12 Mayıs 2011 Perşembe

Modern Yaşamın Yeni Duyguları




Çağımızın altı temel duygusunu sayabilir misiniz desem bu konuda bir görüş birliğine varacağımızı zannetmiyorum… Çünkü bu konuda herkesin farklı düşünceleri olabilir…
Ancak ruhbilimciler altı temel duygu konusunda ortak bir görüşte birleşmişler: Neşe, Üzüntü, Öfke, Korku, Şaşkınlık ve Tiksinti.
Listeyi oluşturan bu Büyük Altılı, gerçekten de dünyanın neresinde olursanız olun insanların yüzlerine aynı biçimde yansıyan duyguları içerir…
İnsanların bir tür olarak yaşamlarını sürdürmelerinde önemli bir rol oynayan bu duygular, yarım yüzyılı aşkın bir süre boyunca yoğun araştırmalara konu olmuşlardır…
Atalarımız, düşmanlarından kaçmak ya da onların üstesinden gelmek için korku ve öfkeye, hastalıklardan kaçınmak için tiksinmeye gerek duyarlardı…
Fakat, zaman artık çok değişti. Şimdi daha başka duyguların öne çıktığı, çok daha incelikli bir dünyada yaşamaya başladık… Hırs, utanç, sıkıntı, gerginlik, kıskançlık ve sevgi, modern çağı simgeleyen duygular olabilir.
Tüm bunlara rağmen günümüzde giderek önem kazanan çok daha garip duygular da var…
Bu yazıda sizlere, 6 temel duygumuza yeni katılan modern çağın 5 duygusundan bahsetmek istiyorum… Bunlar sırasıyla; Yüceltme, İlgi, Şükran, Gurur ve Kafa Karışıklığı duygularıdır.
YÜCELTME (Moral Verici Duygu)
Virginia Üniversitesi’nden Jonathan Heidt’ın adını koyduğu Yüceltme duygusu, görünüşte evrensel bir duygu gibi görülüyor.
Ancak bu duygunun yaşamımızı sürdürmeye yarayan en temel duygular arasında yer alabilmesi için bir amaç içermesi, gelişmemizi sağlayacak edimleri devinime geçirmesi gerekiyor.
O halde, yüceltme ne işe yarıyor?
J. Heidt, önceleri bu duygunun bizleri daha soylu, ya da daha yüce gönüllü kıldığına inanıyordu. Ancak denekleri iki gruba ayırıp birine Ophrah dizisinden yüceltici bir sahne, ötekine de Seinfeld dizisinden yüceltici olmayan bir sahne izlettiği ve ardından onlara bir yabancıya yardım etme şansı tanıdığı araştırması sonucunda, her iki grup arasında herhangi bir fark göremedi.
Bunun üzerine, yüceltilen insanların bu deneyimlerini dile getirirken sıklıkla sözünü ettikleri tıkanma duygusunun oksitosin hormonuyla ilintili olabileceğini düşündü. Öğrencisi Jennifer Silvers’ın oksitosinin emziren annelerde süt akışını sağladığı görüşünden yola çıkan Heidt, bu kez aynı kayıtları emziren annelere izletti.
Sonuçta Ophrah izleyen annelerin, Seinfeld izleyenlere kıyasla, sütünde bir artış olduğu ve bebeklerini beslemeye ve kucaklamaya daha uzun zaman ayırdıkları görüldü. Oksitosin, insanların yabancılara yardım etmelerini sağlamak yerine, dokunma, kucaklaşma ve karşılıklı güven duygusu yaratma gibi arzuları körüklüyordu.
Görülen şu ki, yüceltmenin bir fizyolojik bir de güdüleyici etkisi var. Ancak, Büyük Altılı’nın tersine, yüze yansıyan belli bir göstergesi yok. Yüceltme aynı zamanda oldukça ender tanık olunan bir duygu. Kişiden kişiye büyük farklılıklar gösterse de, insanlar genelde bu duyguyu haftada bir kereden daha az yaşıyor. Heidt, yücelte duygusunun güven yaratma amacıyla kullanılabilmesi durumunda günümüz dünyasında kişisel ilişkilerin güçlenmesine ya da onarılmasına katkıda bulunabileceğine dikkat çekiyor…
İLGİ (Merak Uyandırıcı Duygu)
İlgi, korku ya da neşeye kıyasla insanın yüzünden çok daha güçlükle okunan bir duygu olmasına karşın, yine de kendine özgü bir yüz ifadesine sahip. İlginin de görünürde bir amacı var. Kuzey Carolina Üniversitesi ruhbilim uzmanlarından Paul Silvia bu duygunun insanlarda öğrenmeyi – para ya da başarı sağlamaktan çok, salt bilgi sahibi olmak amacıyla öğrenmeyi – körüklediğine inanıyor. Bu da ilginin neden günümüzde saygınlık kazandığı konusuna bir açıklık getirebilir. Bu durum alışkın olmadığımız deneyimlerle birlikte ortaya çıkan korku ve kaygı karşısında dengeleyici bir unsur olarak değerlendirilebilir.
İlgiden yoksunluk insanlarda genellikle sinir bozucu bir etki yaratan yeniliklerden ya da karmaşık koşullardan kaçınmamıza neden olur.
Silvia, bu durumun evrimsel tarih açısından ele alındığında son derece mantıklı olduğuna, ancak günümüz dünyasında entelektüel gelişmeyi önleyeceğinden feci sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekiyor.
İlginin daha farklı bir konuma oturtulması gerektiğini savunan bir başka görüş de, bu duygu sonucunda işlerin ters de gidebileceği olasılığı.
Kimi ruhbilimcilerin temel duyguyu tanımlarken kullandıkları bir ölçüt, o duyguyla bağlantılı sapmaların ya da olumsuzlukların olmasıdır.
Örneğin, aşırdı düzeyde korku duyma panik ya da süreğen kaygıya neden olabilir. Benzer biçimde, aşırı ilgi de yinelemeli, tüketici ve zorlayıcı davranışlara yol açabilir.
O halde, ilginin duygular kümesindeki konumu nedir? Doğuştan meraklı yaratıklar olan insanlar günlük yaşamlarında sürekli ilgi duyarlar ve ilgi duydukları konulara epey zaman harcayıp, bunlar üzerinde kafa yorarlar. Yalnızca bu durum bile ilginin duygular arasında önemli bir yere sahip olmasını gerektirebilir. Ancak Silvia’ya göre, ilginin gerçek gücü, bizleri coşkulu ve çılgın yaşamlarımıza bağlı tutma yeteneğidir.
ŞÜKRAN (İlişkileri Güçlendiren Duygu)
Şükran duygusunun duygularla ilgili en katı ölçütleri karşılaması için daha epey bir yol kat etmesi gerekiyor. Bu duygunun insanlarda yarattığı sonuçlar kolaylıkla gözlenebilmekle birlikte – muhtemelen bir gülümseme ve başın öne eğilmesi – henüz nasıl bir yüz ifadesiyle dışavurulduğu tam olarak bilinmiyor. Dahası, şükran duygusu kültürel kökenleri olan bir duygu olabileceğinden, Batılı toplumlar dışındaki insanların da bu açıdan araştırılmaları gerekiyor. Şükran duygusunun hangi durumlarda ortaya çıktığı ile ilgili tartışmalar, kültürlere göre farklılıklar gösterebiliyor.
Söz gelimi, ABD’de garsonlar bahşiş alıncaya dek tepenizde dikilip dururlarken, Japonya’daki meslektaşları tabağa bırakılan para üstünü müşterilerine verebilmek için peşlerinden koşturuyorlar.
Ancak, tüm güçlü duygular gibi şükran duygusu da insanın bir iyilik ya da düşünceli davranış karşısında etkilenmesini ve bunun altında kalmayıp bir biçimde karşılığını vermesini sağlıyor.
Şükran duygusu ilk bakışta basit bir “al gülüm, ver gülüm” düzeneğiymiş gibi görünse de, uzmanlar bunun çok daha kapsamlı bir duygu olduğuna inanıyorlar.
Kuzey Carolina Üniversitesi uzmanlarından Sara Algoe’nun araştırması şükran duygusunun birlikte yaşanan çiftlerin kendilerini birbirlerine daha bağlı hissetmelerine yol açtığını ortaya koyuyor. Algoe’ya göre, gerçek anlamda düşünceli tavırlar “gönlümüzü kazanacak” kişiyi bulmamıza yardımcı oluyor.
Şükran duygusu gelecekte bir olasılıkla yanımızda olacağına inandığımız kişileri daha yakından tanımamız gerektiği yönünde bir uyarı niteliği kazanıyor. Öyle ki, bu duygu romantik ilişkilerde de bir yol gösterici işlevi görüyor.
Algoe, bu görüşlerinde haklı ise, o zaman şükran duygusunun geliştirilmesi suretiyle gruplar arasındaki toplumsal uyumun geliştirilmesi ve gönüllülüğün körüklenmesi de sağlanabilir.
GURUR (İki Yüzlü Duygu)
Küstah ve kibirli gurur duygusu oldum olası yedi ölümcül günahın en ölümcülü olarak bilinir.
Ne var ki, gurur kimi zaman son derece soylu bir duygu da olabilir. Bir işi başarmanın sonucunda yaşanan, insanın kendisini mutlu ve değerli hissetmesini sağlayan o duyguyu hepimiz tatmışızdır.
Gurur duygusuna odaklanan birkaç uzmandan biri olan British Columbia Üniversitesi ruhbilimcilerinden Jessica Tracy işte bu yüzden “kibirli gurur” ile “gerçek gurur” arasında bir ayrım yapıyor. Tracy, gurur duygusunun iki farklı biçimde ortaya çıkabileceğine, ancak dışa yansıyan görüntüsüne bakarak hangisi olduğuna karar verilemeyeceğine dikkat çekiyor. Her iki durumda da insanlar genellikle başlarını geriye itiyor ve omuzlarını gererek göze olabildiğince büyük görünmeye çalışıyorlar.
Charles Darwin’in “İnsan ve Hayvanlarda Duyguların Dışavurumu” adlı yapıtında da belirttiği gibi, gururlu insan “şişmiş ya da kabarmış” gibi bir görünüm sergiliyor. Öyle ki, gurur duygusunun tipik bir yüz ifadesi var, ama öteki temel duyguların tersine, bu duygunun dışa vurulmasında yüz yalnızca küçük bir rol oynuyor.
Gurur “özbilinçli” bir duygu olması açısından da Büyük Altılı’dan farklı bir özellik taşıyor. Utanç, suçluluk ve sıkılganlık gibi, gurur da benlik bilincini ve kendi kendini değerlendirme yetisini gerektiriyor.
Peki, gurur duygusunun amacı nedir ve görüntüleri aynı olmakla birlikte neden iki farklı biçimde kendini belli eder?
Genelde insanlar gurur duygusunun dışavurumuna tanık olduklarında bunu yüksek statüye bağlarlar. Öyle ki, gurur insanları saygınlık kazanmak amacıyla iyi bir şeyler yapmaya iter.
Ancak bunu yapmanın iki farklı yolu vardır.
İlki, üstünlük kurmaya dayalıdır ve genellikle insan olmayan primatlarda görülür. Bu nedenle, ötekilerin üstesinden gelebilecek ya da öldürebilecek daha iri ve daha güçlü bireylere saygı duyulur. Bunların insan türündeki özdeşleri oyun alanlarındaki kabadayılar ve her şeye burnunu sokan çokbilmiş patronlardır.
Statü edinmenin ikinci yolu ise saygınlıktır. Bu durumda bilgi ya da beceri yolu ile saygınlık ve güç kazanılır. Bu iki yol gururun iki farklı türünün tanımına tam tamına uyuyor. Birinde saldırganlık ve aşırı güven ağır basarken, ötekinde yoğun çalışma ve özgeci davranışla başarıya ulaşma arzusu devinime geçiriliyor.
KAFA KARIŞIKLIĞI (Değişim Zamanı Duygusu)
İster tiyatroda, ister sanat galerisinde ya da yabancısı olduğumuz bir kentte dolaşırken olsun, hepimiz bu duyguyu yaşamışızdır. Ne var ki, karışıklık tanımlanması güç bir duygudur.
Kaliforniya Üniversitesi’nden Dacher Keltner bunu “çevrenin yetersiz ya da çelişkili bilgi verdiği yönünde bir duygu” olarak betimliyor. Gelgelelim, kafa karışıklığı gerçekten de bir duygu mudur?
Kimi ruhbilim uzmanları bu görüşü son derece rezil bulurlarken, kimileri karışıklığı en aşırı uçlarda bir duygu olarak tanımlıyorlar. Bununla birlikte, Kuzey Carolina Üniversitesi ruhbilim uzmanlarından Paul Silvia, özellikle çatılan kaşlar, kısılan gözler, kimi zaman ısırılan dudaklar gibi yüz ifadeleriyle kolaylıkla saptanabilmesi özelliği nedeniyle karışıklığın temel bir duygu olarak değerlendirilmesi gerektiğine inanıyor.
Silvia’ya göre bu duygu, beynimizin bize işlerin düşündüğümüz biçimde yürümediğini, kafamızda yarattığımız dünya örneğinin yanlış ya da yetersiz olduğunu anlatmanın bir yolu. Bu duygu kimi zaman insanın kabuğuna çekilmesine neden olduğu gibi, kimi zaman da ilgisinin başka bir yere odaklanmasına ya da öğrenme yönteminde değişikliğe gitmesine yol açabiliyor.
Bu duyguyla ilintili bir görüş de, kafa karışıklığı izlenimini veren yüz ifadesinin başkalarında yardım etme isteğini uyandırdığı yönünde. Gerçekten öyle ise, o zaman kafa karışıklığı yeni bilgiler edinme ve toplumsal ilişkileri yüreklendirme işleviyle 21. yüzyılın en kusursuz duygusu olmayı hak edebilir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)