Evde öylece oturup eski günlerdeki gibi gelmeni bekliyorum...
Özledim kokunu, özledim rengini, özledim sessizliğini, nerdesin?
Özledim kokunu, özledim rengini, özledim sessizliğini, nerdesin?
İçimde yanan kor ateşle sevdalandım... Evden bir solukta çıktım...
Dar sokaklar içinden geçen yokuşu da...
Yokuş başı soluklandım...
Beyazlara bürünmüş o yollar bugün de sensizdi...
İçinden geçen banliyö trenleriyle kendimi sana attım, hasretinle...
Sana ulaşmaktı niyetim...
"Kar yağarken" oyununu izliyordum, yaz ayı banklarında oturduğum Sultanahmet'inde...
Parıltılı ışıkları ve sözcükleri yoktu o gecelerin...
Sadece senin hayalin vardı dört kubbede...
Elimde gündüz feneri, seni arar halimle, buldum kendimi Eminönü'nde...
Bugün o geldiğin günlerdeki gibi, köprü üzerinde salaş bir balıkçı lokantasında öğlen vakti, martılarla üleştim yarım ekmek arası soğanlı balığımı... Ve daldım sensizliğin hayaline...
Senin geldiğin gün yolcu motorları bile hareket etmemişti yerinden...
Götürmüyordu Boğaziçi sevdalılarını, uzaklara...
Hani bilirsin Mısır Çarşısı'yla Çiçek Pazarı'nın Yenicamii'yle kesiştiği meydanı... Orada aradım seni kuşların kanat sesleri arasında... Yoktun... O bembeyaz örtü üzerine attığım yemlerle beslenen güvercinler sordu seni bana... İçim burkuldu, sessiz kalıp soluksuzlaştım... Ağzımdan soluklanmaya benzer birkaç kelime anca çıkabildi...
"Gelebilir, yoldadır" diyebildiğim...
Oysa hissediyordum, belki de artık hiç gelmeyecektin...
Sahile vurdum kendimi... Hani o seni doyasıya soluduğum Haliç kıyılarına... O ağaçlar ve kayıkçı motorları karşıladı beni... Sessizce giderken bıraktığın o minik ıhlamur ağacı vardı ya, o da büyüdü biliyor musun?.. O kenardaki buz tutan zakkumlar bile tomurcuklandı... Bahar'ın ılığını hevesle beklemekteler... Az ilerde balıkçı çayhanesinde yudumlarken demli tavşankanı çayı, gözlerim karşı kıyıdaki damlar üzerindeydi...
Bir çiçek gibiydi o zamanki halin...
Dam üzerlerini gelin başı gibi süslemiştin...
Demli çay midemi ağrıtırken, yürümeye başladım köprü üzerinde... Tam ortasındayım yolun... Durup solunlandım... O gün yürütmüyordu ayazın... O gün yürütmüyordu tipi halin... Nevaleyi düzememişti oltacılar... Bugün her iki yanında akşam nevalesini çıkartmak üzre mesailerini almışlar oltacılar... Yerlerde balık tepsileri, içlerinde kıraça, izmarit ve sinaritler, gözlerimi kaçırdım hepsinin gözlerinden...
Havayı solumak onlar için bir ölüm, benim için yaşamdı...
Ne var ki soluklayamamak vardı seni... Özlemim ise sanaydı...
Karaköy'den Tünel'e çıkıp Galatasaray Meydanı'na geldiğimde yine iki emektar tramvay selamladı beni... O günkü ıssızlığına karşın bugün meydan çok kalabalıktı...
Bulutlara soruyorum şimdi seni... Neredesin ey beyazlık tanrıçası...
Bir gemiye mi yükledin yoksa sevdanı... Yoksa bir martının kanadına mı...
Gel gel artık beyaz tanrıçam..
Sana karasevdalanan yüreğimi beyazınla beyazlat artık...
Fotoğraflar: Nuri Bilge Ceylan
Metin: Ertan Yurderi
Çok beğendim. Fotoğraflarla yazınız o kadar güzel gitmiş ki... Yüreğinize, emeğinize sağlık.
YanıtlaSilNot: Demli çay benim de midemi ağrıtır hep... =]