17 Ağustos 2020 Pazartesi

YIL 1999. VE O MALÛM GECE... (17 Ağustos 1999)




O malûm gecede Büyükçekmece'deki yazlığımızdaydık... 02.50 civarında yan odada yatağında uyuyan kızım bağırarak ve ağlayarak yanımıza geldi... Korkunç bir rüya gördüğünü söylüyordu... Onu aramıza aldık ve sakinleştirerek uyumaya devam ettik...

Ve o an geldi çattı... 03.02'de başlayan ve hayatta kalma mücadelesi verdiğimiz tam 45 saniye idi tek hatırlayabildiğim...

Yatağımızdan üçümüz de kalkamıyorduk... Evin kolonları ve kirişleri sanki birbiriyle yer değiştirircesine büyük bir uğultuyla uğulduyordu...

Dua etmemizi söyleyebildim sadece... Birbirimize sarıldık... Ölümü burnumuzun ucumuzda hissettik... Birkaç saniye daha sürse bugün bizler de hayatta olmayabilirdik belki de.

Evimizin penceresinden Avcılar bölgesinde büyük bir ışık huzmesi gördük...

45 saniye sonra yataklarımızdan hızlıca fırladık ve kendimizi dışarıya zor bela attık...

Artçılar birbiri ardına geliyordu... Yanımda olan araç telsizimi hemen arabama monte edip, haber almaya çalıştım...

Aldığım haberler hiç iç açıcı değildi...

Önce kendimi sakinleştirdim, sonra eşimi ve çocuğumu yanıma alarak, oda anahtarı cebimde olan İstanbul İl Sivil Savunma Müdürlüğü'nün Firuzköy'deki tesislerindeki TRAC (Telsiz ve Radyo Amatörleri Cemiyeti İstanbul Şubesi) 'ın merkez yerine doğru yola çıktım...

Yolda gördüklerimiz korkunçtu... Anlatılması zor.

Zar zor şekilde Firuzköy'deki İstanbul İl Sivil Savunma Müdürlüğü'ne ulaştım... Derneğin telsizlerini aktif hale getirip, telsiz çevrimine başladım...

- Beni duyan var mı? Sesimi duyan var mı?.. diye çağrı yapmaya başladım.

Elbette vardı... Sesimi duyan birileri vardı.

Ancak aldığım acı haberlerin ardı arkası kesilmiyordu...

Gün ışıkları etrafı aydınlatırken, acı gerçekler de birer birer ortaya çıkıyordu...

O anları ve sonrasını asla unutamam...

Büyük trajediler yaşandı ... Sessizce...

O zamanları yaşayanlar elbette bu yaşadıklarını hiçbir zaman unutamayacaklar... Tıpkı diğer yerleşim yerlerinde aynı durumları yaşayanlar gibi...

Doğal felaketler, büyük yıkımlar getiriyor her yönden...

Oysa doğa kendini yeniliyor, insanoğlu onun dengesini bozmaya çalışırken...

Anlatılabilecek daha çok şey var o günlere dair... Hepsi o AN'ın içinde yaşanmış olan...

Şu an hepsi o AN'ın içinde kalsın... Tekrarı yaşanmasın.

Hep deriz ya; "Bu son olsun" diye... Ancak heyhat, bu ne acayip bir cümle... Deprem kuşağı üzerinde yaşam süren ülkenin bireyleriyiz. Bu SON'lar hiç bitmeyecek, çekilen acılar da...

O AN'lara şahit olanlar, bahşedilmiş bonus ömürleri yaşıyor aradan geçen 21 senedir...

O gün aramızdan ayrılanlara ve sonrasındaki travmalarda hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum, hepsinin mekânları cennet olsun...

İşte böyle... 😪

(Not: Yukarıdaki fotoğraf o günlere dair. İstanbul İl Sivil Savunma Müdürlüğü'nün Firuzköy'deki tesisleri. Bina içi güvensiz diye dışarıya kurduğumuz telsiz istasyonunun başında acil haberleşme nöbetindeyim, diğer istasyonlarla iletişim halindeyim.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)