26 Ağustos 2004 Perşembe

"Dağınık Yatağım" ...




Altıncı kattaki daireme ağır ağır çıktım merdivenlerden... Yaş ilerledikçe her bir basamak biraz daha yorucu gelmeye başlıyor insana zamanla...

Gençliğimde hayalini kurduğum böylesi bir atölye çatı katı dairesine sonunda kavuşmuştum; kavuşmuştum ancak 84 basamağı hiç hesaba katmamıştım... Son bir gayretle beşinci katı çıkıp, dairemin kapısı önünde soluklanıverdim...

Çantamın ön yüzünden çıkardığım anahtarımı kapıya yaklaştırmıştım ki; içerden gelen sesler karşısında irkildim... İçerden gelen ses tanıdık bir sesti ancak başka bir ses de o tanıdık sese eşlik ediyordu... "Bu saatte kim ola ki?" "Kim gelmiş olabilir ki?" diye düşünmeye başladım anahtarımı birkaç kez daha çevirirken kapının kilidinde...

Kapıyı açıp içeri adım attığımda, ortalığın karmaşıklığı karşısında daha da irkildim... Her yer, her yerdeydi... Kütüphanemdeki kitaplar yerde, bilgisayar klavyem yerde, su bidonu salonun ortasında, çiçeklerden bazıları devrilmiş, bir gün önce aldığım ama daha soğutamadığım bira şişeleri odanın her tarafına saçılmış... Giysilerimden bazıları ortalarda... Ama tanıdığım sesin kulağımdaki yankısı ise hiç dinmiyordu.. Ve ona eşlik eden çılgın ama bir o kadar da seksi melodik bir ses...

İçerdeki radyomda ise Mariah Carey "Hero"yu yorumluyordu... Birkaç adım attıktan sonra Eric Clapton'dan "Let it Grow"u dinlemeye başlamıştım ki, yatak odamın kapısının ardına kadar açık olduğunu farkettim...

Tanıdık ses ve ona eşlik eden çılgın ama bir o kadar da seksi sesin hafifçe gülüşür şekilde konuşmaları odayı doldurur şekilde çalan müziğe eşlik ediyordu...

İçeriye tam adım attığımda gördüğüm manzara karşısında küçük dilimi yutacak gibi olmuştum... Sabah özenle düzelttiğim, üzerine 50 kuruş atsan, zıp zıp zıplayacağı yatağımın üzerinde her ikisini de öylece görüverdim... Yatağım dağılmıştı... Sanki Müjde Ar'ın "Dağınık Yatak" filmini seyrediyor gibiydim...

Tamam, evimi onunla paylaşıyordum... Bunu anlayışla karşılıyorum, ancak benim yatağımın üzerinde ikisinin de işi neydi? Evimi neden bu hale getirmişlerdi? Ev leş gibi bira kokuyordu...

Hışımla odadan çıktım, salonun ve odaların pencerelerini ardına kadar açtım...Sinirimden ön taraftaki odaya gidip koltuğa öylece oturuverdim..

Herhalde biraz sonra yanıma gelir ve bana bu olanları anlatır diye düşünüyordum.. Ama nafile... Sinirimi yatıştırmak için buzdolabını açtığımda, akşam için sakladığım nevaleden hiçbir şey kalmadığını görünce, dayanamadım... Hışımla odamın kapısının önüne geldim... Ve...

"Bu yaptıklarının mantıklı bir açıklaması vardır, lütfen buraya gel ve açıkla..."

deyiverdim... Hışımla yataktan fırladı, yanıma kadar geldi... Hiçbir şey konuşmuyordu... Sadece gözlerimin içine bakıyordu... Sorumu bir kez daha yineledim... "Görmüyor musun ne olduğunu" der gibiydi yüz ifadesi...

Ve yeniden içeriye gitti...

Sesleri arttıkça artıyordu... Kulaklarımı tıkıyordum... Onun, evime, yatağıma, her şeyime kadar bu kadar sahip olması beni çıldırtıyordu... Şeytan bu işte... Sürekli kafamın içini yiyip bitiriyordu.. Şimdi içeriye gir ve her ikisini kolundan tuttuğun gibi dışarı çıkar diye düşünüyordum... Onların umurlarında mıydı sanki? Neşeli zaman geçirdikleri malum... Benim varlığım onları hiç rahatsız bile etmemişti... Umurlarında bile değildim... Hallerinden memnundular çünki çıkarttıkları seslere bakılırsa...

Tam niyetimi gerçekleştirmek üzereyken, kapının zili çaldı... Karşımdaki bir alt kattaki komşuydu... Bana bütün gün bizim evden gelen seslerden bahsedip, az önce dağınık yatakta gördüğüm kişiyi bana soruyordu...

Aman yarabbim dedim içimden... Ben şimdi adama ne diyeceğim... "Gir içeriye yatak odasına ve dağınık yatağımamı bak" diyecektim adama... Olmaz söylemezdim... Ya sonrası? Tam bir karmaşa, tam bir kaos... Olabilecekleri hiç düşünmek bile istemiyordum...

"Şey" dedim kekeleyerek... "Ev biraz dağılmış da, bizim vatandaş da içerde... Kusura bakma, aradığın kişiyi görmedim" dedim yutkunarak...

Tam o sırada içerden komşunun kulağına onun da tanıdığı ses geldi...

Komşu: "Utanmıyor musun yalan söylemeye... İşte burada, içerde... Sizde ne arıyor?" demez mi? Ben de daha eve yeni geldiğimi, hiçbir şey bilmediğimi söyledimse de, komşu, beni biraz itekleyerek içeriye girdi... Ve sesin geldiği yatak odama doğru gitti...

Ve o da gördüğü manzara karşısında önce irkiliverdi, sonra gülmeye başladı... Adamın gülmesine bir anlam veremedim... Oysa ben çok sinirlenmiştim her ikisine de... Daha özenle bir gün önce serdiğim yatak çarşafımın üzerindeydiler çünki... Yatağım ise şimdi darmadağındı üstelik...

Komşum bana dönerek, "Merak etme Ertan Bey, kızacak ve üzülecek bir durum yok... Artık olan olmuş... Ne yapalım" dedi.. Ben de yine "Elimden gelen her şeyi yapmaya hazırım" dedim üzgün bir vaziyette... Adam yine gülerek, "Size üzülmemenizi söylemiştim, şimdi nedenini açıklayayım" deyince anlam veremedim... Ve o anlattıkça benim üzüntüm, önce neşeye dönüştü, sonrasında da ben de kahkahalarla gülmeye başladım adamla birlikte... Yüreğime sular serpildi...

Meğerse komşumun dişi kedisi "Aşifte" ameliyatlıymış... Ama yine de Mart ayı gelip de kızgınlık zamanı başladığında böyle evden kaçıp kendisine uygun eş arıyormuş... Bu seferki gözüne kestirdiği yakışıklı; benim ev arkadaşım, oğlum Şanslı'ymış... Evimize de tuvaletin penceresinden girmiş "Aşifte"... Tabii ki bizimki de benim kolumu fikfiklemekten, olayın gerçeğine terfi edeceği için ve milliliğine millilik katacağı için evin altını üstüne getirmiş... En sonunda da benim özenle bözenle düzelttiğim yatağımın üzerinde yeni serdiğim çarşafın üzerinde emellerine nail olmuş... Durum bundan ibaretmiş...

Komşumun bu anlattıklarından sonra benim de içim öyle bir rahatladı ki... Kapıyı açtığımda karşılaştığım manzaradan dolayı eve hırsız girdiğini düşünmüştüm ilk önce.. Ama hiç de kapıda ve camlarda zorlama görünmüyordu...

Bizim zıpır oğlan Şanslı keyif yapıyordu işte kendince, sevdiğinle...

"Aşifte" de adı gibiydi.. Nasıl da sanki normal bir insanın kahkahaları gibi gülüyordu mırmırlamalarıyla...

Komşum "Aşifte"sini alıp, gitti... Şanslı da "Noluyoruz ya... Şunun şurasında bir keyfimiz vardı, içine ettin" der gibiydi hali... Sinirli sinirli evin içinde turalıyor, yere dökülen biraları yalıyordu... Arada bir de kafasına esip gelip ayaklarıma pati sallıyordu...

Siz siz olun, evinizde kedi besliyorsanız şayet, böyle davetsiz misafirlerle her an karşılaşabileceğinizi unutmayın....

Onlar mutlu sona erdiler... Hadi yazıyı şöyle bağlayalım isterseniz...

"Onlar erdi muradına, bizler çıkalım kerevetine..."  
Darısı diğer şanslıların başına...

Ertan Yurderi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)