18 Nisan 2020 Cumartesi

Didim’in “Sessizliğinin Sesi”…

"Sessizliğin Sesi" deyince size ne Helena Petrovna Blavatsky'in Tibet’in Kadim Bilgelik Kitabı da sayılan “Sessizliği Sesi”  adlı kitabından, ne de Paul Simon'un "Sound Of Silence - Sessizliğin Sesi"nden bahsedeceğim...

Size bahsedeceğim şey, bambaşka bir şey...

Bu sabah alışık olduğum, şehrin g
ürültü seslerini duyamadığım için uyuyamadım... Kısaca "sessizliğin sesi" beni uyutmadı iyi mi?..

Yaşadığım il
çenin en gürültülü caddelerinden birinin üstünde oturuyorum... Didim-Akbük Yolu üzeri Cumhuriyet Caddesi...

Bu cadde Didim'in en işlek caddelerinden biri olduğu i
çin günün her saatinde araç seslerine öyle bir alıştırıyorsunuz ki kendinizi, o sesler artık sizin için bir şey ifade etmiyor... Kanıksıyorsunuz... Kanıksadığınız için de yaşamınızın bir parçası haline geliveriyor...

Bu sabahın ilk saatlerinde o kanıksadığım sesleri duyamadığım i
çin değişik duygularla güne başladım, anlatayım...

G
ün, yeni bir güne ayıyordu, günün ilk ışıkları cadde üzerine düşüyor, gözlerim yeni bir güne açılıyordu, fakat o kanıksadığım sesler gitmiş, bambaşka sesleri duyar hale gelmiştim. Bunun adı "sessizliğin sesi"ydi muhtemelen...

Meğer bu "sessizliğin sesi" i
çinde ne güzel şeyler saklıymış...

İlk kez sabah olduğunu m
üjdeleyen horoz sesini duydum. Civciv ve civcivlerini koruyan tavukların gıdaklamalarını duydum...

Ser
çelerin cıvıltılarını, üveyklerin seslerini, saksağanların seslerini, Nisan ayının ve baharın gelmesini müjdeleyen saka kuşlarıyla florya kuşlarının birbirlerini çağırma seslerini duydum... (Bu satırları yazarken kargalar da kendini hatırlatır gibi gaklıyordu, bizleri de unutma yaz diyorlardı sanki).

Uzaklarda otlayan kuzuların melemelerini, ineklerin yeşil otlara ulaşmak i
çin koşuşturduğu anda çıngıraklarının çıkardığı çıngırak seslerini bile duydum...

İki blok
ötede ağlayan bebeğin sesini ilk kez, mutluluk içinde babasıyla oynaşan bir kızın çığlıklarını ilk kez duydum...

Meğersem ben ne kadar da bu seslerden uzak ve mahrum kalmışım bu şehrin karmaşası ve g
ürültüsü içinde...

B
öyle bir sokağa çıkma yasağı olmasaydı eğer, bu tür güzelliklerin farkına bile varamayacaktım...

Oysa t
üm bu anlattıklarımdan mahrum kalarak 50 küsur seneden fazla yaşadığım  İstanbul gibi büyük bir megaköy'ün en yoğun ilçesinden gelen ben, Didim gibi bir yerde yaşadığım için şanslı sayıyordum kendimi... Yanılmışım...

Hayatın koşuşturmacası i
çinde yaşadığınız yerin de çok büyük önemi varmış, anladım... Kendinize uygun yerleşim yerini ve konutu öyle iyi bir yerden seçmelisiniz ki, yaşadığınız o yer sizin cennetiniz olsun... Hem o yerin her türlü sosyal hizmetinden yararlanın, hem de doğayla içiçe yaşayın, ondan uzaklaşmayın...

Yazımın sonunu, Paul Simon'un "Sound Of Silence - Sessizliğin Sesi"ndeki son s
özleriyle bitireyim ben de...

“Bilge kişilerin s
özleri, altgeçit duvarlarında ve kiralık evlerin salonlarında yazılıdır... Ve sessizliğin sesinde fısıldanır...”

"Sessizliğin sesi" i
çinde duyumsayabildiğiniz tüm ŞEY'lerin farkına varabilenlerdenseniz ne mutlu size!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)