31 Ağustos 2004 Salı

Ça-ça-ça sevdiğim ça-ça-ça...



Mesaim bitip, işyerimden her zamanki gibi yorgun bir şekilde çıkıp, eve gelmek için bindiğim servisten Migros önünde inerken, onunla yeniden karşılaşacak olmamın heyecanı sarmıştı bedenimi ve ruhumu...

Birkaç aydır görünmez olmuştu çünki ortalıkta.. Ama yeniden varlığını hissetmek ne kadar çok hoşuma gidiyordu anlatamam... Az sonra onunla karşılaşacaktım her zamanki buluşma yerimizde...

Migros'un açılır-kapanır kapısından içeriye girdiğimde gözlerim onu arar vaziyette geziniyordum içeride hızlı bir şekilde...

Ve işte beklediğim o an gelip çatmıştı... Onu görüyordum... İleride sol köşede duruyordu... Kalbimin çarpıntısını anlatabilmem mümkün bile değil şu an... O kalp sanki bedenimden çıkacak gibiydi... O da öylece duruveriyordu benden habersiz bir şekilde, en masum haliyle... Usulcana yanına yaklaştım ve...

"Seni bulmak ne kadar güzel? Güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemişsin..." dedim usulcana...

O yine sessiz ve mağrur bir o kadar da mahçup şekilde duruveriyordu... Utandığı belliydi... O masumluğunun resmini anca Mona Lisa tablosu anlatabilir... Renkten renge de giriyordu her bir yerine dokunduğumda...

Birlikte Migros'tan çıkıp eve doğru yollandık birlikte... Hiç sesimiz çıkmıyordu bu süreç içinde... Konuşmuyorduk ama, az sonra yaşayacağımız birlikteliğin heyecanını hissediyorduk... Belki de hiç konuşmadığımız da bunun içindi...

Ve sonunda, evdeydik artık...

Onunla evde geçirdiğimiz AN'lar geliyor şimdi yeniden aklıma... Zaten onun için yazıyorum ya bu satırları, paylaşıyorum ya sizlerle...

Bazen tatlı ve bazen de acılı zamanlar geçirmiştik onunla birlikte... En tatlı olduğu zamanlarda ve beni mutlu ettiği zamanlarda ondan vazgeçebilmemin namümkün olduğunu anlıyorum... Ama mecburi ayrılıklar yaşıyorduk, belki de aylar, belki de mevsimler boyu, yeniden karşılaşana dek...

En acılı olduğu zamanlarda ise bana ça-ça-ça bile yaptırıyordu... Elim mahkum o ne isterse onu yapıyordum... Çünki onu çok seviyordum...

Biliyorum yine az sonra yine kaybedeceğim onu... Onu kaybetmek... Evet onu kaybedeceğim yine, istemeye istemeye... Acısı şimdiden yine yüreğime çöktü işte... O ince narin beli, o bedeninin muhteşem parlaklığı ve güzelliği az sonra kaybolacak anılarımdan ve düşlerimden yine...

Kendisine son bir kez daha sarıldım, aldığı duştan çıktıktan sonra... Bir güzelce de havluya sardım onu...

Tavayı ocağa koydum... İçine kızması için yağı döktüm... Az sonra o yana yana pişerken ve birazdan ben de onu afiyetle mideme indirirken, onunla BİR olacaktık... Karışacaktık tüm BÜTÜN'den habersiz...

Çarliston biberimin karnını yardım, pişerken patlayıp etrafa saçılmasın diye... Son kez yine tattım onu, daha en ham haliyle duruyordu... Belki yine acısı çıkar da ağzım yanmasın diye yapmıştım bunu... Ve tavaya bir asker mangası gibi koydum onu... Diğerleriyle birlikte kızartmaya başladım...

Böylece o hamdı, pişti ve yandı, bense hala HAM olarak onun yanındaydım... Karnım da epey acıkmıştı...

Yedim afiyetle... Ve artık BİR BÜTÜN'üz onunla... Yeni bir mevsim ve ayda, belki de onunla yeniden bir Migros rafında veya pazarlarda karşılaşacağız... O ana dek elveda sana Çarliston'um, biberim...

Yine de seni unutmadığımı anlatabilmek için ve içimde acını hep hatırlamak için ça-ça-ça sevdiğim, ça-ça-ça..

Ertan Yurderi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)