Didim'de sabah yürüyüşlerinin en ideal saatleri TAN vakti
zamanı oluyor yaz aylarında... Sabahın serinliğini de katınca yanınıza, yürüyüş mesafenizi uzatmak için elinizden geleni yapıyorsunuz... İlk önceleri birkaç kilometre ile başlayan sabah
turlarımız, artık çift
haneli rakamlara çıktı...
10, 12, 14 km. yol yapmaya başladık vücut
alıştıkça...
Bu yaklaşık 2.5-3 saatimizi alıyor... Yürüdükçe yürüyeceğimiz geliyor o muhteşem sabah
serinliği saatlerinde...
Didim turumuza o saatlerde kuş cıvıltıları ve kümes hayvanlarının sesleri de eşlik ediyor... Envayi türden kuşların ötüşleri bize derin bir huzur veriyor... Hele ki sokak aralarında belirli yerlerde beslenen kümes hayvanlarının çıkardığı sesler bize köy yollarında yürüyormuşcasına da zevk veriyor...
Bazı zaman sokakları mesken tutmuş kocamış köpekler, bilge bakışlarıyla ve sempatiklikleriyle kendi belirlediği mıntıkasının sonuna dek eşlik ediyorlar bizim yanımızda... Artık her gün onlarla karşılaşa karşılaşa "tanış" haline geldik... Bizleri uzaktan görür görmez, hemen yanımıza koşup geliyorlar, hem kendilerini sevdiriyorlar, hem de bize eşlik ediyorlar...
Öyle yollardan yürüyoruz ki bazen, 10, 15, 20 dakika yürüdüğümüz halde bir tek Allah'ın kuluyla karşı karşıya gelmiyoruz... Ne bir araba, ne bir insan... Tabiatın kendi sessizliğiyle başbaşa kalıyoruz bazen konuşmayarak da... Sabah esintisi bazen kuzeyden oluyor, bazen güneyden... Bazen kıble, bazen keşişlemeden...
Geçenlerde Yeşilkent tarafına doğru yürürken, keçi ve koyun sürülerinin uzaktan çan sesleriyle birlikte yavrularının melemelerine de denk gelince, kendimizi çok şanslı hissettik... Mis gibi hava, bol güneş, muhteşem manzara, sabah çiğ'i yemiş kır çiçeklerinin mis gibi kokusu... Bizi aldı, bambaşka yerlere doğru götürüverdi birden...
Ancak öyle bir AN'a denk geldik ki, eşimle birlikte ikimizin de ağzından aynı sözler dökülüverdi birden: "Aman Tanrım bunlar da ne?" diyerek... İşte tam o AN, tüm bu güzellikler gözümüzden siliniverdi birden...
Her yer "maske tarlası" gibiydi... Yolların kenarları, umarsızca atılmış cam şişe ve plastik su petleriyle doluydu... İnşaat molozlarının o yollarda ne işi vardı? İnşaat molozlarının yanında kullanılmış ev eşyalarının, tencere ve kırılmış tabakların ne işi vardı?
Bir taraf "maske tarlası", bir taraf "moloz tarlası", bir taraf "atık ev eşyası tarlası"... Sigara izmariti öbeklerinden hiç bahsetmeyeceğim... Onlar Didim içinde her yeri yeterince işgal ediyor zaten...
Çok affedersiniz bazı yerlerde ise kullanılmış çocuk bezlerine ve kadın ped'lerine rastgelince de, artık belirlediğimiz o güzergahtan yürümeme kararı aldık...
" .. Ya bizim millet ne menem bir millettir ki, tüm pisliğini evinden dışarı atmakta bir sakınca görmüyor?.." Kendi evi pırıl pırıl olsun. Ama ya sokaklar, caddeler, boş araziler, tarlalar... Oraları düşünen yok... Oradaki canlıları düşünen yok... Kendi evi, kendi yaşam alanı temiz olsun, gerisini boş veriyor... Bir de bu insanlar, temizlik konusunda "mangalda kül bırakmayan" konuşmalar yaparlar zaman zaman... "Temizliğin imandan geldiğinden" falan dem vururlar ya hani...
Nerede bunlarda o "iman", nerede onlarda bu "izan", nerede onlarda bu "ahlak", nerede onlarda bu "çevre sorumluluğu”... Başka canlılara "yaşam hakkı" nerede? Yaşadıkları "in"leri temiz olsun yeter bu "mağara kaçkınları"nın...
Nasıl ki "maske takmayanlar"a uygulanan cezalar varsa, "maskesini yere atanlara da" ceza uygulansın bence... Boş arazilere moloz dökenlere ve çöp atanlara da aynı cezalar uygulansın... Yerlere balgam tükürenlere de, sigara izmaritini atanlara da bu cezalar uygulansın... Öyle birkaç yüz lirayla falan da kurtulamasınlar... Sıfır sayıları çoklu rakamlarla cezalar kesilsin ki bu "mağara kaçkınları"na, akılları başlarına gelsin... Bir daha yapma cesaretini görmesinler kendilerinde...
Bu "temizliğin imandan geldiğinden" dem vurup tüm bu pisliğini dışarıya saçan güruh bunu çok iyi bilsin ki; Bir insanın evinin içi ne kadar temizse, yaşadığı ilçenin ve çevresinin de aynı temizlikte olması gerekir...
Şimdi gidin canım kıyılarımıza ve koylarımıza... Kumların içine gömülmüş sigara izmaritlerine, gazoz ve bira şişesi kapaklarına, naylon torbalara, meyve kabuk ve çekirdeklerine, hatta çocuk bezlerini bile kumların içine gömülmüş bir vaziyette bulacağınıza eminim... Çöpe atmak yerine kuma gömmek onlara daha kolay geliyor herhalde...
Kendi evlerinde değiller ya, sağa sola konulmuş çöp tenekelerine gidip atmaya çok üşeniyorlar ya, ellerine ne geçtiyse sağa sola bırakıp bırakıp evlerine dönüyorlar bu "temizlik imandan gelir" sözünü bilip de uygulamayanlar...
Ve ben de bir kez daha soruyorum böyle davranan o güruhun insanlarına: "Temizlik imandan gelir, bu Didim'e ne zaman gelir?.. Gelince size de uğrar mı?"
Didim turumuza o saatlerde kuş cıvıltıları ve kümes hayvanlarının sesleri de eşlik ediyor... Envayi türden kuşların ötüşleri bize derin bir huzur veriyor... Hele ki sokak aralarında belirli yerlerde beslenen kümes hayvanlarının çıkardığı sesler bize köy yollarında yürüyormuşcasına da zevk veriyor...
Bazı zaman sokakları mesken tutmuş kocamış köpekler, bilge bakışlarıyla ve sempatiklikleriyle kendi belirlediği mıntıkasının sonuna dek eşlik ediyorlar bizim yanımızda... Artık her gün onlarla karşılaşa karşılaşa "tanış" haline geldik... Bizleri uzaktan görür görmez, hemen yanımıza koşup geliyorlar, hem kendilerini sevdiriyorlar, hem de bize eşlik ediyorlar...
Öyle yollardan yürüyoruz ki bazen, 10, 15, 20 dakika yürüdüğümüz halde bir tek Allah'ın kuluyla karşı karşıya gelmiyoruz... Ne bir araba, ne bir insan... Tabiatın kendi sessizliğiyle başbaşa kalıyoruz bazen konuşmayarak da... Sabah esintisi bazen kuzeyden oluyor, bazen güneyden... Bazen kıble, bazen keşişlemeden...
Geçenlerde Yeşilkent tarafına doğru yürürken, keçi ve koyun sürülerinin uzaktan çan sesleriyle birlikte yavrularının melemelerine de denk gelince, kendimizi çok şanslı hissettik... Mis gibi hava, bol güneş, muhteşem manzara, sabah çiğ'i yemiş kır çiçeklerinin mis gibi kokusu... Bizi aldı, bambaşka yerlere doğru götürüverdi birden...
Ancak öyle bir AN'a denk geldik ki, eşimle birlikte ikimizin de ağzından aynı sözler dökülüverdi birden: "Aman Tanrım bunlar da ne?" diyerek... İşte tam o AN, tüm bu güzellikler gözümüzden siliniverdi birden...
Her yer "maske tarlası" gibiydi... Yolların kenarları, umarsızca atılmış cam şişe ve plastik su petleriyle doluydu... İnşaat molozlarının o yollarda ne işi vardı? İnşaat molozlarının yanında kullanılmış ev eşyalarının, tencere ve kırılmış tabakların ne işi vardı?
Bir taraf "maske tarlası", bir taraf "moloz tarlası", bir taraf "atık ev eşyası tarlası"... Sigara izmariti öbeklerinden hiç bahsetmeyeceğim... Onlar Didim içinde her yeri yeterince işgal ediyor zaten...
Çok affedersiniz bazı yerlerde ise kullanılmış çocuk bezlerine ve kadın ped'lerine rastgelince de, artık belirlediğimiz o güzergahtan yürümeme kararı aldık...
" .. Ya bizim millet ne menem bir millettir ki, tüm pisliğini evinden dışarı atmakta bir sakınca görmüyor?.." Kendi evi pırıl pırıl olsun. Ama ya sokaklar, caddeler, boş araziler, tarlalar... Oraları düşünen yok... Oradaki canlıları düşünen yok... Kendi evi, kendi yaşam alanı temiz olsun, gerisini boş veriyor... Bir de bu insanlar, temizlik konusunda "mangalda kül bırakmayan" konuşmalar yaparlar zaman zaman... "Temizliğin imandan geldiğinden" falan dem vururlar ya hani...
Nerede bunlarda o "iman", nerede onlarda bu "izan", nerede onlarda bu "ahlak", nerede onlarda bu "çevre sorumluluğu”... Başka canlılara "yaşam hakkı" nerede? Yaşadıkları "in"leri temiz olsun yeter bu "mağara kaçkınları"nın...
Nasıl ki "maske takmayanlar"a uygulanan cezalar varsa, "maskesini yere atanlara da" ceza uygulansın bence... Boş arazilere moloz dökenlere ve çöp atanlara da aynı cezalar uygulansın... Yerlere balgam tükürenlere de, sigara izmaritini atanlara da bu cezalar uygulansın... Öyle birkaç yüz lirayla falan da kurtulamasınlar... Sıfır sayıları çoklu rakamlarla cezalar kesilsin ki bu "mağara kaçkınları"na, akılları başlarına gelsin... Bir daha yapma cesaretini görmesinler kendilerinde...
Bu "temizliğin imandan geldiğinden" dem vurup tüm bu pisliğini dışarıya saçan güruh bunu çok iyi bilsin ki; Bir insanın evinin içi ne kadar temizse, yaşadığı ilçenin ve çevresinin de aynı temizlikte olması gerekir...
Şimdi gidin canım kıyılarımıza ve koylarımıza... Kumların içine gömülmüş sigara izmaritlerine, gazoz ve bira şişesi kapaklarına, naylon torbalara, meyve kabuk ve çekirdeklerine, hatta çocuk bezlerini bile kumların içine gömülmüş bir vaziyette bulacağınıza eminim... Çöpe atmak yerine kuma gömmek onlara daha kolay geliyor herhalde...
Kendi evlerinde değiller ya, sağa sola konulmuş çöp tenekelerine gidip atmaya çok üşeniyorlar ya, ellerine ne geçtiyse sağa sola bırakıp bırakıp evlerine dönüyorlar bu "temizlik imandan gelir" sözünü bilip de uygulamayanlar...
Ve ben de bir kez daha soruyorum böyle davranan o güruhun insanlarına: "Temizlik imandan gelir, bu Didim'e ne zaman gelir?.. Gelince size de uğrar mı?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)