6 Aralık 2001 Perşembe

"Kendisini Sevgi Eksikliğine Mahkum Etmiş Bir Gardiyan..."

Kendisini ne kadar büyük "sevgi eksikliğine tayin etmiş gardiyan" birini yıllardır tanıyormuşum. Aynı evi paylaşmışım onunla. Ancak bu mahkumiyetten yeni kurtarabildi kendisini. Bunu başarabildi. Ama nasıl? Kiminle? Hadi gelin hep birlikte bu soruların yanıtını, gerçek yaşam öykümüzden alınmış bölümlerle izleyelim...

Ben, yıllardır kuş sevgisiyle büyüdüm şirin evimizde. Hiç eksik olmadı onlar yaşamlarımızda. Küçük sevimli yaratıklar. İlk önceleri kanarya beslerdik, her türünden... Çiftehaneliğimiz bile vardı. Çoğaltırdık, büyütürdük onları sevgimizle.

Hepsinin birer adı vardı. Hepsinin evde sevdiği bir insanı vardı. Daha sonra saka kuşlarımız oldu. Ömürleri fazla değildir onların. Tabiat kuşlarıdır ancak, iyi beslediğiniz ve sevginizi verdiğinizde kendilerine, çok uzun yaşarlar sizlerle birlikte. Yaşamları boyunca onlar da tüm sevgilerini size verirler, sizlerle bir tüm, bütün olurlar. Onlara öyle alışırsınız ki bir gün onların da ömürleri tükenir, ayrılırlar aranızdan ama sevgileri hep sizinle kalır. Tıpkı aramızdan ayrılan sevdiklerimiz gibi. Hiç unutulmamacasına...

Rahmetli babamın ve annemin de iki saka kuşu vardı, ikisi de annemin ve babamın ölümünden hemen sonra onların sevgisinden mahrum kaldıkları için ölüvermişlerdi. Ve bizlere sevginin ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğunu anlatmışlardı, anlatmasına da...
 
Sevgi, o minik dostlara onların istedikleri gibi verilmedikçe, o yaşam onlara anlamsız geliyor. Aslında ben elimden geldiği kadar onların acılarını sardım... desem de yalan olur. Siz onları yaşama bağlamaya ve yaşatmaya çalışsanız bile, onlar zaten yemeden ve içmeden kendilerini kesip, bu dünyayı terk eyliyorlar, sevdiklerinin yanına...
 
Daha sonra dünyaya yeni bir bebeğimiz gelmişti. Bir kızım olmuştu yani. O da daha küçük yaşta hayvan sevgisini içinde hissetsin diye saka kuşu almaya devam ettik. 15 seneye sığan 3 minik saka kuşu... Onlar da bizlerle yaşamlarının sonuna kadar mutlu yaşadılar ve bu dünyayı onlar da digerleri gibi terk ettiler, yaşamsal ömürleri bittiğinde... Ve benim kızım onlarla birlikte yaşadi, büyüdü, onların sevgisini tattı. Şimdi 15 yaşında genç kızlığa yeni adım atmış bir yetişkin olarak duruyor karşımda, içi hayvan sevgisiyle dopdolu...

Derken bu sene Mayıs ayına doğru ailemize 4. kişi daha katıldı. Minik, sevimli erkek Tekir bir kedi... Adı, "Şanslı" oldu, daha eve gelir gelmez. Ev hanımlarının seslerini duyar gibiyim şu an. "Ayyy, evde kedi beslenir mi? Çok tüy döker, etrafı pisletirler, nankördürler, kist yaparlar, kuduz olurlar, şöyledirler, böyledirler, vs... vs...."

Bu arada apartmanımızda bizlerle birlikte hayatlarını sürdüren komşularımızdan bir aile var ki, evlerinden kahkahalar, mutluluk çığlıkları hiç eksik olmuyor, sürekli tebessümdeler etraflarına, sevgi saçıyorlar adeta. Evde 4 kişiler. Biri erkek diğeri dişi iki kedileri de var. Anne, baba, yetişkin kız çocuk ve erkek çocuk. Aynı evi paylaşıyorlar, huzurlu ve mutlu. Evin oğlu doktor, kızı ise Veteriner hekim. Anne ve baba da dahil yıllardır kedilerle büyümüşler. Kedileri çok seviyorlar. Onların kapılarının önünden geçerken evden saçılan sevgi seli bizleri de çok etkilemiş olacak ki, biz de günün birinde bir kedi almaya karar verdik...
 
Benim hanım önceleri hiç istemedi. Kuşlara alıştığını zannettiğim eşim, kediye karşı öyle aşırı bir tepki duyuyordu ki... Onu zar zor ikna etmeyi başardık, doktor ve veteriner hekim olan komşumuzun kızıyla. Aşıları tam olarak yapılmış kedilerin insan sağlığına zararları olmadıkları gibi, fiziksel ve ruhsal açıdan bizlere ne gibi faydalar sağlayacağı konusunda bizleri örneklendirerek anlatmaya çalıştılar, günlerce. "Sevmem o kediyi ben, elleyemem, bakamam, evde onunla yalnız başıma kalamam" derken aslında kendisini ne kadar sevgisizliğe mahkum ettiğinin farkında değildi eşim...

Zaten yaz ayı gelmiş, okullar kapanmıştı. Eşim de bütün bir yaz boyunca kızımı da yanına alarak yazlığa gitmişlerdi. Ben de calıştığıim ve Şanslı'nın bakımını üstlendiğimden evde "Şanslı" ile başbaşa kaldık. Şanslı, gün be gün büyüyordu. Tüm sevimliliğinle vazgeçilmez yapıyordu kendini. Benim gönlümü ve sevgimi çoktan çalmıştı. Onsuz bir dakikam bile geçmiyordu.

Zaten o buna hiç fırsat vermiyordu. Akşamları bilgisayarımın başına geçince, hemen mousepad'imin üzerine kurulur, bir eli mouse'da, sırtını bilgisayarın ekranına dayayarak, klavyemin tıkırtılarıyla birlikte mırıldanarak uyurdu...
 
Sonbahar gelip okullar açılmak üzereyken, eşim yazlıktan eve döndü. Onun için yeniden mahkumiyetler başlıyordu, adeta. Şanslı ile birlikte bir evi paylaşabilecekler miydi? Onunla yalnız kalabilecekler miydi? "Ya masanın üstünde tabakların arasında onu görürsem... Ya onu yemek tenceresinin içine patisini sokarken görürsem..." Bu "ya"lar çoğalıp gidiyordu. Bu arada gelişen ve büyüyen Şanslı'nın kendisine farklı yönden yaklaşan eşime karşı tepkisi farklı bir boyutta gelişmeye başladı. Nabza göre şerbet misali... Benimle farklı oyalanıyor, gerektiğinde en haylazlığını yapıyor ve evi birlikte altüst ediyoruz, onun yaramazlığına ben de iştirak ediyorum, kızımla farklı oyalanıyor, ona farklı bir sevgisini veriyor. Eşime gelince de o haylaz yaramaz kedi birden bire değişiyor, gayet dürüst, gayet efendi, gayet sakin, filozof bir kimliğe bürünüyordu, çaktırmadan...
 
Eşimin evin içinde her halini takibe almıştı. Ona nasıl yaklaşacağını çok iyi biliyordu. En nazik sesini ona karşı kullanıyor, eşim her sabah uyandığında onu odanın kapısında karşılıyor ve yere yatıyor önünde yerde yuvarlanıyor, tüm sevimliliğiyle ayaklarına sürtünüyordu. Zaten ilk temas böyle başlamıştı. "Sen bana gelmezsen, ben sana gelirim... Hem de tüm sevecenliğimle ve sevgimle..." Evet Şanslı bunu uygulamaya başlamıştı ona karşı...

Gün be gün, hiç usanmadan, devam ettirdi Şanslı bu hareketlerini taa ki günün birinde eşim, elini ona ilk uzatana kadar... Önceleri ürkek, korkak bir vaziyette sevmeye başladı eşim Şanslı'yı. O ise hiç tepki vermiyordu. "Sev beni", "Sar beni, kollarına" diyordu içi ama... Her şeyin bir sırası vardı. Onu beklemeliydi. O zamanların geleceğini büyük bir sabırla bekleyecekti Şanslı.
 
Ben ve kızım Şanslı'yı azdırttıkça azdırtıyor, kudurtuyorduk. Onun eve gelmesiyle, tıpkı aşağıdaki aile gibi kahkahalar yükselmeye başlamıştı evimizde, mutluluk saçmaya başlamıştık, çevremize.

Yine günün birinde Şanslı ile en kudurmus anımızdı. Onunla saklambaç oynuyorduk, hepimizi bu oyuna dahil ettirmişti. Şanslı bir ara oyuna öyle kaptırmıştı ki kendisini, birden kendini, eşimin kucağında buluverdi, farkında olmadan... Oysa o güne kadar hiç eşimin kucağına gelmemişti. Eşim de şaşırdı, Şanslı da... Bir an birbirlerine bakakaldılar. Anlık mesele. Gözlerle konuşmaya başladılar.

Şanslı'da utangaç, çekingen, afallamış değişik bir ses tonu, özür diler misali. Eşim de bir an öyle kalakalmıştı. Ne yapacağını bilmiyordu. Bağırıp kediyi üstünden mi atacak diye beklerken, onunla ilk sıcak teması başladı. Onu elleriyle kucaklarken, bir evlat sevgisiyle kafasını okşamaya başladı. 

Aralarındaki ilk sevgisellik, ilk aşk... Şanslı, belki de annesinden ayrıldığından beri ilk kez bir ana kucağının sevgisini ve sıcaklığını tadıyordu. Eşimin de ses tonu aynı Şanslı gibiydi. Onunla evladıyla konuşuyormus gibi konuşmaya başladı. Bu sevişme hali epey uzun sürdü. Biz de kızımla onları başbaşa bırakarak ben bilgisayarımın başına, kızım da dersinin başına geri döndük...
 
Şanslı başarmıştı. Azmi kuvvetliydi. Sabır da göstermişti ve kazanmıştı gönlünü eşimin. Kendini bunca zamandır hayvan sevgisizliğiyle, ne büyük bir sevgi eksikliğine gardiyan tayin etmiş olan eşim, artık onsuz kalamıyordu. Birbirlerinin olmuşlardı. Şanslı da, eşim de birbirlerinden tüm gün boyu ayrılmamaya karar vermiş iki sevgili gibiydiler evin içinde..
 
Ve sevgi kazanmıştı. Şanslı da... 
 
Sağol Şanslı, kedim... Bizim ailemize iyi ki geldin ve varsın... Bizlere, sevgiden ve şefkatten gittikçe uzaklaşan dünyanın en güzel tatlarını tattırdığın için de binlerce teşekkürler sana... Ve Tanrım... En büyük teşekkürler aslında sana... Her halinle varsın bu dünyanın içinde... Her şekilde tezahür ediyorsun gönüllerimizde, hissettiriyorsun varlıgını...Senin sevgin bizleri kucaklıyor. Bu minik kedim Şanslı'mla olsa bile...

Ertan Yurderi 


2 yorum:

  1. İnanılmaz etkilendim Ertan bey...Ellerinize sağlık.Harika bir hikaye!Harika bir kedi!

    YanıtlaSil
  2. Ben de teşekkür ediyorum, okuyup yorumladığınız için, sevgiler, selamlar...

    YanıtlaSil

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)