17 Mart 2007 Cumartesi
"Yeşil Sinek" Şifası (Maggot Terapi)
"Sülüklerin Efendisi" olur da, "Sineklerin Efendisi" olmaz mı? O da varmış meğersem... Dün gece internet denilen deryaya dalınca, onu da buldum... Zaten o deryanın içinde yok yok... Ne ararsanız onu bulabilmeniz her an mümkün...
Gerçi dün kulağıma vızıldayan pardon fısıldayan bir tıp üstadı dostumuz bana "Maggot Terapi" ile de ilgilenmemi salık vermişti... Eh ben de bu dostumun ricasını kırarmıyım hiç... Kırmadım elbette... Ancak ilk kez duyduğum bir terapi yöntemi olduğu için hemen araştırmaya koyuldum... Çünki bu ilginç konuda gerçekten hiç bilgim yoktu...
Türkiye'de pek fazla bilinmeyen bir yöntemmiş bu "Maggot Terapi"... Sadece 2005 senelerinde birkaç gün Türkiye'nin gündemini işgal etmiş ve öylece de kalmış... O tarihten sonra neler olmuş, neler bitmiş orasını bilemem ama, araştırmalarımdan elde ettiğim bilgiye göre bu yöntemin epey ilginç olduğu muhakkak... "Maggot Terapi" denilen şeyin, hani şu bildiğimiz yeşil sinek yumurtalarının, derin yaraları cerrahi müdahaleye gerek duymadan temizleyerek iyileştiren bir yöntem olduğunu söyleyebilirim...
Bu yöntemde; Ortalama 100-200 yeşil sinek larvasının üzerine konuldugu derin yaralar, 1-4 gün içerisinde larvalar tarafindan temizleniyormuş. Yara üstüne 2-3 milimetreyken konulan bu larvalardan her birinin antibiyotik salgıladığı ve 25 miligram ölü dokuyu yiyerek, 1 gün içerisinde 1 santimetreye ulaştığı gözleniyormuş... Larvaların, antibiyotiğin dışında başka bir sıvı da (Allantoin/Urea) salgılayarak, yaranın kapanmasına yardımcı oluyormuş...
Bu tedavi yöntemini Türkiye'ye taşıyan Uluslararası Biyoterapi Derneği Genel Başkanı ve Israil Hebrew Üniversitesi Hadassah Tıp Fakültesi Parazitoloji Ana Bilim Dalı Ögretim Üyesi Prof. Dr. Kosta Y. Mumcuoglu'ymuş...
Mumcuoğlu'dan öğrendiğimize göre; Maggot Terapi adı verilen bu yöntem ilk kez 16. yüzyılda uygulanmaya başlamış... Daha sonra uzun yıllar ara verilen bu yöntem, 1990 yılından itibaren tekrar hayata geçirilmiş... Şu an başta ABD, Ingiltere, Almanya ve Israil olmak üzere 20 ülkede uygulanıyormuş...
ABD Sağlık Bakanlığı bu yöntemi 2003 yılında kabul etmiş. Bu yöntem Türkiye'de ilk kez Gülhane Askeri Tip Akademisi'nde (GATA) uygulamaya başlanmış... .
Aslında "Lucilia Sericata" denilen ve halk arasında da "Yeşil Sinek" olarak bilinen sinek larvalarının mayın patlaması ve bombalama olayları sonrasında oluşan derin yaralar başta olmak üzere her türlü yaranın bu yöntemle tedavi edilebileceğini söyleyen Prof. Dr. Mumcuoğlu, özel laboratuvarlarda "Yeşil Sinek larvası" ürettiklerini belirterek, “Öncelikle ürettiğimiz larvaları sterilize ediyoruz. İstediğimiz miktarda, ortalama 100-200 larvayı yaranın üstüne koyuyoruz. Larvalar yara üzerinde antibiyotik üreterek, ölü hücreleri yiyor ve başka bir madde salgılayarak, yaranın kapanmasına yardımcı oluyor. Yaşayan sağlam dokuya asla zarar vermiyorlar. Bu yöntemin başarı oranı, yüzde 80. 1-4 gün içerisinde yaralar temizlenmiş oluyor. Daha sonra pansuman yapıyoruz. Yaranın tamamen iyileşip kapanması için zaman gerekiyor. Diyabet hastalarında, yatalak hastalarda, hemen hemen her türlü yaralanmalarda bu yöntemi uyguluyoruz” açıklamasında bulunmuş...
Bu arada bal arılarının da zehirlerindeki değişik bir maddenin ağrılı hastalıklara iyi geldiğinin görüldüğünü ve arı zehrinin antibiyotik olarak kullanıldığını, bu yöntemin canlı arının ağrılı bölgeyi sokması ve zehrini akıtmasıyla bazı ağrıların tedavisinin mümkün olabileceğini Mumcuoğlu'nun açıklamalarından öğrendim...
Evet eski insanlar, modern tıp gelişene kadar şifayı hep doğadan aramışlar yıllar boyu. Bu şifacılar ya bir sülük olmuş, ya da bir sinek olmuş ya da bir ot olmuş, ya da bir arı... Bu ne fark eder... Sonuçta bir inanç meselesi bu. İnsanlar çaresiz kalınca, hep doğaya koşmuşlar dertlerine derman bulabilmek için...
Bir yanda doğuda binlerce yıldır uygulanan alternatif tıp yöntemleri, öte yanda yüksek teknoloji ile donatılmış modern tıp!
Günümüzde modern tıpla alternatif tıp arasında bir mücadele görülmekte her yerde. Modern tıpla uğraşan ve pozitif bilimi savunan uzmanlar, alternatif tedavilerde sağlanan başarıları, bu tür tedavilerin bilimsel temellere dayanmadığını söyleyerek küçümsemektedirler.
Eğer sorun sadece bilimsel kanıt yetersizliği ise, alternatif tedavi metodlarını kendi haline bırakmak yerine, neden üniversite ve hastahanelerde bu metodların doğruluğunu araştırmazlar bilemiyorum...
Elbet ki sorunun sadece bu olduğunu düşünmüyorum... Sorun sanırım, "pazar sorunu"dur. Çünkü bugün dünyada alternatif tedavi metodlarına harcanan para milyarlarca doları bulmaktadır. Dolayısıyla konuyu sadece "bilimsel kaygılara" dayandırmak insana pek inandırıcı gelmiyor doğrusu!
Asıl önemli olan insanın sağlığına kavuşturulması değil midir? Tedavisi mümkün olmayan bir hastalığa çözüm sunabilmek, "hekimlik andının" gereğidir. Dolayısı ile alternatif tedavi metodlarıyla insanlara yeni umutlar sunmak gerekmez mi?
Modern tıpla uğraşan uzmanlar, alternatif tıpla uğraşan uzmanları bir tehdit unsuru olarak görmek yerine, neden onlarla el ele verip birlikte çalışmazlar?
Her alanda olduğu gibi bu alanda da artık bir uzlaşmaya gerek olduğunu düşünüyorum... Alternatif tıbbı önemsemek, etkinliğini kabullenmek ille de yanlış mı olur?
Eğer modern tıp, alternatif tıbba gerekli anlayışı ve hoşgörüyü gösterirse ve birlikte çalışabilirlerse, bu hem modern tıpçının, hem alternatif tıpçının, en önemlisi "insanın" yararına olacağını düşünüyorum...
Efendiler, efendilerimiz, kafalarını gömdükleri kumdan kafalarını biraz dışarı çıkarabilmeyi becerebilirlerse, insan sağlığı konusuna da el atarlar... Yoksa millet şifayı ottan, kuştan, sülükten, sinekten arar halde kalacaklar, kendilerine yeni yeni yöntemler bulacaklardır...
Ertan Yurderi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Gerçekten çok faydalı bir tedavi yöntemi. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde kronik yaraların sağaltımında kullanılmaktadır.
YanıtlaSil