Nasıl ki bir gazeteci, toplum yaşamını ve
olayları günü gününe ve anı
anına yaşayarak onu okuruna en kısa sürede, en az sözcükle haberini sunup,
dünyanın, ülkenin, zamanın ve insanın yaşamına ayna olup aydınlığı ve karanlığı
haber verense; Yazar da; yalnız bugünü, bu dakikayı ve bu anı değil, geçmişten
gelen, kalan kalmayan, yaşanmış yaşanmamış zaman parçalarını, anlamı, etkinliği
ve kalıcılığıyla duyurandır...
Yazar, günün içinde olduğu kadar, zamanın da derinliğindedir. O aydınlığın ve karanlığın gizlerini çözmeye çalışandır... Sadece bugün okunacak değil, yarın da okunacak, bir anlam, bir değer kazanacak tutumla, bir özenle gelecek kuşaklara kalacak yazılar yazandır da...
Yazar, aydınlığın ve karanlığın gizlerini çözmeye çalışırken dilediği yazım şeklini kullanır...
Kimi yazılarını düz, yalın ve kronolojik olarak yazar, bu tür anlatımlarıyla tarihsel geleceğe birer kaynak belge olarak sunar... Kimi yazılarını ise günlük hayatta kullanılan anlatım diliyle karikatürize ederek mizahi bir tarzda yazar...
Bu şekil yazım tarzıyla yazarın anlattıkları hem daha fazla zihinlerde kalır, hem de bu tür yazım tarzı okuyucunun daha fazla ilgisini çeker... Okuma isteği olmayan kişileri bile okumaya ve bilgilendirmeye sevk eder bu tür yazılar...
Toplumu bilgilendirme görevine bu düşünce tarzıyla soyunan yazar, "taraflı" ya da "tarafsız" özelliklerden tamamen soyuttur...
Ancak toplumların "BİZ"den ve "SİZ"den diye "ÖTEKİ"leştirilmesi sonucu, yazarın yazım tarzı kimine "taraflı", kimine de "tarafsız" gelebilir... Bu durum, farklı düşüncelerin "çelişmesi" anlamına gelir ki, bu da normal bir davranış biçimidir...
Çünkü VARLIK sürekli bir devinim halindedir... Bu, O'nun ÖZ'ünde vardır...
Bunun sonucunda sürekli kendisiyle ve başkalarıyla çelişme yaratan insanlar, bu gelişimleri sırasında hem kendisini ve düşüncelerini geliştirir, hem de toplumla bir anlamda çatışır...
Bu çelişmeler ortak bir düşüncede buluşabilir, hatta "uzlaşabilir"ler de...Kısaca birbirleriyle çelişenlerin aynı zamanda birbirleriyle çatışanlar olduğunu da unutmamak gerekir...
Peki BEN; Neden daha önceki yıllarda kaleme aldığım yukarıdaki SÖZ'cükler bütününü yeniden paylaştım biliyor musunuz... Bunu kısaca anlatayım...
Geçenlerde Didim Gerçek gazetesinde yazdığım bir yazı sonrası Facebook sosyal medyasından bir arkadaş bana şöyle bir eleştirel yorum atmış:
"Herkes siyasetçi, ilim-bilim adamı olmuş, oturmuş akıl veriyor. Oturun işinizi yapın. Doğru ve gerçekçi olun!.." ... ... "Hiçbir ülkede bizimki kadar devlete akıl veren yoktur, sanmıyorum.." demiş... Daha başka şeyler de yazmış onun diğer söylediklerini üzerime alınmadığım için onun diğer söylediklerine yanıt verme gereğini görmüyorum...
Eleştiri getiren o arkadaşa bu satırlardan kısaca yanıt vermek istiyorum müsaadenizle...
Bizlerin bugüne kadar yazdığımız yazılarımızdaki konular, tamamen tarafsız bir gözle izlenmiş, bilgi sahibi olunulmuş, akıl ve mantık süzgecinden geçirilmiş, yalnızca doğru ve gerçek fikir beyanlarımızdır...
Bizler ulusal gerçek basın camiasından geldiğimiz için (şu anda emekli olsak bile) güncel konuları aktarırken, mesleğimizin bize öğrettiği etikle olayları tarafsız gözle gözlemleyip, tarafsız sözlerle yazıya dökenleriz... Bizler, başkaları gibi ne yandaş, ne paralel, ne de iliştirilmiş gazetecilik yapanlarız...
Eleştiri yapan kişinin belirttiği gibi; Ne bir siyasetçi, ne de bir ilim-bilim adamıyız. Ancak kimseden de akıl almayan, kimseye de akıl vermeye soyunan şahsiyetlerden değiliz...
Gazetemizin adı gibi sadece doğru ve gerçek haber peşinde koşan, gerçeğe vurgun ve tutkun kişileriz biz... Bizim için önemli olan, varsa yoksa gerçek haberdir. Bizler için söylenen olumsuz her söz bizim için lafügüzaftan öte bir şey değildir...
Yazar, günün içinde olduğu kadar, zamanın da derinliğindedir. O aydınlığın ve karanlığın gizlerini çözmeye çalışandır... Sadece bugün okunacak değil, yarın da okunacak, bir anlam, bir değer kazanacak tutumla, bir özenle gelecek kuşaklara kalacak yazılar yazandır da...
Yazar, aydınlığın ve karanlığın gizlerini çözmeye çalışırken dilediği yazım şeklini kullanır...
Kimi yazılarını düz, yalın ve kronolojik olarak yazar, bu tür anlatımlarıyla tarihsel geleceğe birer kaynak belge olarak sunar... Kimi yazılarını ise günlük hayatta kullanılan anlatım diliyle karikatürize ederek mizahi bir tarzda yazar...
Bu şekil yazım tarzıyla yazarın anlattıkları hem daha fazla zihinlerde kalır, hem de bu tür yazım tarzı okuyucunun daha fazla ilgisini çeker... Okuma isteği olmayan kişileri bile okumaya ve bilgilendirmeye sevk eder bu tür yazılar...
Toplumu bilgilendirme görevine bu düşünce tarzıyla soyunan yazar, "taraflı" ya da "tarafsız" özelliklerden tamamen soyuttur...
Ancak toplumların "BİZ"den ve "SİZ"den diye "ÖTEKİ"leştirilmesi sonucu, yazarın yazım tarzı kimine "taraflı", kimine de "tarafsız" gelebilir... Bu durum, farklı düşüncelerin "çelişmesi" anlamına gelir ki, bu da normal bir davranış biçimidir...
Çünkü VARLIK sürekli bir devinim halindedir... Bu, O'nun ÖZ'ünde vardır...
Bunun sonucunda sürekli kendisiyle ve başkalarıyla çelişme yaratan insanlar, bu gelişimleri sırasında hem kendisini ve düşüncelerini geliştirir, hem de toplumla bir anlamda çatışır...
Bu çelişmeler ortak bir düşüncede buluşabilir, hatta "uzlaşabilir"ler de...Kısaca birbirleriyle çelişenlerin aynı zamanda birbirleriyle çatışanlar olduğunu da unutmamak gerekir...
Peki BEN; Neden daha önceki yıllarda kaleme aldığım yukarıdaki SÖZ'cükler bütününü yeniden paylaştım biliyor musunuz... Bunu kısaca anlatayım...
Geçenlerde Didim Gerçek gazetesinde yazdığım bir yazı sonrası Facebook sosyal medyasından bir arkadaş bana şöyle bir eleştirel yorum atmış:
"Herkes siyasetçi, ilim-bilim adamı olmuş, oturmuş akıl veriyor. Oturun işinizi yapın. Doğru ve gerçekçi olun!.." ... ... "Hiçbir ülkede bizimki kadar devlete akıl veren yoktur, sanmıyorum.." demiş... Daha başka şeyler de yazmış onun diğer söylediklerini üzerime alınmadığım için onun diğer söylediklerine yanıt verme gereğini görmüyorum...
Eleştiri getiren o arkadaşa bu satırlardan kısaca yanıt vermek istiyorum müsaadenizle...
Bizlerin bugüne kadar yazdığımız yazılarımızdaki konular, tamamen tarafsız bir gözle izlenmiş, bilgi sahibi olunulmuş, akıl ve mantık süzgecinden geçirilmiş, yalnızca doğru ve gerçek fikir beyanlarımızdır...
Bizler ulusal gerçek basın camiasından geldiğimiz için (şu anda emekli olsak bile) güncel konuları aktarırken, mesleğimizin bize öğrettiği etikle olayları tarafsız gözle gözlemleyip, tarafsız sözlerle yazıya dökenleriz... Bizler, başkaları gibi ne yandaş, ne paralel, ne de iliştirilmiş gazetecilik yapanlarız...
Eleştiri yapan kişinin belirttiği gibi; Ne bir siyasetçi, ne de bir ilim-bilim adamıyız. Ancak kimseden de akıl almayan, kimseye de akıl vermeye soyunan şahsiyetlerden değiliz...
Gazetemizin adı gibi sadece doğru ve gerçek haber peşinde koşan, gerçeğe vurgun ve tutkun kişileriz biz... Bizim için önemli olan, varsa yoksa gerçek haberdir. Bizler için söylenen olumsuz her söz bizim için lafügüzaftan öte bir şey değildir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)