"... İyiliği gösteriş için, dostlarını çıkarları için, SEVGİ'yi hevesleri için ve zamanı da sadece kendi mutlulukları için kullananlar bilsin ki; Tanrı gizlenen niyetleri de, yürekleri de çok iyi bilir.
"... İyiliği gösteriş için, dostlarını çıkarları için, SEVGİ'yi hevesleri için ve zamanı da sadece kendi mutlulukları için kullananlar bilsin ki; Tanrı gizlenen niyetleri de, yürekleri de çok iyi bilir.
Zaman zaman ailem ve bir çok kadim dostum bana şu soruları soruyor: “Artık şiirlerini ve yazılarını bir yerde toplamanın ya da yayınlamanın zamanı gelmedi mi? Bir çok dostun ve arkadaşların yazılarını ve şiirlerini kitap olarak yayınladılar, sen ne zaman yayınlamayı düşünüyorsun ve bla bla bla, bla bla bla, bla bla bla…”
Ben yazmaya başladığım günden bugüne kadar o kadar çok dağıldım ve dağıttım ki yazılarımı ve şiirlerimi… Onları ileride bir kitap haline getirmeyi düşünmediğim için olacak ki hiçbirini biriktirme gereğini de duymadım… Artık şu saatten sonra, bir araya getirmek istesem de toplayamam ki onlarca yazdığımı…
Onlar, o yazılanlar .. artık onlara ihtiyacı olanların oldu…
Şilili ünlü şair Pablo Neruda'nın yaşamından hayâli bir kesitin anlatıldığı 1994 yapımı "Postacı" (Il Postino) filmini izleyenler şu sahneyi çok iyi hatırlarlar belki… Postacı Mario, Pablo Neruda’ya der ki o sahnede; "Şiir, yazanın değil, ona ihtiyacı olanındır…"
Evet, ben de yıllardır yazılar ve şiirler yazdım ve paylaştım pek çoğunu pek çok yerde… İhtiyacı olana gitti o an çoğunluğu… Sanal âlemde bambaşka adlarla yine bana döndü çoğunluğu…
O yazılanlara ihtiyacı olanlar, alacağını almışlar mıdır, almaya devam ediyorlar mıdır bilmiyorum… Varsın alsınlar, ya da almasınlar… Onların her biri benim olmaktan çıktılar, her biri benim değiller ki artık…
Bundan sonra yazacaklarıma da kocayürek mahlasımı yazsam ne olur, yazmasam ne olur?.. Sonuçta onlar da benim olmayacak, ona ihtiyacı olanların olacaktır… Varsın oluversinler…
Bu kubbede hoş bir sadâ, hoş bir iz, yüreklerde hoş bir his bırakabilmişsem ne mutlu bana … O kocayüreği konuşturdukları için çok teşekkür ediyorum hepsine…
Neyse işte, bunları yazıp bir nebze de olsa kendimi rahatlatmak istedim sanırım…
Kafanızı şişirdim ise affola… Saatler, günler, haftalar, aylar ve yıllar hayrola… 🙂
Yeni delikanlılığa adım attığım 70’li yılların ikinci yarısında Beyoğlu’na çıkar ya Çiçek Pasajı’nda ya da pasajın biraz ilerisindeki “Bacanak”ta buz gibi Arjantin’leri kafaya diker eve öyle dönüp gelirdim…
Tabii ki ilk içtimayı kapıda anneme verirdim…
- Sen yine bira mı içtin?
- Evet anne…
- Bok da içseydin…
Şimdi şimdi anlıyorum rahmetli annemin neden öyle dediğini… Demek ki kadının bir bildiği varmış… Şimdilerde ise süperleri bile varmış ... 😃
Arkadaş, Makbule eve geldi geleli, hep aynı şey oluyor... Ne doğru dürüst TV, ne film, ne dizi seyredebiliyorum...
Filmimi ya da dizimi indirmişim, koltukta yerimi hazırlamışım, yanıma çerezimi, içeceğimi almışım... Ayaklarımı bir güzel uzatmışım...
Pat Makbule, oturduğu yerden kalkıp kucağıma gelip, tünüyor...
Oh ne güzel şimdi ikimiz birlikte film seyredeceğiz derken Makbule anında "mırrr"lamaya geçiyor... O "mırrrr"ladıkça benim içimdeki "Ommm" sesi devreye giriyor, yavaş yavaş gözler kapanıyor, sonra Makbule ile astrala çıkıveriyoruz...
Bugün de öyle oldu... 43 dakikalık "The Blacklist Sezon 4 Bölüm 13"ü saat 13.00'de seyretmek için koltuğun karşısına geçtim... O da ne? Bir uyandım saat ertesi gün 02.00 olmuş, bizim "Bölüm 13" hâlâ devam ediyor...
Benim Dark HD Player'ın özelliği, şayet ayar yapmazsan, seyrettiğin film bitse bile, dön başa dön başa yapıyor...
Ara ara astraldan dünyaya düşerken gözlerimi açıyorum, bölümün bir kısmını seyrediyorum, gözlerimin açıldığını ve kıpırdandığımı hisseden Makbule başlıyor "MIRRRR"lamaya... Hayda hop ben yine çıkıyorum astralime...
Az önce de o kadar saat sanki hiç uyumamışız gibi, beni yatak odasının kapısına kadar götürdü, "Hadi yatalım" dercesine...
"Kızım o kadar saat zaten uyuduk, uykumuzu aldık, bu saatten sonra ne uykusu" dedim... Yüzüme anlıyormuş gibi bakarak, "Hayır, illa ki yatalım" dedi... Bu kız uyumaya doymuyor ki...
İşi gücü beni uyutmak, uyutmak, uyutmak... Bu satırları yazarken bile rahat vermiyor, klavyeyi birlikte kullanıyoruz...
kulitü4ır95rkuzujzç .jbz82dorx (Bu satırları o yazdı, ben yazmadım)
Hadi en iyisi ben yine Makbule'yi dinleyeyim, gidelim yatalım, artık ne kadar uyuyabilirsek birlikte... Gerçi ben uyuyamasam bile o şimdi beni çabucacık astralime çıkartıverir mırrrrlamasıyla...
Biz hep birlikte yatıyoruz cümbür cemaat anacığım, sabahlayacak olanlara da iyi sabahlamalar ... 😃
Benim film merakımı tanıyan herkes bilir... Artık sayısını unuttum, terrabyte'lar dolusu film, dizi ve belgesel arşivim var, büyük çoğunluğunu seyretmişimdir, az bir kısmını da bir gün seyrederim diye CD'lerde DVD'lerde saklamışımdır hep... Hollywood, Bollywood derken filmlerdeki hayatlar gibi hayatları yaşayıp gidiyoruz sanki hepimiz bir şekilde...
Dün akşam Oscar törenini canlı izlerken şunu farkettim ki artık her paylaşım evrensellik ötesi... Sanat ve sanatçılar bizlere insan olmanın evrensel değerlerini anlatmak için varlar... Sevginin birleştirici gücünü anlatıyorlar eserlerinde... O ünlü sanatçıların hepsi evimizin ağabeysi, kızkardeşi, teyzesi, halası, annesi ve babası gibiler... Onları canlandırdıkları karakterlerle birlikte kendi gerçek kimliklerini de gerçekten çok seviyorum ben...
Bugüne kadar ödül kazananların yaptıkları konuşmaları izlediğimde de bu dünyada bizler gibi kişi ve grupların sevgi ve barışın tüm dünyada etkin olması için çaba sarfettiklerini görünce büyük mutluluk duyuyorum...
Demek ki bu dünyanın tüm kötülüklerine rağmen (!!!) büyük bir elit grup ve yürekleri sevgi dolu insanlar topluluğu hâlâ varlar ve yaşıyorlar ve özgürce konuşup kendi ülke yönetimlerini bile rahatça eleştirebiliyorlar...
Tüm dünya halkının özgürce düşüncelerini ifade edebileceği, sevginin tüm dünyayı kuşattığı huzur ve güvenli yaşam gelecek kuşaklara da nasip olur umarım...
Buna insanlık olarak çok ihtiyacımız var gerçekten...
Birden doğruldum... Gözlerimi açtım... Oturduğum koltukta biraz şekerleme yapmışım... Benim kuyruklu güzel kızım Makbule, kulağımın dibinde miyavlayıp gördüğüm rüyadan beni uyandırmaya çalışıyormuş meğersem... Bir daha bu kadar dikkatli fotoğraflara bakmayacağım, rahatladım yahu... 😃