14 Ekim 2005 Cuma

İtlaf Edilenlere İthaftır ...



Dün son kez yine gördüm onu, bir camın ardında...
Dönüyordu kaderine raks ederek yavaş yavaş...

Kaderine dönüyordu, ısıtarak içini...
Isındıkça eriyor, eridikçe tatlandırıyordu bedenini...

Kaderinin son dönüşüydü bu ne yazık ki...
Sesi yakınlardan da gelmiyordu uzun süredir...

Kendini betonlaşmış şehrin sokaklarından uzaklaştırmıştı çok önceleri... Ara sıra bulsa da kendine sığınacak ufak bir sığınma evi, camlar ardındaki donuk ten rengiyle bu raksı hiç mi hiç değişmeyecekti...

Yine kaderine dönecekti, yine ısıtarak ve yakarak içini...
Direnirken son kez yaşama diğerleri gibi, değince bedenine ölümün soğuk rengi, gözünün önünde oluşan sis perdesinin ardında, çocukluğunu ve büyüdüğü yerleri hatırladı...

Yemyeşil bahçede neşe içinde koşuşturuyordu çığlık çığlığa, etrafında da sevdikleri... Esen her meltemin kokusunda kollarını açıp solukluyordu yaşamını biteviye, yetişkinliğe ulaştırıyordu kendini doyasıya...

Taa ki o gün, o kara büyük araba gelince evlerinin önüne, anlamıştı o, başına gelecekleri... Küçüklüğünden bu yana onu gözeten, büyüten ve genç bir yetişkin yapan eller, şimdi onu bambaşka yabancı ellere hediye gibi sunuyordu adeta...



Sönerken gözündeki yaşamın son feri, onu aydınlatan ışığa son kez bakarak gülümsedi... Konarken buz gibi bir odaya bedenleri parçalara ayrılanlarla birlikte, ayrılmadığına da seviniyordu tümünden...

Onu bekleyen koskoca şehrin bir caddesinde neon ışıklarıyla süslü bir dükkanın içindeki sıcak bir odaya koydular soğuk bir demirden şişi içinden geçirerek...

Dönmeye başladı kaderiyle raks ederek... 
Kaderine dönüyordu, ısıtarak içini...
Isındıkça eriyor, eridikçe tatlandırıyordu bedenini...
Kaderinin son dönüşüydü bu ne yazık ki...

Ham’dı, pişti ve zaman doldu işte... İnce bir jelatin kağıdına sarmalladılar ısınmış bedenini, bir ev sıcaklığına yolcu ettiler... Bir tabağın içinden üleşildi, bütünleşti onlarla da... Evin minik kedisinin midesi bile nasiplendi bu üleşilmeden...



Ardında kalan üç beş kemik parçası ve birkaç deri parçası bir poşete kondu, şehrin uzaklarındaki çöp yığınlarının içinde kaybolmaya gönderildi, diğer yitip gidenlerle birlikte... Orada da nasiplendirildi mi birilerine bilinmez burası ise bir muamma...

Bugünlerde ise, garip isimli bir virüs uğruna, çuvallar içine konarak itlaf makinesinin içinde yaşamları sona erdiriliyor çoğunun...

Bu yazgısal son ne tuhaftır, bu yazı da itlaf edilen binlercesine bir ithaftır...

Ertan YURDERİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)