21 Nisan 2004 Çarşamba

Bir çiçek, iki böcek ve Reiki...



Onu bulduğumda otların arasına atılmış bir vaziyette çürüyüp, doğduğu toprakta yok olmayı bekliyordu... Kaderine boyun eğmiş, rengi solmuş, yapraklarının bir bölümü ise çürümüştü... Onu elime aldığımda bütün bir yaz, yaz güneşini tüm bedeninde hissettiği ve hiç su verilmediği için kavrulduğunu anlamıştım...

Verilseydi ve bakılsaydı buralarda ne işi vardı... Sonbaharı betimliyordu hava... Artık ağaçlardaki yeşiller sarıya boyanmış, yavaş yavaş esen rüzgar dallardan yaprakları düşürüp, sonbaharın güzelliğini insanlara hissettirmeye de başlamıştı...

Evim diyebileceği, sığınacağı bir saksısı bile yoktu bu Yuka'nın...Köklerinde kalan birkaç toprak parçasıyla ölümünü bekliyordu bedeni, sabırla... Ölümüne terkedilen yerden yanıma katarak onu, yeni bir eve, evimize doğru yola çıktım...

Nedenini pek bilmiyorum ancak Yuka'ları çok severim... Onların büyüyüp coşmasını çok severim... Değişik bir anlam verir yaşantıma...

Eve vardığımda eşimin "Ay, yine mi çiçek... Artık yeter, her taraf saksı doldu, koyacak yer bulamıyoruz" serzenişiyle yüzümdeki tebessüm birbirine karıştı... "Onu ölüme mi terk etmeliydim... Onun da bizim gibi yaşamaya hakkı var... Merak etme, ben onu yüzüne bakılacak hale koyarım" dedim...


Aynı serzenişe, evin dört ayaklı kuyruklu oğlu da eşlik etti... "Maouww, maw maau??" diye... Yani "Yeni bir mama mı bu? Yoksa sevgimi paylaşacağın ortak mı? Hani bilelim... Yenecekse yiyelim... Ama sevgimi onunla paylaşamam bak ona göre babacım" anlamındaydı bu serzeniş...

"Yok oğlum Şanslı... Bu kardeşi yaşatacağız, yaşatabilirsek... Hayata yeniden döndüreceğiz..." diyerek başını okşadım... O da suratıma ters ters bakarak, balkona çıktı, aşağıdaki sevgilisinin serenadlarını duyarak...

Bir akşamüstünün geceye çalan kızıllığında onu yaşamının geri kalan kısmını huzurla yaşayacak evine ulaştırıp, hayatı boyunca yaşayacağı "evim" diyebileceği saksısının içine dikivermiştim... Ve ilk can suyunu da verirken.. "Sevgili Yuka'm... Yaşamalısın... Huzurlu ol, huzurdasın artık" diyerek onu Evren'in en güzel enerjisiyle tanıştırdım o an... Hocam Gülüm'ün şu sözü kulağımdan hiç gitmiyordu... "Yeni bir çiçek diktiyseniz şayet, saksının iki yanından kök hizasında Reiki uygulayabilirsiniz..." Yeni yerinde, Reiki vermeye devam ettim uzun süre... Onu kendi sessizliğine bırakıverdim..

Kısa zamanda bu Yuka, evimizin bir ferdi gibi oldu... Hemen her sabah yanına uğrayıp kısa bir süre de olsa onunla konuşuyor, ve kısa uygulamalar yapıyordum... Akşamları eve döndüğüm de de, evin diğer fertleri ve çiçekleri gibi, onunla da konuşup yine uygulama yapıyordum...

Bu solgun, ölmeye yüz tutmuş Yuka'nın, günden güne canlanması, yeniden sağından ve solundan pıtırcık gibi sürgün vermesi çok hoşuma gidiyordu... Çok şükür ki ölmemişti, ölümüne direnip, yaşama tüm kökleriyle tutunmuştu...

Bir sabah Yuka'mın yanına gittiğimde, üzerinde davetsiz bir misafir gördüm... Bir örümcek üzerinde yuvalanmaya çabalıyordu... Bir genç kız inceliğiyle sanki gergefin üzerine çeyiz işler gibi işliyordu ağını... Ne yapacağımı düşünürken bir başka örümcek daha sokulmaya çabalıyordu Yuka ve bu örümceğe.. Neyse akşama kadar kalsınlar, eşime söylersem, o örümceği mutlaka alır bahçeye atar en iyisi akşama ne yapacağıma karar veririm diye çıkıp işe gittim...

Akşam döndüğümde ise bu iki örümceğin aynı ağ üzerinde birlikteliklerini gördüm... Ancak iyi gitmeyen bazı şeyler vardı sanırım... Ortalık harp yeri gibiydi... Bir tanesi diğerini yaralamaya ve öldürmeye çalışıyordu sanki... Bir yerlerde okumuştum... Dişi örümcek, birlikte olduğu erkeği çiftleştikten sonra kıskançlığından dolayı öldürüyordu... Ve acı son... Dişi döllendikten sonra, erkeğini öldürüp, yine ağlarla sarmalıyordu onu son yolculuğuna uğurlayarak... O kadar kısa zaman içinde oluyordu ki bunlar, bir film izler gibi izliyordum önümde gelişen olayları...

Şanslı da meraklı meraklı yanıma gelerek, "Ben azıcık şu çiçeğin şurasından ısırabilir miyim, patimle şu örümceği yakalayabilir miyim" diye mırıl mırıl mırıldanıyordu... Onu çiçeğin yanından uzaklaştırdım... "Gel oğlum, bu çiçek yenmez... Orada mamaların duruyor, Yuka'dan ne istiyorsun?" dedim... Bir pati darbesi vurdu elime, "Hadi len git işine.." der gibiydi bu vuruşun şiddeti...

Ben dişi örümceği rahatsız etmeden yine Yuka'ma Reiki vermeye devam ettim ve o çok sevdiği can suyundan biraz damlattım saksısının içine...

Aradan ne kadar bir süre geçti bilmiyorum... Saksının yanına uğradığım bir zaman gözlerim Yuka'nın üzerindeki ağda birkaç tane ufak karaltının yürümeye çabaladığını gördü... . Yuka, örümcek ve örümceğin bebekleri.. Hepsi değişik bir aile olmuştu birbirlerine.. O Yukam şimdi ev sahipliği de yapıyordu koca bedeninde... Yaşama direnip ayakta kalabilmeyi becerebilmişti... Şimdi yepyeni güzellikleri de betimliyordu... Sanki o dişi örümcekle bir aile gibiydiler... Çok güzel bir tablo çiziyorlardı... Belki de verdiğim Reiki'den o dişi örümcek de nasibini almıştı bilmiyorum... Bildiğim tek şey, bunları ne yapacağım oldu... Nasıl uzaklaştıracaktım bu örümceği o Yuka'nın üzerinden...

Yazlık sezonun bitmesine az zaman kaldığından kışlığa dönmek üzere evde bir hazırlık ve telaş vardı... Yeniden her şey toplanıyor, temizleniyor, yerlerine konuyordu... Bir akşam iş dönüşü çiçeklerimin başına geldiğimde Yuka'mın üzerinde hiçbir şey göremedim... Ağ yoktu, dişi örümcek ve yavruları yoktu...

Hemen hanımı çağırdım odaya... "Bu Yuka'nın üzerinde bir ağ ve yuva vardı, ne oldu" onlara dedim... Hanım kızgın bir şekilde, "Şanslı odaya girmiş, çiçeklerin arasına dalmış, gözüne kestirdiği birkaç tanesinin kenarından tadlarına bakmış... Eh tabii Yuka'nın da... " diyerek sözlerini sürdürmeye devam etti.. " Ben de çiçekleri balkona çıkartıp üzerlerinde biriken tozları aldım, yıkadım bazılarını" deyince... Durumu anlamış oldum böylelikle...

Yuka'm üzerine kabus gibi çöreklenen örümcek ağından kurtulmuştu kurtulmasına da... Ama aklım ve yüreğim onun üzerinde yuvalanan o dişi örümcek ve bebeklerinde kalmıştı... Şimdi ana dişi örümcek, başka yuvalar örüyordur başka çiçeklerin üzerinde ve yavrularını belki orada büyütecektir, belki de yepyeni ve gösterişli bir ağ örerek yeni bir eş seçecektir yaşamına onu da bilemem...

Yuka'm aradan geçen aylar sonucu kocaman bir çiçek oldu... Dört bir yanından sürgünler verdi... Odamın en güzel ve en nadide köşesini o süslüyor artık...

Sevgiyle bakılan her şeyde O'nu görüyoruz... O'nun enerjisini deneyimliyoruz ve deneyimlettiriyoruz tüm CAN'larda... Bu bir çiçek bile olsa da...

Ertan Yurderi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)