24 Ocak 2010 Pazar

Uğur Mumcu Anısına ...



Vurulduk ey halkım unutma bizi...

Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık.
Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.


Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı.
Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
Ecelsiz öldürüldük.
Dövüldük, vurulduk, asıldık.


Vurulduk ey halkım, unutma bizi...


Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez.
İsteseydik, diplomalarımızı , mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık.
Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu.
Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.
Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma.
Bizleri yok etmek istediler hep.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...


Fidan gibi genç kızlardık.
Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden.
Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik.
Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi.
Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...


Ölümcül hastaydık.
Bağırsaklarımız düğümlenmişti.
Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın.
Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha.
Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk.
Vicdan sustu.
Hukuk sustu. İnsanlık sustu.


Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...


Kanserdik.
Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde.
Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık.
Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki.
Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık.
Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine.
Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.


Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...


Giresun'daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
Ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük.
Doğu'daki topraksız köylüler, sizin için öldük.
İstanbul'daki, Ankara'daki işçiler, sizin için öldük.
Adana'da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.


Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi...


Bağımsızlık, Mustafa Kemal' den armağandı bize.
Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler.
Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.


Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...


Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler.
Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze.
Kurtuluş Savaşı'nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız.
Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler.


Vurulduk ey halkım, unutma bizi...


Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık.
Bir kadın eline değmemişti ellerimiz.
Bir sevgiliden mektup bile alamamıştık daha.
Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına.
Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç.
Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.


Asıldık ey halkım, unutma bizi...


Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar.
Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere.
Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük.
Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.


Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...


Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi...
Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.


Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi...


Cumhuriyet, 25.8.1975

----------------------------------------





 
 
 
 
 

Kocayürek der ki:

Aradan tam 17 yıl geçti...

Alçakça suikastlerini bugünlere ulaşmak için yapmışlardı. Başardılar. 
Türkiye'yi istedikleri konuma getirdiler. 

Halkın önemli bir bölümü tam da istedikleri gibi geriledi, sindi, bencilleşti, boş verdi... 

Ülke bir karanlığın içinde neredeyse boğuldu. 

Ancak bir şeyi hesaplayamadılar. BU ÜLKENİN UĞUR MUMCU'LAR ÜRETEBİLME YETENEĞİNİ!.. 

Yüreğimizin olanca gücüyle biliyoruz ki, bu ülkenin aydınlık insanları Uğur Ağabey'in 1991'de yazdığı şu sözleri asla unutmadılar, unutmayacaklar ve zamanı geldiğinde gereğini yapacaklar:

"CUMHURİYET DEVRİMİNİ, ATATÜRK İLKELERİNİ, TAM BAĞIMSIZLIK İNANCINI CUMHURİYET BURÇLARINDA BİRER BAYRAK GİBİ YİNE YÜKSELTMEYE DEVAM EDECEĞİZ, YILMADIK, YILMAYACAĞIZ..."

Ertan Yurderi 



3 yorum:

  1. Eline, diline, yüreğine sağlık benim kocayürekli sevgili dostum ...

    Nerma

    YanıtlaSil
  2. Kocayürek ağabey, içler acısı bu olayı bizlere bir kez daha aktarıp, kendimize gelmemize yardımcı olduğun için içten teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Siz yazarsınızda güzel olmaz mı.Kaleminize sağlık.Mustafa Balbay çıkıncaya dek yazmama kararı aldım.Bilginize.

    YanıtlaSil

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)