21 Temmuz 2020 Salı

Didim'de Dip Dibe Yaşam ...



Bu okuyacağınız yazı aslında bir başka Ege kasabası olan "Datça"da yaşayan bir dostumuzun serzeniş yazısından... Fakat bahsetmiş olduğu bazı konular, tüm Ege sahil kentlerinde yaşanan sorunlar... Bu okuyacaklarınız size hiç de yabancı gelmeyecek... Çoğuna da aşinasınız, zaten yaşıyorsunuz... Yazıda Didim geçen yerlere kendi sahil kasabanızın ismini ilave ettiğinizde aynı şeyleri yaşadığınızı sizler de hissedeceksiniz...

Didim'e
veya genel olarak "küçük bir Ege kasabasına" taşınmak isteyenlere önemli bir tavsiyem olacak izninizle.

Büyükşehir
lerden böyle yerlere gelirken büyükşehirlerin mantalitesini bırakamayıp bu tür yerleşim yerlerinin yaşam ritmine ayak uyduramazsanız, mutsuz olur, mutsuz edersiniz hem kendinizi hem de çevrenizdekileri. Huzur batması yaşarsınız. Sürekli şikayet eder bulursunuz kendinizi...
Üç bir tarafı denizlerle çevrili Didim, her geçen yıl, gitgide büyüyor... Daha önce sakin bir sayfiye kent görünümünden tamamen bir şantiyekent haline gelmiş durumda... O eşsiz güzellikteki doğal tabiatı ve havası gitgide kirleniyor... Çünkü kent, yapılan bitişik binalardan dolayı soluk alamıyor... Almaya fırsatı kalmıyor...

B
üyükşehirlerden, küçük Ege kentlerine talep fazla olunca, maalesef kaçıp gelinen her yer binalarla dolup taşıyor... Böyle olunca da buralara yazlıkçı veya yaz-kış oturmaya gelenlerin profilleri de, kültürleri de haliyle değişiyor...

Örneğin geçen akşam karşımızda yapılan 3 katlı bir binada oturan iki komşu, gürültücü çocukları yüzünden  birbirleriyle kavga ettiler. Bu şahit olduğumuz çirkinlikler günden güne bu sessiz sakin kenti yaşanmaz hale getiren şeyler haline getiriyor...
Bağırtı sesleri gecenin sessizliğinde yankılanınca, o sesleri evin içinde gibi hissettik, rahatsız olduk, bizler de gereksizce streslendik, olaylar daha da büyüyecek endişesiyle. Neyse ki, rahatsız olan birkaç komşu polis çağırmış. Onlar gelince konu kapandı, gitti... Ancak ister istemez bizler de etkilenmiş olduk...
Bu yazdığınız da bir şey mi diyeceksiniz... Daha birçok sıkıntılar da var elbet... Şehrin gürültüsü yaz aylarında daha fazla artıyor gelen araçlar yüzünden. Araçlarda bangır bangır çalan müzikler yüzünden. Gençlerin fütursuzca araba ve motor yarıştırdıkları yüzünden... Gecenin en koyu uyku saatlerinde birkaç blok ötedeki fırının hamur karma makinesinin çalışması yüzünden... Vs.. Vs.. Vs... İşte bunların sıkıntısı yaşanıyor bu kentte de... Bazen de taaa Altınkum sahilinden barların ve diskoteklerin yüksek wattlı amfilerinden müzik sesleri gecenin sessizliğini bile bozduğu oluyor, esen ılık lodos rüzgarlarıyla birlikte tüm şehrin üstünü kaplıyor bu sesler...

Bu şirin yaşam yerinde d
eniz olmasa ve çıktığınızda soluk alabilecek birkaç koy da olmasa bizler için hiç bir cazip yanı yok, Didim'in...
TLC tv kanalında “Evini Ya Sev Ya da Sat” diye bir program var. Genelde ev satın alacak çiftlerin üzerinde durduğu konulardan en önemlisi satın alacakları evin, diğer evi görmemesiydi yani mahremiyet. Evet, yatak odası veya salonun camında karşı evin penceresini görmemek. Ve mesafe.
Didim'de dip dibe çok affedersiniz kıçça evler. Şehirlerden kaçıp gelen bizler dip dibeyi bırak, göğüs göğüse yaşamaktan şikayetçiydik. Burada da müteahhitlerin büyük şehirden gelenlere pazarladığı da dip dibe, göğüs göğüse bir düzen.
Eskiden Didim'de ev fiyatları farklıymış. Genelde ucuzmuş... Yoran köyü civarında yerleşim yerleri varmış. Diğer yerler tütün tarlalarıyla doluymuş... Daha sonra yavaş yavaş o tütün tarlaları binalarla dolmaya başlamış... Fiyatlar zaman içinde artmış... Hele 2020 Corona furyasından sonra burada emlak fiyatları aldı başını gitmeye başladı...  Fiyatlar uçuk diyebilirim. Merkeze yakın olan her yerde sıfır mahremiyetli, çoğu betonlaşmış siteler içinde 10-20-40 hatta 80 daireli yerler (1+1, 2+1, 3+1) oluştu. Binalar da haliyle kalitesiz olunca, afedersiniz, yellenseniz komşunuz bu yel sesini duyuyor artık...
Ne için geldik ve hâlâ gelmeye devam ediyoruz Didim'e? Amacımızla, burada satın aldığımız ev ya da daire örtüşüyor mu?
Hayallerimiz ile sahip olduğumuz para, doğru orantılı olacak.
Parası çuvalla olana sözüm yok elbet. Varsa paran alırsın manzaralı bir arsa, en yakın evden en az 500 metre uzakta yüksek duvarlı bir şato gibi bir villa yaptırırsın, her gün kotranla Didim ve çevresindeki bir koya demirlersin, işte o zaman Didim güzel. Gel keyfim gel...
Büyük paraların yoksa, taksitle, zor bela bir daire almaya gücün yetmişse, geldiğin büyükşehirlerin ve yerlerin aynı düzeni içinde yaşayıp kalırsın burada da.

Tüm bunlardan şikayet edeceksen de ne işin var Didim'de.  Çünkü Didim, artık eski Didim değil... Bir Datça, Marmaris ve Bodrum olma yolunda.
Durumlar böyle olunca da büyükşehirlerden kaçıp Ege’de küçük bir yerleşim yerine  gelmenin cazip yönü nedir diye kendini sorgulamaya başlar buluyorsun işte.

Kıç kıça butik plajlarda denize girmek mi? Kıç kıça lüks bir lokantada kazık yemek mi? Pazarda ilaçlı domates satın almak mı? Üst katta oturanın yatak gıcırtısını dinlemek mi? Yan komşunun dikizinde balkonda kahvaltı yapmak mı? Öndeki komşunun pinpon masası koyduğu bahçesinde can hıraş bağrırarak oyun oynamalarını dinlemek mi?
Hiç kimsenin suçu yok. Herkes kendini yaşıyor ama dip dibe, kıç kıça.
Burada konu Didim'in çarpık yapılaşması; yerli ya da göç etmiş halk arasındaki gerilim değil, yazlıkçılarla otele pansiyonlara gelen tatilciler de değil. Didim'in artık Çeşme'den, Bodrum’dan veya Kuşadası'ndan farklı hiçbir özel bir yanı yok, kalmadı da...
Dayatılanı, hatta dayatılanları yaşıyoruz. Tercihlerimizi yaşıyoruz. Ne istediğimizi bilmiyoruz. Şatolara kotralara özenti içinde şikayet edip edip duruyoruz. Komşuyla, pazarcıyla kavga ediyor ve çevremizi psikoz tavırlarımızla geriyoruz. Çünkü ezelden beri yaşadığımız şehirlerden mutsuz geldik buralara...
Oy verdiğimiz siyasilerin kurduğu düzeni ve hayallerini gerçekleştirmeyi yaşıyoruz.
Çözüm mü?
Şikayet etmeyi bırakmak gerek. Ne ka ekmek o ka köfte. Önce durumumuzu kabullenmek gerek. Kimse  bizim ne olduğumuzu, kim olduğumuzu ne biliyor ne de takıyor. Maske bile takılmıyor artık bu yazlık yerde...

Birbirimizden farkımız yok. En azından birbirimizi germeyelim. Çünkü bizi düzen siyasiler, onlar da tercihimiz. Ona buna sarmanın anlamı yok. Üzgünüm böyle gelmiş böyle de gider. Dün
, bugünden hep iyi.
Covid19 belası tüm dayatılanları sorgulatıyor bana.
Didim'i tercih ettiyseniz henüz kirlenmemiş denizine girin, havasını koklayın çevreyi kirletmeden de gidin ya da aldığınız evde sessizce güle güle oturun. Çünkü gerisi geldiğimiz şehrin bir semtinden farklı değil.

Kış hariç
, bencil bir kalabalık artık burada da var. Hepimiz şehirlerden geldik. Şehir alışkanlığını devam ettirelim diye, Migros, BİM, A101, Carrefour burada da var. Hem de fazlasıyla...
Didim'in yerli bir çileği, inciri var bir de zeytini. Zeytin ağaçları bile tehlikede artık. Çünkü kesilip yerlerine koca koca binalar dikiliyor... Gerisi hep aynı. Size istediğinizi değil, ellerinde ne varsa onu pazarlayan adım başı emlakçılar bolca var burada da…
Didim artık küçük bir şehir. Bakir sahil kasabası hiç değil. O artık filmlerde bile yok. Ne yazık ki öyle, üzgünüm...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)