26 Nisan 2011 Salı

Yazar, ne yazar?




Nasıl ki bir gazeteci, toplum yaşamını ve olayları günü gününe ve anı anına yaşayarak onu okuruna en kısa sürede, en az sözcükle haberini sunup, dünyanın, ülkenin, zamanın ve insanın yaşamına ayna olup aydınlığı ve karanlığı haber verense;

Yazar da; yalnız bugünü, bu dakikayı ve bu anı değil, geçmişten gelen, kalan kalmayan, yaşanmış yaşanmamış zaman parçalarını, anlamı, etkinliği ve kalıcılığıyla duyurandır...

Yazar, günün içinde olduğu kadar, zamanın da derinliğindedir. O aydınlığın ve karanlığın gizlerini çözmeye çalışandır...

Sadece bugün okunacak değil, yarın da okunacak, bir anlam, bir değer kazanacak tutumla, bir özenle gelecek kuşaklara kalacak yazılar yazandır da...

Yazar, aydınlığın ve karanlığın gizlerini çözmeye çalışırken dilediği yazım şeklini kullanır...

Kimi yazılarını düz, yalın ve kronolojik olarak yazar, bu tür anlatımlarıyla tarihsel geleceğe birer kaynak belge olarak sunar...

Kimi yazılarını ise günlük hayatta kullanılan anlatım diliyle karikatürize edilerek mizahi bir tarzda yazar...

Bu şekil yazım tarzıyla yazarın anlattıkları hem daha fazla zihinlerde kalır, hem de bu tür yazım tarzı okuyucunun daha fazla ilgisini çeker... Okuma isteği olmayan kişileri bile okumaya ve bilgilendirmeye sevk eder bu tür yazılar...

Toplumu bilgilendirme görevine bu düşünce tarzıyla soyunan yazar, "taraflı" ya da "tarafsız" özelliklerden tamamen soyuttur...

Ancak toplumların "BİZ"den ve "SİZ"den diye "ÖTEKİ"leştirilmesi sonucu, yazarın yazım tarzı kimine "taraflı", kimine de "tarafsız" gelebilir... Bu durum, farklı düşüncelerin "çelişmesi" anlamına gelir ki, bu da normal bir davranış biçimidir...

Çünkü VARLIK sürekli bir devinim halindedir... Bu, O'nun öz'ünde vardır...

Bunun sonucunda sürekli kendisiyle ve başkalarıyla çelişme yaratan insanlar, bu gelişimleri sırasında hem kendisini ve düşüncelerini geliştirir, hem de toplumla bir anlamda çatışır...

Bu çelişmeler ortak bir düşüncede buluşabilir, hatta "uzlaşabilir"ler de...

Kısaca birbirleriyle çelişenlerin aynı zamanda birbirleriyle çatışanlar olduğunu da unutmamak gerekir...

Bu bağlamda ÖSYM'de üst üste yapılan hatalar ve sorulardaki yanlış kavram ayrılıkları artık "BİZ" - "SİZ" diye ötekileştirmenin ötesine de geçmiş, farklı bir rejim değişikliğine doğru gidişimizin de gerçek ayak seslerine dönüşmüştür...

Ertan Yurderi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)