Uzattığı bacaklarının sonlandığı koltuğa yerleştirmişti o hep üşüyen ve hiç ısınmayan minik ayaklarını ...
"Kahve keyfi" de yerindeydi hani, her zamanki gibi...
İki ekran arasında gidip gelmekteydi yorgunluktan bitap düşmüş gözleri ...
TV'de seyrettiği dizinin sanallığında, kucağındaki bilgisayardaki sanal profilleri de tek tek inceliyor, incelerken "ne ruhlarına bakabiliyorum ekranımdaki profillerin, ne de gözlerine ..." diyerek içsel sesini konuşturuyordu...
İçsel sesine eşlik eden düşünce denizindeki dalgaların coşkunluğundan, uyuşan bacaklarının sızlamasıyla yerinden doğrularak kurtuldu ve kendine "gülümsedi"...
"Olumlamalar"ıyla başbaşa bırakmalıydı zihnini, dinlendirmeye geçirmeden bedenini...
Öyle de yaptı...
Bu sırada kahve fincanının dibi görünmüş, telve tadını duyumsarken dili, "Sevginin Gücü" çoktan kaplamıştı ruhunun her bir zerresini ...
Günlerdir içinde gereksiz yere yaşattığı "Kaybetme korkusu"nu da yenmiş, ne geçmişte ne gelecekte, sadece ve sadece AN'da yaşamanın mutluluğunu duyumsatmaya başlamıştı minik yüreğini...
"Hayallerini erteleme"den, "sezgilerine güvenerek", "geleceğini hazırlaması" gerektiğini bir kez daha düşündü...
"İçindeki karmaşık duygular"la bir yandan mücadele ederken, bir yandan da ona uzanan Tanrı'nın elini de ruhunda hissediyordu hissetmesine de .. İnatçı bilinci "kendiyle barışık" olmasını engelliyor, yaşamına yeni giren olumlu düşünce sistemlerini "bilinçaltına yerleştirme" konusunda kendisini zorluyordu ...
Gerçi, toplumdan kendini soyutlamadan da mutluluğu yakalayabileceğini biliyordu, önemli olan kendisiydi elbette, başkaları değil...
Bu düşünceler sararken ruhunu, "düşüncelerini özgür bırakıp", "Sakinim, iyiliğimin farkındayım, iyiliğim her yerde ve ben güvendeyim" diye düşünmeye başladı...
O sırada gözlerine bakabilseydiniz eğer, gözyaşlarını "yaşamının ırmakları" yapmış olduğunu görürdünüz... Biliyorum .. sevinç ve mutluluk gözyaşlarıydı onlar ... "Tüm duygularımla huzur içindeyim, kendimi seviyor ve onaylıyorum" diyordu her bir gözyaşı tanesi yaşamına haykırırcasına...
"Evren" denilen sonsuzluk denizinde her şey o kadar hızlı gelişip değişiyor ki... Zaman kavramı bile anlamını yitirip AN denilen kavramla artık içiçe yaşadığımızın farkına varıyoruz... "AN"ı farkedin, "AN"da yaşayın, "AN"da ne düşündüğünüze dikkat edin tarzında düşünce şekliyle içiçeyiz her birimiz...
Hayat; akan bir nehre ne kadar çok benziyor değil mi?.. Hayatımıza giren insanların ve şeylerin bize bir şeyler öğrettiği de muhakkak...
"Kahve keyfi" yaparken bile her yeni şeyi inkâr eden inatçı zihnimizin "olumlamalara ve onaylanmalara" ihtiyacı olduğunu unutmamamız da gerekiyor...
Yaşamınızdaki her AN'ın "kahve tadında" farkına varın, gecenin en koyusuna "SEVGİ" ile dalın ...
Ertan Yurderi
Ertan'cığım, Klavyene , eline sağlık. Beğenmekte laf mı? Tabiiki beğendim. Sevgiler
YanıtlaSilGündüz AKGÜL