiş.’ Babamın bu sözleri o gün bugündür kulağıma küpe olmuştur.”
ÇETİN EMEÇ'LE İLGİLİ ANILARIM...
Çetin Emeç'i Milliyet'te çalıştığım senelerde tanıdım...
1984 senesinde gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni olmuştu... Her sabah, basın emekçilerinden önce işe gelir, gece geç saatlere kadar çalışır, baskı dönene kadar gazeteden ayrılmazdı...
Gazetede çalıştığım servis gazetenin mutfağı gibiydi. Bir yerde dizgi servisi, bir yerde gazete sayfalarının hazırlandığı pikajörlerin olduğu görsel servis, kamera ve montaj hepimiz aynı kattaydık...
Çetin Emeç, büyük zamanını bizlerin yanında geçirirdi. Sayfaların hazırlanışı sırasında büyük titizlik gösterirdi...
Gazete döndüğünde renk bozukluğu asla kabul etmez, montaj servisine gelir, renk şablonlarını düzelttirir, gerekirse baskı makinesinin yanına gider, kalıpları öyle bir yerleştirirdi ki, baskı hiç fire vermeden dönerdi...
Kendisi tam bir gazeteciydi bu yönüyle de...
Gerek çalıştığım dizgi servisinde, gerek koridorlarda, gerekse de yemekhanede hep çalışanlarıyla birlikteydi...
Hemen hemen gazetede çalışan herkesin yolu onunla bir yerde muhakkak kesişir, gözgöze gelirdi...
Daha sonra bizim gazeteden ayrıldı, yeniden Hürriyet'e döndü...
Aradan geçen birkaç sene sonra bir sabah işe geldiğimde, kapının önünde büyük bir kalabalık gördüm. Mesaimiz başladığı halde hiç kimse içeriye girmemişti... Ölüm haberini öğrenince çok üzüldüm... Çalıştığım servise girdim...
Ölüm haberinin ayrıntıları geldikçe, servise gelen yazılar da çoğalıyordu... O gün tüm gün Çetin Emeç'i yazdık... Gönüllerimizdeki hatıralarla...
Cenazesi Nuruosmaniye Camii'nden kaldırıldı... Ortalık mahşer günü gibiydi... Nuruosmaniye Caddesi'nde iğne atsanız yere düşmezdi... Cenaze namazından sonra yeniden Nuruosmaniye Caddesi'nden Milliyet'in önünden geçerken ve etraftaki işyerlerinden naaşı üzerine karanfiller ve güller atıldı... Sonra son çalıştığı yer olan Hürriyet binası önüne geldik, burada da tören düzenlendi... Slogan atıp, yürüyüş yapmak istedik. Ancak Divanyolu üzerinde polis bizi engellemişti... Oturma eylemi yapıp, sonra dağıldık...
İşte o kara günlere dair aklıma kalanlar bugün bunlar...
Kendisini tüm basın şehitlerimizle birlikte rahmetle anıyorum, ruhu şad olsun...
"Onların hiçbirini unutmadık!.. Unutmayacağız da..."
ellerinize sağlık. ülkemizin gerçek aydınları ve aydınlatıcıları birer birer yok edilmiş. Türkiye'nin aklı ve sağduyusu öldürülmüş onlarla birlikte..
YanıtlaSilSevgili KOCAYÜREK,
YanıtlaSilBir kez daha öndesiniz. Bu kadir bilirliliğinize hayranım. Devrim şehitlerimiz adına sana binlerce teşekkürler. Nur içinde yatsınlar.
Sevgilerimle
Gündüz AKGÜL