12 Ocak 2011 Çarşamba
"Santim"lerle yaşıyoruz !..
Santimlerle yaşıyoruz ...
Her gün her şeyimizi ölçüyoruz ...
Bizi buna mecbur bırakanlar utansın...
Santimlere takılı kalmış bir milletin ferdi olarak çocukluktan bu yana ölçülmedik yerimiz kalmamıştır sanırım...
Santim santim bebeklikten başlar santimlik çıkıntılarımızla övünmemiz...
Daha minik bir bebekken:
- Bakkkk teyzesi, benim koca taşaklı oğlumun minik bamyasınaaa ... derler çoğu anneler böbürlenerek tanıdık komşu kadınlarına...
Şöyle 3-4 yaşına geldiğimizde de övünç kaynağı olur pipimiz ailemize...
- Göster amcalara pipini bakimmm...
- Ooooo artık büyümüş, kocaman olmuş... Keser veya baltayı getirin de keselim şunu derler büyüklerimiz...
Okula başladığımız senelerde de sünnet korkumuzu yenmek için aile içinde uydurmalar başlar:
- Benim oğlum sünnet olacak, pipisinden de pilava katacağız ...
Düşünür dururuz "Pipili pilavın tadı nasıl olur? Herkes yer mi acep?" ... diye...
Derken bir gün sokakta top oynarken çişimiz gelir, arkadaşlarla bir duvarın dibine gideriz işemeye...
İşte hayatımızı etkileyecek en büyük acı gerçekle de orada karşılaşırız:
Arkadaşlarımızdan bazılarının pipisi bizden büyüktür ...
O andan itibaren santimlere takma yaşımız gelmiştir artık...
Bir elimizde cetvel, bir elimizde pipimiz, ölçmeye başlarız, günlerce, aylarca, hatta yıllarca ...
Kafamıza taktığımız için bazen ailemizle de paylaşırız ...
- Ama onunkini gördüm benimkinden büyüktü ...
- Benimki niye büyümüyor?
- Hep ufak mı kalacak? Hiç büyümeyecek mi?
Doğru dürüst yanıt ya alırız ya da alamayız... Ya da bunları sorduk diye dayağı yeriz... Ancak kafamız takılıp kalmıştır artık oramıza...
Kafasını takıp paylaşamayanlar ise Dr. Haydar Dümen gibi amcalara mektup yağdırırlar...
"- Benimki şu kadar santim hocam, ya seninki kaç santim?"
Sonra çocukça oyunlarımız başlar sokaklarda...
Annemizin pazardan aldığı patlıcanlardan, hıyarlardan en büyüğünü alıp önümüze koyarız ve böbürlenmeye başlarız santim olarak büyüttüğümüz pipimizle:
- Naaaaa, oğlum bak, benimki seninkinden kocaman ...
- Gel gel, hıyara gellllll ...
- Bamyasına bakkkk, bamyaaasına bakkk. Bamyaaaaayaaaa bakkkkk... Baaaak, benimki patlıcan kadar oğlum....
Gel zaman git zaman okullu olup ilk ve orta dereceli okullara gittiğimizde bu sefer de boy takıntılarımız başlar... Tüm erkek çocuklarının boyları farklıdır o yaşlarda... Hele kızların boyları erkeklerin boylarını da geçer çoğu zaman...
Yine kapı aralarında ya da duvar önlerinde bir elimizde cetvelle ölçmeye başlarız boyumuzu ... Ve birbirimizi de sorgularız: "Senin boyun kaç santim?" ...
Santim takıntınız böyle masumca da kalmaz elbet ...
Sizinle beraber santim santim büyür aklınızda ...
Peşinizi hiçbir ortamda bırakmaz ...
Günün birinde ergenliğe ulaşmış, tam bir erkek olup, atı alıp Üsküdar'ı geçmişsinizdir... Milli forma giyme zamanınız da çoktan gelmiştir... İlk maçta mercimeği tam fırına vereceğiniz zaman Fatmagül'ün yengesi Mukaddes’in muzır konuşma sırasındaki tebessümüyle sorgular seni partnerin...
- Şeyyyyy. Acaba seninki kaç santim?
Okul sıraları, askerlik, evlilik ... Hayat, hep bu tür sorgulamalarla geçer ...
Gergefle işlenen oya gibi İşlenmiştir beyninizin en derinlerine bu sorgulamalar...
Şöyle bir düşünün ne kadar santim takıntılı millet olduğunuzu ...
Şarküteriden sucuk, salam, sosis alırken aklımıza gelir, gülümseriz ...
Manavdan, pazardan patlıcan, hıyar, pırasa, muz alırken aklımıza gelir, gülümseriz ..
Balıkçıdan balık alırken "Acaba bu kaç santimlik palamut? Tam bir pantolon balığı mübarek" diye mırıldanıp gülümseriz...
Kadınlar pazarlarda sebze seçerken, farkında değillerdir satıcıların onlarla dalga geçtiklerinden ...
Satıcıların "Hıyara gel ablaaaa ... Patlıcana bakkkk ablaaaa ... Gellll gelllll, seçççç ... Derya kuzusu bunlar... Muzun iyisiniiii yeeeee ..." demelerinin ardında santim takıntıları vardır aslında ...
Onlarla özdeşleştirmişlerdir kendilerinkini ...
Bıyık altından muzır ifadelerle gülerler en iyisini seçmece yapanlara...
Bu santim takıntılarıyla büyümüş nezih yurdumun nezih erkeklerinden belli bir zümreye ait bir ferdin biri de şimdi takmış 45 santime ...
Türkiye'min en nezih ilinin bir lisesinde kız erkek arasına 45 santimlik mesafa koydurmuş...
"Birbirlerine yaklaşanları fena yakarım" diye de fetva yayımlamış ...
Santimlere takıntılıyız diyorum ya baştan beri ... Bu da onun gibi bir şey işte ...
Zeki Müren'e rahmetler olsun... Ondan aşırdığım dizeleriyle söylediği bir şarkı dilime dolandı birden ...
Sevgi dolu bir dünyam vardı,
Dört bir yanımda da tüm insanlar,
Dünya malı neye yarar a dostlar,
"Santimlerle yaşıyorum ..."
Şiirlerde romanlarda,
Gelmiş geçmiş tüm zamanlarda,
Kafamı taktığım tüm uzantılara,
Santim santim yaklaşıyorum
Çünkü ben,
"Santimlerle yaşıyorum ..."
Neyse ben daha fazla kafayı santimlerle sıyırmadan, şimdilik evden dışarıya çıkıyorum...
Ey İstanbul bana kucak aç,
Evden çıktım sana geliyorum...
Söyle İstanbul bana ...
Söyle ...
Köşe bucak kaç santimsin ...
Bir santimin bile değmesin naçiz bedenime,
Ama sen kaç santimsin bana onu söyle ...
Ertan Yurderi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yazınızı beğeniyle okudum. Başarınızı kutlar, sizi de benim bloguma beklerim. Dost selamlar.
YanıtlaSilwww.erhantigli.blogspot.com
Bugünlerde ben de santimlerle ölçüyorum, adımlıyorum, resimliyorum ve de yazıyorum İstanbul'u...Ve keyifle okuyorum Kocayürekli kardeşimin yazılarını...
YanıtlaSil