2 Mart 2007 Cuma
"Ben Bağımlı Olmayacağım..."
"Üç kadehten fazla içip de sarhoş olmadığını ileri süren herkes sarhoştur. - Epiktetos
Yukarıya yerleştirdiğim tüm fotoğraflara dikkatli bakınız lütfen...
Gözlerindeki cingözlülüğü, cesareti ve özgüveni hissedebiliyor musunuz hepsinin? Hani derler ya "Ağaç yaşken eğilir" diye... İşte size körpe körpe dimağlar. O şeker mi şeker suratlarıyla bizlere "Ben bağımlı olmayacağım" mesajını veriyorlar hepsi...
İyi güzel diyorlar da... Sağlığımızı etkileyen, bağımlılık yapan maddeler olarak gösterilen sigara, içki ve uyuşturucu madde kullanımını ortadan kaldırmak için birey olarak ne yapıyoruz? Nasıl bilinçlendiriyoruz genç kuşakların beyinlerini...
Bugüne kadar her türlü basın-yayın kuruluşlarınca yapılan yayınlarla bağımlılık haline gelen sigara, içki ve uyuşturucu madde kullanımıyla ilgili birçok açıklayıcı programlar yapıldı, yapılıyor... Konferanslar düzenlendi... Sonuç... Sonuç yine bir "hiç" olmakta... Günümüzde, yaşam şartlarının süratli değişmesi ve hayatın zorlaşması insanların daha sık bağımlılık yapan maddeler kullanımına yol açmakta...
"İçki"yi öz olarak ele alacak olursak, insan sinir sistemini etkileyerek, davranışlar üzerinde normal irade ve düşünce kontrolünü kaldıran ve genellikle kişiyi toplumdan uzaklaştıran etmen olarak kabul edebiliriz... Bu arada yine "içki" deyince aklımıza yalnız alkollü olanları gelmesin hemen. Sigara, uyuşturucu ve keyif veren maddeler de içki grubuna girerler ki, her birinin bir diğerinden farkı olmadığı gibi, insan bedeni ve ruhsal yapısı üzerindeki yıkımları da farklıdır...
Gerek sindirim yoluyla, gerekse de solunum yolu ile alınan bağımlılık yapan maddeler kana karışarak otonom sinir sistemini etkilemekte, bu sinirlerin bağlı bulunduğu beyin ve beyinciği uyuşturmakta ve sonuçta da kişinin bedensel davranışlarını etkilemekte kalmayıp, gerek aile içi, gerekse toplumda kanayan yaralara yol açmaktadır...
İnsanlık tarihini ve toplum yaşantımızı incelersek, bu tatlı gibi görünen, çekici, sinsi tehlike için mücadeleler verilmiş, bunun için toplumsal örgütler kurulmuştur. Ülkemizdeki bu örgütlü topluluğun adı "Türkiye Yeşilay Cemiyeti"dir...
Yıl 1920, 5 Mart günü...
Birinci Dünya Savaşı sonunda, bütün yurdun işgal edilmiş olmasına rağmen, milletimizde istiklal ve mücadele azminin sönmediğini gören düşmanlar; top ve tüfekle yenemediği Türk varlığını içten çökertmek için alkol ve uyuşturucu maddelere başvurmuştu.
Limanlarımıza uğrayan düşman gemileri, beraberinde getirdiği yığın yığın içkileri indiriyor ve bunları el altından halkımıza ve bilhassa yurt savunmasının en önemli unsuru olan gençlerimize ulaştırıyordu.
Kısa zamanda içki ve uyuşturucu madde alışkanlığı bir salgın halini almaya yüz tutmuştu. İşte bu faciayı görüp, işin önemini kavrayan vatansever aydınlar (Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Bey ve arkadaşları) Şeyh’ül-İslam Haydarizâde İbrahim Efendi’nin teşvik ve himayesinde halkı ve gençliği uyarmak ve bu yolda mücadele etmek için merkezi İstanbul’da olmak üzere “Hilâl-i Ahdar” adıyla cemiyetin temellerini attılar. Daha sonraları, cemiyet ilk önce “Yeşil Hilal” ve sonra da “Yeşilay” isimlerini kullanmıştır. Cemiyetin şimdiki yasal adı ise “Türkiye Yeşilay Cemiyeti” olmuştur.
Yeşilay, sigara, alkollü içki ve diğer uyuşturucu alışkanlıkları ile mücadele veren ve bütün zararlı alışkanlıklardan halkımızın ve bilhassa gençlerimizin korunması için çalışmalar yapan yani kamuya hizmet veren, bu sebeple de 19 Eylül 1934'te “Kamuya Yararlı Cemiyetler” arasında yer alan bir kurumdur.
Ülkemizde her yıl 1-7 Mart günleri Yeşilay Haftası olarak kutlanır...
Bu hafta boyunca; Ülkemizde ahlaki ve kültürel bir kalkınma atmosferi içerisinde; içki ve uyuşturucu maddelerin -sigara dahil- tüketimini, devlet organları ile de iş ve gönül birliği yaparak, en aza indirmek ve sağlıklı bir neslin ve toplumun oluşmasına zemin hazırlamak için çeşitli konferanslar, Radyo-Televizyon konuşmaları, geziler, sergiler, kurs ve seminerler düzenler. Kitap,dergi ve makaleler yayınlar. Kültür ve sanat çalışmaları yapar. Alkol ve uyuşturucu düşkünlerinin tedavisinde yol gösterir, yardımcı olur. Okul ve kurumlarda yapılacak çalışmaların döküman, video cd, video kaset, afiş ve pankart ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. Alkollü içki ve uyuşturucu maddelerin zararlarına karşı mücadele yolunda gerekli karar ve tedbirlerin alınmasını temin için hükümet ve yetkili mercîler nezdinde teşebbüslerde bulunur.
Tüm bu çalışmalar yapılıyor yapılmasına da, ülkede neredeyse her sokak başında semt birahanelerinin sayısı artıyor, okul önlerinde uyuşturucu tacirleri kol geziyor, eğlence yerlerinde genç kızlarımız, erkek çocuklarımız uyuşturucuya alıştırılıyorlar... Binbir yerde binbir rezalet kol geziyor anlayacağınız...
Tabii ki her şey eğitimden geçiyor. Boşuna dememişler "Ağaç yaşken eğilir" diye... Okullarda bu haftanın önemine binaen bir çok konuşmalar yapılacak. Genç beyinlere bunlar aktarılacak... Aktarılmasına da... Bu bir çözüm mü bu acaba...
Çocuk okuldan çıkıp eve döndüğünde, ya babası eve içkili gelecek, ya da annesi veya ablası veya ağabeysini evde sigara içerken bulacak o minik yürekler...
"Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" demeyecek mi o minikler...
Şu an içinde bulunduğumuz şartlar, tıpkı Birinci Dünya Savaşı sonrası gibi... Bütün yurt emperyalist sermayeyle işgal edilmiş, ülkeyi top ve tüfekle yenemeyen bu sermaye ve yandaşları, Türk varlığını ve kimliğini içten ve dıştan çöküntüye uğratmak için genç beyinleri, genç ulusu yeniden zehirlemeye devam etmekteler...
Uyanmanın vakti geldi de geçiyor dostlar...
Bu ülkeye bir Atatürk ve bir Mazhar Osman daha gelmesini beklemek de olmaz ki!!!
Hepimiz birer Atatürk, birer Mazhar Osman olmalıyız ve bu güçle elimizden geldiğince savaşmalıyız...
Çünkü bu genç ve minik yürekler, bizim geleceğimiz... Bunu hiç unutmamalıyız... Bu bize somurtarak bakan yüzlerindeki ifadeyi ise değiştirip, onları güldürmeliyiz...
Ertan Yurderi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)