Yıllar öncesi çocukluğumda kömür sobası kullandığımız günlerden aklımda kalan tek şey, kömür sobalarımızın çıkardığı aşırı ısının, koltuklarımızı,
kanepelerimizi veya değerli eşyalarımızı etkilemesin diye eşyalarımızın önüne veya yanına koyduğumuz amyant
(asbest) levhalardı.
Çocukluğumuzun verdiği muzurlukla, ilkbahar-yaz aylarına geçtiğimiz zamanlarda onları soba arkalarından izinsiz alarak, evde ve sokakta onlarla oyun oynardık... Keserdik, parçalardık, oyuncak kutu yapardık...
Meğersem ne cahillikmiş...
Bu masum malzeme aslında çok büyük kanserojen maddeymiş... Nerelerde nerelerde kullanılmamış ki zararları öğrenile dek...
Tekstil endüstrisi (lifler, kumaşlar, ipler) - Çimento endüstrisi (saç, boru) - İnşaat malzemeleri endüstrisi (çimento ürünlerinin işlenmesi) - Kimya endüstrisi (boya dolgusu, dolgu materyalleri, sentetik reçine kompresyon kalıp materyalleri, termoplastikler, kauçuk ürünleri) - İzolasyon endüstrisi (ısı, ses ve yangın izolasyonu) - Kağıt endüstrisi (asbest kağıdı, karton) - fren - debriyaj - balata üretimi - Gemi yapımı ve vagon üretimi. Vs.. Vs.. Say say bitmez…
Maalesef hayatımızın her alanına girmiş olan bu asbest denilen ŞEY; beyaz toprak olarak da bilinen, ısıya, aşınmaya, kimyasal maddelere oldukça dayanıklı, yapısal özellikleri açısından esnek, lifli yapıda bir mineral...
Hatırlıyorum da, evlerimizde tadilat yaptırdığımız zamanlarda, ısı ve su yalıtım özellikleri nedeniyle sıva işinde, çatıların ısı ve su yalıtımında, eve çağırdığımız ustalar bu malzemeyi tercih ediyorlardı ve bizlere de bu malzemeleri satın aldırtıyorlardı...
Meğersem ne büyük cahillikmiş...
Havaya saçılan asbest liflerinin solunmasıyla solunum yollarına ulaşan liflerin çoğu, bedenimizin savunma mekanizmaları ile uzaklaşabilirmiş uzaklaşmasına da, ancak bazı lifler ise temas yoğunluğuna, temas süresine, asbest lifinin yapısına ve bireysel faktörlere bağlı olarak akciğer dokusunda birikirmiş...
Birikince de; akciğer zarında sıvı birikmesi, akciğeri saran zarın kalınlaşması ve kireçlenmesi, akciğer dokusu içerisinde asbest liflerinin birikmesi (asbestozis), akciğerleri ve karın boşluğunu saran zarın kanseri (mezotelyoma) ve akciğer kanseri ortaya çıkarmış...
Vay ki, vay vay…
Kansere yol açan bu malzeme bütünlüğünün bu kadar yoğun kullanımı sonrası akciğer kanser vakalarının bu kadar çok artması kaçınılmaz olmuştur elbet...
Ülkemizde diğer kanser türlerine göre akciğer kanseri oranı çok yüksekmiş. %30 kadar... TV'lere çıkan ünlü Onkologlar, Türkiye'de her yıl 50 bin civarında yeni akciğer vakasıyla karşılaşıldığını söylüyorlar... Bu sayıyı 365 güne vurursak, günde en az 136 kişi akciğer kanseriyle karşı karşıya kalıyormuş…
Asbest tek başına akciğer kanseri gelişimi için 5 kat risk oluşturmakta iken, sigaranın tek başına oluşturduğu risk de 10 katmış. Sigara ve asbest birlikteliği ise akciğer kanseri gelişimi riskini 50-90 kat daha artırıyormuş...
Çocukluğumuzun verdiği muzurlukla, ilkbahar-yaz aylarına geçtiğimiz zamanlarda onları soba arkalarından izinsiz alarak, evde ve sokakta onlarla oyun oynardık... Keserdik, parçalardık, oyuncak kutu yapardık...
Meğersem ne cahillikmiş...
Bu masum malzeme aslında çok büyük kanserojen maddeymiş... Nerelerde nerelerde kullanılmamış ki zararları öğrenile dek...
Tekstil endüstrisi (lifler, kumaşlar, ipler) - Çimento endüstrisi (saç, boru) - İnşaat malzemeleri endüstrisi (çimento ürünlerinin işlenmesi) - Kimya endüstrisi (boya dolgusu, dolgu materyalleri, sentetik reçine kompresyon kalıp materyalleri, termoplastikler, kauçuk ürünleri) - İzolasyon endüstrisi (ısı, ses ve yangın izolasyonu) - Kağıt endüstrisi (asbest kağıdı, karton) - fren - debriyaj - balata üretimi - Gemi yapımı ve vagon üretimi. Vs.. Vs.. Say say bitmez…
Maalesef hayatımızın her alanına girmiş olan bu asbest denilen ŞEY; beyaz toprak olarak da bilinen, ısıya, aşınmaya, kimyasal maddelere oldukça dayanıklı, yapısal özellikleri açısından esnek, lifli yapıda bir mineral...
Hatırlıyorum da, evlerimizde tadilat yaptırdığımız zamanlarda, ısı ve su yalıtım özellikleri nedeniyle sıva işinde, çatıların ısı ve su yalıtımında, eve çağırdığımız ustalar bu malzemeyi tercih ediyorlardı ve bizlere de bu malzemeleri satın aldırtıyorlardı...
Meğersem ne büyük cahillikmiş...
Havaya saçılan asbest liflerinin solunmasıyla solunum yollarına ulaşan liflerin çoğu, bedenimizin savunma mekanizmaları ile uzaklaşabilirmiş uzaklaşmasına da, ancak bazı lifler ise temas yoğunluğuna, temas süresine, asbest lifinin yapısına ve bireysel faktörlere bağlı olarak akciğer dokusunda birikirmiş...
Birikince de; akciğer zarında sıvı birikmesi, akciğeri saran zarın kalınlaşması ve kireçlenmesi, akciğer dokusu içerisinde asbest liflerinin birikmesi (asbestozis), akciğerleri ve karın boşluğunu saran zarın kanseri (mezotelyoma) ve akciğer kanseri ortaya çıkarmış...
Vay ki, vay vay…
Kansere yol açan bu malzeme bütünlüğünün bu kadar yoğun kullanımı sonrası akciğer kanser vakalarının bu kadar çok artması kaçınılmaz olmuştur elbet...
Ülkemizde diğer kanser türlerine göre akciğer kanseri oranı çok yüksekmiş. %30 kadar... TV'lere çıkan ünlü Onkologlar, Türkiye'de her yıl 50 bin civarında yeni akciğer vakasıyla karşılaşıldığını söylüyorlar... Bu sayıyı 365 güne vurursak, günde en az 136 kişi akciğer kanseriyle karşı karşıya kalıyormuş…
Asbest tek başına akciğer kanseri gelişimi için 5 kat risk oluşturmakta iken, sigaranın tek başına oluşturduğu risk de 10 katmış. Sigara ve asbest birlikteliği ise akciğer kanseri gelişimi riskini 50-90 kat daha artırıyormuş...
Bunca sözü ettikten sonra gelelim esas
meselemize... Yaptığımız diğer toplumsal büyük cahilliklere...
Günümüzde asbestle temas riskinin en fazla olduğu iki alan, gemi sökümü ve kentsel dönüşüm kapsamında eski binaların tadilatı ve yıkım süreci... Çünki eski yapılarda o kadar çok asbestli bölümler var ki... Sök sök bitmiyor...
Ülkemizde asbest üretimi ve kullanılması, tespit edilen hastalıklar sebebiyle 31.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren bir yönetmelikle yasaklanmış.
Hemen akabinde de; 25.01.2013 tarihinde "ASBESTLE ÇALIŞMALARDA SAĞLIK VE GÜVENLİK ÖNLEMLERİ HAKKINDA YÖNETMELİK" çıkarılarak çalışanların asbest söküm, yıkım, tamir, bakım, uzaklaştırma çalışmalarında asbest tozuna maruziyetlerinin önlenmesi ve bu maruziyetten doğacak sağlık risklerinden korunması, sınır değerlerin ve diğer özel önlemlerin belirlenmesi şartlara bağlanmış...
Efendim bunca söz bolluğunun sonunda yaşadığımız bu güzel ilçe Didim’in asbestle iştigaline nihayet sıra geldi ...
15 Nisan 2020 günü gazetemize gelen ihbar sonrası "Altınkum Vakıf Tesislerinde Yıkım Başladı" haberini yaptıktan sonra Didim Belediye Başkanı'mız sayın Ahmet Deniz Atabay; gazetemizin yıkımın başladığı haberleri üzerine bu bölgedeki yıkım için kendilerine resmi bir müracaatın olmadığını belirterek, yıkım işlerinde de gerekli önlemlerin alınmasında gördükleri eksikliler üzerine zabıta marifetiyle yıkım işlemini durdurduklarını, gayri hukuki olarak başlatılan yıkımın durdurulduğunu duyurmuştu...
Ardından ertesi gün (16 Nisan) gazetemizin Konuk Yazarı Şehir Plancısı Filiz Çelik Hekimoğlu'nun konuyla ilgili makalesiyle birlikte Didim Derneği Yönetim Kurulu'nun bu yıkımla ilgili basın açıklaması dikkat çekiciydi...
Didim Derneği Yönetim Kurulu'nun yaptığı basın açıklamasında, 1960'lı yıllarda yapılan ancak günümüzde metruklaşan Vakıflar binasının döşemelerinde, yalıtım amaçlı kaplamalarında, ara duvarlarında, kaloriferler vb. yapı elemanlarında asbest maddesi kullanılmış olabileceğine dikkat çekerek, asbest malzeme kullanılan binaların yıkım işleminin, özel kanunlarla tanımlanmış olduğunu, kontrolsüz yıkımlarında geriye dönüşün zor, hatta imkânsız olan riskleri ön plana çıkarabileceğini söyleyerek, ilgili makamların konuya duyarlı olması gerektiğini ve herhangi bir yıkım söz konusu olduğunda da gerekli ilginin gösterilmesi konusunda fikirlerini beyan etmişlerdi...
Bu kontrolsüz yıkımın durdurulmasının üzerinden nerdeyse 15 gün geçmemişti ki, Didim Gerçek Gazetesi'ne haber atlatmayı başarmış bir başka yerel gazete haberinden öğrendik ki (Aslında Didim Belediyesi Basın Bölümü'nün habercileri haberdar etme eksikliği!!!. Bu konuda da bir yazı yazma zamanımız geldi artık.) Vakıflar binasındaki asbestli malzemeler alınan izin doğrultusunda özel bir firma tarafından özel giysiler giyen ekiple sökülmüş.
Söküm esnasında Didim Belediyesi Zabıta ekipleri olası bir kaçak yıkım işlemine karşı bölgede nöbet tutmuş. Didim İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri güvenlik tedbiri almış... Binadan iş makinalarıyla sökülen 2.5 tonluk asbestlik malzeme de getirilen bir TIR'a yüklenerek, söküm yerinden ayrılmış...
Bu haberden de anlaşılacağı üzere, demek ki bu bina asbestli imiş ve Didim için ne kadar büyük bir risk taşıyormuş... Şayet bu bina ilk yıkım zamanında apar topar yıkılsaydı, bugün Didim'de büyük bir çevre felaketi yaşanacaktı... Hem yıkanlar açısından, hem de çevredeki yaşayanlar açısından hem de havaya karışacak olan asbestli tozlar Didim halkının sağlığını bu Koronavirüs günlerinde bir kat daha tehlikeye atacaktı... Allah'tan bu yıkım hemen durduruldu... Bunda da Didim Gerçek Gazetesi'nin büyük katkısı var, kuşkusuz… Bu hiçbir yere haber verilmeden ve önlem alınmadan yapılan yıkımı, anında haberleştirip kamuoyuyla paylaşması da ayrıyeten gurur verici bir olay… Yerel basının gücü, böyle haberlerle ortaya çıkıyor…
Gerçi bu sökümle asbest riski geçmiş midir, geçmemiş midir orası muamma, bilmiyoruz... Havada asılı kalmış partikülleri ölçen bir aletimiz yok... Ölçebilecek yetkililer de...
Ayrıca 1960'lı yıllardan asbestin yasaklandığı 2010'lu yıllara kadar yapılmış çok eski bina var Didim'de... Yeraltı kanalizasyon sistemi ve su şebeke sistemleri var... Bu önemli konuda Didim Belediyesi'nin ya da ilgili kurumların yaptığı bir araştırma var mı? Kaç tane asbestli bina hâlâ ayakta, kaç tane bina yıkılmak için sırasını beklemekte... Asbestli olduğu varsayılabilecek yıkılıp yeniden inşa edilecek binalarda asbest yıkım kurallarına uyuluyor mu? Bu konuda nasıl bir denetim mekanizması var ya da oluşturuldu mu?
Malum Didim'in su ihtiyacını karşılayan bir barajı yok. Didim kullanma suyunu açılan 32 kuyudan sağlıyor... Didim'in eski yeraltı şebekelerinde asbestli boru kullanılmış olabileceğini varsayarsak şu anda bu kuyulara yakın yerlerde yeraltında gömülü kalmış, unutulmuş, yenisi ile değiştirilmemiş, kanalizasyon veya su şebekeleri var mı? Eskimiş su boruları sağlıklı borularla değiştiriliyor mu? Tüm bu sorularımızın yanıtını Didim halkına kim verecek? Ya da bir basın açıklamasıyla verecek birileri çıkacak mı karşımıza?
Yazımın başlığında da dediğim gibi "Asbestliyiz, ama şerbetliyiz be Didim"... Hasbelkader bizlere armağan edilen yaşamları bedavadan yaşıyoruz bilesin...
Günümüzde asbestle temas riskinin en fazla olduğu iki alan, gemi sökümü ve kentsel dönüşüm kapsamında eski binaların tadilatı ve yıkım süreci... Çünki eski yapılarda o kadar çok asbestli bölümler var ki... Sök sök bitmiyor...
Ülkemizde asbest üretimi ve kullanılması, tespit edilen hastalıklar sebebiyle 31.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren bir yönetmelikle yasaklanmış.
Hemen akabinde de; 25.01.2013 tarihinde "ASBESTLE ÇALIŞMALARDA SAĞLIK VE GÜVENLİK ÖNLEMLERİ HAKKINDA YÖNETMELİK" çıkarılarak çalışanların asbest söküm, yıkım, tamir, bakım, uzaklaştırma çalışmalarında asbest tozuna maruziyetlerinin önlenmesi ve bu maruziyetten doğacak sağlık risklerinden korunması, sınır değerlerin ve diğer özel önlemlerin belirlenmesi şartlara bağlanmış...
Efendim bunca söz bolluğunun sonunda yaşadığımız bu güzel ilçe Didim’in asbestle iştigaline nihayet sıra geldi ...
15 Nisan 2020 günü gazetemize gelen ihbar sonrası "Altınkum Vakıf Tesislerinde Yıkım Başladı" haberini yaptıktan sonra Didim Belediye Başkanı'mız sayın Ahmet Deniz Atabay; gazetemizin yıkımın başladığı haberleri üzerine bu bölgedeki yıkım için kendilerine resmi bir müracaatın olmadığını belirterek, yıkım işlerinde de gerekli önlemlerin alınmasında gördükleri eksikliler üzerine zabıta marifetiyle yıkım işlemini durdurduklarını, gayri hukuki olarak başlatılan yıkımın durdurulduğunu duyurmuştu...
Ardından ertesi gün (16 Nisan) gazetemizin Konuk Yazarı Şehir Plancısı Filiz Çelik Hekimoğlu'nun konuyla ilgili makalesiyle birlikte Didim Derneği Yönetim Kurulu'nun bu yıkımla ilgili basın açıklaması dikkat çekiciydi...
Didim Derneği Yönetim Kurulu'nun yaptığı basın açıklamasında, 1960'lı yıllarda yapılan ancak günümüzde metruklaşan Vakıflar binasının döşemelerinde, yalıtım amaçlı kaplamalarında, ara duvarlarında, kaloriferler vb. yapı elemanlarında asbest maddesi kullanılmış olabileceğine dikkat çekerek, asbest malzeme kullanılan binaların yıkım işleminin, özel kanunlarla tanımlanmış olduğunu, kontrolsüz yıkımlarında geriye dönüşün zor, hatta imkânsız olan riskleri ön plana çıkarabileceğini söyleyerek, ilgili makamların konuya duyarlı olması gerektiğini ve herhangi bir yıkım söz konusu olduğunda da gerekli ilginin gösterilmesi konusunda fikirlerini beyan etmişlerdi...
Bu kontrolsüz yıkımın durdurulmasının üzerinden nerdeyse 15 gün geçmemişti ki, Didim Gerçek Gazetesi'ne haber atlatmayı başarmış bir başka yerel gazete haberinden öğrendik ki (Aslında Didim Belediyesi Basın Bölümü'nün habercileri haberdar etme eksikliği!!!. Bu konuda da bir yazı yazma zamanımız geldi artık.) Vakıflar binasındaki asbestli malzemeler alınan izin doğrultusunda özel bir firma tarafından özel giysiler giyen ekiple sökülmüş.
Söküm esnasında Didim Belediyesi Zabıta ekipleri olası bir kaçak yıkım işlemine karşı bölgede nöbet tutmuş. Didim İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri güvenlik tedbiri almış... Binadan iş makinalarıyla sökülen 2.5 tonluk asbestlik malzeme de getirilen bir TIR'a yüklenerek, söküm yerinden ayrılmış...
Bu haberden de anlaşılacağı üzere, demek ki bu bina asbestli imiş ve Didim için ne kadar büyük bir risk taşıyormuş... Şayet bu bina ilk yıkım zamanında apar topar yıkılsaydı, bugün Didim'de büyük bir çevre felaketi yaşanacaktı... Hem yıkanlar açısından, hem de çevredeki yaşayanlar açısından hem de havaya karışacak olan asbestli tozlar Didim halkının sağlığını bu Koronavirüs günlerinde bir kat daha tehlikeye atacaktı... Allah'tan bu yıkım hemen durduruldu... Bunda da Didim Gerçek Gazetesi'nin büyük katkısı var, kuşkusuz… Bu hiçbir yere haber verilmeden ve önlem alınmadan yapılan yıkımı, anında haberleştirip kamuoyuyla paylaşması da ayrıyeten gurur verici bir olay… Yerel basının gücü, böyle haberlerle ortaya çıkıyor…
Gerçi bu sökümle asbest riski geçmiş midir, geçmemiş midir orası muamma, bilmiyoruz... Havada asılı kalmış partikülleri ölçen bir aletimiz yok... Ölçebilecek yetkililer de...
Ayrıca 1960'lı yıllardan asbestin yasaklandığı 2010'lu yıllara kadar yapılmış çok eski bina var Didim'de... Yeraltı kanalizasyon sistemi ve su şebeke sistemleri var... Bu önemli konuda Didim Belediyesi'nin ya da ilgili kurumların yaptığı bir araştırma var mı? Kaç tane asbestli bina hâlâ ayakta, kaç tane bina yıkılmak için sırasını beklemekte... Asbestli olduğu varsayılabilecek yıkılıp yeniden inşa edilecek binalarda asbest yıkım kurallarına uyuluyor mu? Bu konuda nasıl bir denetim mekanizması var ya da oluşturuldu mu?
Malum Didim'in su ihtiyacını karşılayan bir barajı yok. Didim kullanma suyunu açılan 32 kuyudan sağlıyor... Didim'in eski yeraltı şebekelerinde asbestli boru kullanılmış olabileceğini varsayarsak şu anda bu kuyulara yakın yerlerde yeraltında gömülü kalmış, unutulmuş, yenisi ile değiştirilmemiş, kanalizasyon veya su şebekeleri var mı? Eskimiş su boruları sağlıklı borularla değiştiriliyor mu? Tüm bu sorularımızın yanıtını Didim halkına kim verecek? Ya da bir basın açıklamasıyla verecek birileri çıkacak mı karşımıza?
Yazımın başlığında da dediğim gibi "Asbestliyiz, ama şerbetliyiz be Didim"... Hasbelkader bizlere armağan edilen yaşamları bedavadan yaşıyoruz bilesin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)