5 Kasım 2006 Pazar

GÜL'mek yakışır tüm ruhlara ...





Ey Sevgili,

Neden yazılanları hak etmez gönül? Neden böylesi kaçış SÖZ'lerden... SÖZ'ler, YOL'u ve YOLCU'larını gözler bilirsin...

Kelimelerini diz, SÖZ'lerin sarhoşluğa boğsun okuyanları, kendi SÖZ sarhoşluğunun ardı sıra... Ne'yi çıkarımlarsa çıkarsınlar bundan... Söylenmemiş söylemlerin seyreltisi mi etkiler onları, yoksa kendi içsel devinimlerinin sallantısı mı?

(Ki SÖZ sarhoşu etmesini isterdim, yazacaklarınla beni ... )

Bak coştum, içim içime sığmıyor, klavyeme vuruyor parmaklarım ve YA-ZI-YO-RUM... Acaba yazarken de yazılıyor muyum? Bu HAL'im ise bilinmez bir muamma...

Hadi, hadi çözül gönlüm, vur parmaklarım klavyemin tozlu tuşlarına...

Sevinç de bizimleydi yürürken o dolaşık yolları düşe kalka,
Umut da bizimleydi bitkin, dudağı çatlak, paralanmış dizleri düşe kalka,
Yaşam da bizimleydi gelince bir çıkmaz kapıya,
Ölüm de bizimleydi, son çare olarak bize sunulan..

Biz ise neyimiz varsa verdik YOL boyu yürürken, kör ve yıkık...
Kısaca her şey bizimleydi...

Neden gözyaşı? Bir yerin mi acıyor Sevgili?
Düşlerini mi unuttun yoksa?
Yoksa her yiteni mi giyindin, her eksileni mi?

Geçmişten kopan bir kırıntı mı,
Yoksa gelecekteki her gülüşün dikeni mi acıttı,
O minik ama bir o kadar da büyük yüreğini?

Gitmek o kadar kolay mı?
Ya da kalmak çaresizliğinle...

Kuşlar hep ağaç tepelerinde,
Rüzgar yok, ot kımıldamıyor belki de bak yörende...
Ama başucunda bekleyen ruhun,
Kanatsız bir karga şaşkınlığı içinde...

Güçlü görünmenin çaresizliğinde,
Neden acıtıyorsun dudaklarını?
Neden pınar yapıyorsun gözyaşlarını,
Pembe yanaklarından süzülen?..
Neden sesini çıkartmıyorsun bunca ağırlıktan kaldırıp da başını?

Söyle o zaman bana... Ne kalabilir senden?..
Yüzünün çizgileri mi, kurumuş bir yapragın okunmaz çizgilerinde?

Ne kalabilir senden, sesin mi,
Bir bilinmedik ırmaktaki sazlar arasından yükselip alçalan kurbaga sesinde?

Suyun gelip gelip dövdüğü ıssız bir kıyıdaki yosunlar ve çakıltaşları,
Ne saklayabilir gölgenden senin?

Her saniye milyonlarca doğuşun, ölümün,
Yenilenişin arasında var mı yer sana,
Gök mü umursadı, yer mi seni, şimdiye dek?

Eline geçirdiğin bütün uçlar,
Görünmez iplerin bütün uçları seni çıkarmadıysa bir yerlere,
Dönüp dönüp sende düğümleniyorsa hepsi,
Ne bu çırpınma? Neden bu çırpınma?

Çektiğin gibi üstüne gecenin yorganını,
Saklan olup bitecek her seyden sonsuza değin...
Gör, düş mü girer koynuna artik, yıldız mı girer...

Hayvansı bir uykuya dal gitsin,
Ne var kalacak senden bu ıpıssız çölde?

Rüzgar dakikada bir, yeni haritalar çizdikçe su uçsuz bucaksız kum yığınlarına,
Söyle, ne var kalacak senden?
Ne var kalacak senden bir düşünsene! ..

Kuşun, ağacın, suyun, kör bir sfenks umursamazlığıyla,
Kendi iç uzayına dalmış zamanın, AN'ın çevresinde?

Zamanin çevresinde eserken milyonlarca toz,
Toz benzeri bütün geçmişler, ya bütün gelecekler? ..

Sana soruyorum tüm bu soruları Sevgili?
Haykırarak yanıt ver bana; 'Ya bütün gelecekler? '...

Sal gitsin tüm olumsuz duyumsamalarını, seni senden uzaklaştıranları...

Elbette 'Sevgi' de olmalı;
Yaşamının en erk gecesine denk gelen de olmalı...
Tıpkı bu gece gibi ve ardı sıra gelecek gecelerin bize sunduğu tılsımlar gibi...

Şöyle sessiz ve sakin otur bir yere,
Düşün hayatından geçen nokta noktalarca küsur seneyi...

Hiç mi değmedi elin bir çiçeğe...
Bir ağaca, bir kuşa...

Varıp, giden, yiten mi oldu hep yaşamında sevgi uğruna...
Sal gitsin tüm olumsuz duyumsamalarını, seni senden uzaklaştıranları...

Sadece ve sadece gönül güzelliğini, içtenliğini sun,
Birkaç satıra dök kendini...
Sal tüm duyumsamalarını sonsuza, koyuver bırak akıp, gitsin...

Belki de şu satıra gelene dek,
İndiyse birkaç damla gözyaşı yanaklarını ıslatarak,
Benim de gözyaşlarıma denk gelen,
Belki de haykırarak hıçkıra hıçkıra ağlayarak sunduk
En dipsiz kuytularımızdaki birikeni;
Gecelerimizin salınımlarına terk ederek...

Neyse şu an salya sümüğüm ben de... Çözüldüm birden, kusuruma bakma olur mu?

Neden yazılanları hak etmez gönül? Neden böylesi kaçış SÖZ'lerden... SÖZ'ler, YOL'u ve YOLCU'larını gözler bilirsin...

Unutma Sevgili; GÜL, ruhun kokusu ve sembolüdür... Gül'mek yakışır tüm ruhlara... Hadi yüzündeki tebessüme eşlik ettir GÖNLÜ'nü, ve değdir SÖZ'lerinin tılsımını tüm yaşamına...

Hadi hadi Sevgili, daha ne duruyorsun, birkaç satır sen de yazsana! ...

Ertan Yurderi ... (Eski yazılarımdan derlemeler-1), 3.11.2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)