26 Mart 2020 Perşembe

“Dağlarda bahar, evlerde hüzün ve gözyaşı var”…


Günün  ilk ışıkları Didim’i çevreleyen dağları ve denizi kucaklarken, yemyeşil doğa güne mahmur gözlerle uyanırken, bestesi ve güftesi Şekip Ayhan Özışık’a ait şu şarkının nağmeleri dökülüyordu dilimden;

“.. Bahar gelmiş neyleyim, neyleyim baharı yazı 
Neyleyim baharı yazı sen olmayınca… 
Eleleydik bir zamanlar, göz gözeydik, 
Diz dizeydik, biz bizeydik bir zamanlar 
Yaz oldu, bahar oldu şu yalancı dünyada…”

Hüzün kokar bu şarkı, ayrılık ve gözyaşı kokar… Şu an hem kendi ülkemizde hem de dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde aynı durum var… Dağlarına bahar geliyor, yemyeşil doğa güne uyanıyor, ancak evlere hüzün, yas çöküyor, gözyaşları sel olup akıp gidiyor…

Covid-19 pandemisi yüzünden evlere tıkıldık kaldık… Evlerde steril bir yaşam sürdürmeye başladık…  Tabii ki bunu yapmamızın sebebi hem kendimiz, hem sevdiklerimiz, hem de toplum için… Herşey birbirine bağlı… Her şey iç içe…


Ben covid-19’a da kızamıyorum… Sonuçta o da nerede yaratıldıysa yaratılsın, sonuçta kendini bir şekilde tekamül ettiren bir virüs türü… Ömrü kısa, fakat etkisi çok büyük… Yaşayabildiği gün sayısı, havada kalabildiği süresi az, fakat insanların ocaklarına ateş düşürüyor…


Tıbbi özelliklerine hiç girmeyeceğim, nereden çıkıp, nasıl yayıldığına hiç girmeyeceğim. Zaten bu konuda çıktığı günden beri TV’lerdeki profesörlerden bilgilene bilgilene ondan korkacağımıza ona sevgi beslemeye bile başladık… Onu sevgiyle kabul ettik… Bunun adı nedir diye soracak olursanız… Bunun adı “Stockholm Sendromu”dur resmen… Hepimiz bu sendroma tutulmuş gibi yaşamaya başladık…


Ömer Hayyam’ın dediği gibi; “Celladına aşık olmuşsa bir millet, ister ezan, ister çan dinlet. İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet, müstehaktır ona her türlü zillet…”


Neden insanoğlu/kızı  kendisini zora sokan, üzen koşulları benimser ki… Kendini savunamaz, çırpındığı bataklıktan kendini bir türlü kurtaramaz ve bu koşulları yaratan nedenleri görmezden gelip, ezenin, yok edenin yanında yer alır ki? Yapacak hiçbir şeyimiz yokmuş gibi tam teslimiyet halindeyiz hepimiz…


 Milletler bu şekilde yaşamıyor mu? İlk çıktığı günlerde kimileri bu virüsü hafife aldı, kimileri de ne yapacağını bilemediğinden bir şeyler yaptığını zannedip hiçbir şey yapamadı… Şu anda geliştirilebilmiş bir aşısı bile yok bu meredin…


 Olan şu dünyadan göçeyleyen insanlara oldu, oluyor, daha olacak da… Sayılar binleri, onbinleri, belki de yüzbinleri bulacak…

Ateş düştüğü yerleri yakacak… Evlere daha fazla hüzün ve acı girecek, gözyaşları dökülecek… Çoğu evlerde bunlar yaşanıyor şu an… Çoğu evlerde de korku, endişe ve panik havası …

Şu yalancı dünyanın dağlarına bahar geliyor, yaz ise az ötede…  Ve nihavend makamındaki müziğin şu sözleri kulaklarımıza hoş gelirken, yüreğimizi de sızım sızım sızlatıyor… “Neyleyim baharı, yazı… SEN olmayınca…” Gerçekten de öyle… Sevdiklerimiz, büyüklerimiz, canlarımız yanımızda olmayınca neyleyelim baharı  ve ardından gelecek yazı…

Herkese sağlıklı yaşamlar dileğimle…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)