Evimizde beslediğimiz evcil hayvanlarımız
bizimle yaşadıkları kısa süre içinde ailemizden, sevdiklerimizden ve
yakın arkadaşlarımızdan da daha yakın varlıklar olurlar bizlere...
Onlara her geçen gün daha fazla bağlanır, onlarla bütünleşir, onları zaman içinde ailemizden biri gibi görmeye başlarız...
Onlara bir isim veririz vermesine de, bazen onlara öyle sıfatlar takarız ki çocuklarımızı çağırır gibi "kızım", "oğlum" deriz, kimi zaman da onu çok sevdiğimizin yerine koyup, "aşkım", "sevgilim", "tatlım", "şekerim” “balım” bile deriz... Ve daha bir çok hoş sıfatlar takar, onunla birlikteliğin tadını ve güzelliğini bu sözcükler vasıtasıyla tadar ve yaşamlarının sonuna dek o güzelliklerle yaşarız...
Onlar, insanlar gibi kalbimizi kırmazlar, kıramazlar, onlar insanlar gibi canımızı yakmazlar, yakamazlar... Bizi koşulsuz severler ve her zaman da yanımızda olurlar. Özellikle köpekler sevgiyle yaşarlar ve birlikte yaşadıkları sahiplerine sonsuz bir sevgi besleyip, hayatlarının sonuna kadar sadakatla bağlı kalırlar.
Fakat o ayrılık demi yok mu o ayrılık demi... İşte o gün, bir gün mutlaka gelir seni de bulur... İşte o gün yüreğin yangın yerine döner, feryat figan eder... Canın içten içe acımaya başlar...
Gerçekten de bu dünyada onları kaybetmekten daha büyük bir acı yoktur. O minik dostlarımız yanımızda o kadar uzun yıllar geçirirler ki, dünyaya gözlerini yummalarına kayıtsız kalmamız imkansızdır. Birlikteyken er ya da geç bunun bir gün olacağı düşüncelerimizde değildir, hiçbir hazırlığımız da yoktur... Onlarla kurduğumuz bağ o kadar muhteşemdir ki, onlarsız bir yaşamı hayal bile edemeyiz. Çoğu zaman nasıl davranacağımızı bile bilemeyiz böyle gidişlerde...
Üzücü olan ve unuttuğumuz tek şey, evcil hayvanların yaşam döngüsünün bizimkinden çok daha küçük bir döngü olduğudur... Dolayısı ile evcil hayvanımızı kaybettiğimizde bizlerin acı çekiyor olması oldukça doğal bir davranış şeklimizdir... Bu gidişler bizler üzerinde bir aile bireyini kaybettiğimiz gibi büyük bir duygusal etki yaratır.
Kendini yalnız hissettiğin anları dolduran en yakın arkadaşın bir daha geriye gelmemek üzere çok uzaklara gitmiştir artık... Her an evin bir yerinden çıkıp yanına geleceğini hayal etmeye başlarsın, ancak nafile bir bekleyiştir bu, gelmez, gelemez...
Onlara her geçen gün daha fazla bağlanır, onlarla bütünleşir, onları zaman içinde ailemizden biri gibi görmeye başlarız...
Onlara bir isim veririz vermesine de, bazen onlara öyle sıfatlar takarız ki çocuklarımızı çağırır gibi "kızım", "oğlum" deriz, kimi zaman da onu çok sevdiğimizin yerine koyup, "aşkım", "sevgilim", "tatlım", "şekerim” “balım” bile deriz... Ve daha bir çok hoş sıfatlar takar, onunla birlikteliğin tadını ve güzelliğini bu sözcükler vasıtasıyla tadar ve yaşamlarının sonuna dek o güzelliklerle yaşarız...
Onlar, insanlar gibi kalbimizi kırmazlar, kıramazlar, onlar insanlar gibi canımızı yakmazlar, yakamazlar... Bizi koşulsuz severler ve her zaman da yanımızda olurlar. Özellikle köpekler sevgiyle yaşarlar ve birlikte yaşadıkları sahiplerine sonsuz bir sevgi besleyip, hayatlarının sonuna kadar sadakatla bağlı kalırlar.
Fakat o ayrılık demi yok mu o ayrılık demi... İşte o gün, bir gün mutlaka gelir seni de bulur... İşte o gün yüreğin yangın yerine döner, feryat figan eder... Canın içten içe acımaya başlar...
Gerçekten de bu dünyada onları kaybetmekten daha büyük bir acı yoktur. O minik dostlarımız yanımızda o kadar uzun yıllar geçirirler ki, dünyaya gözlerini yummalarına kayıtsız kalmamız imkansızdır. Birlikteyken er ya da geç bunun bir gün olacağı düşüncelerimizde değildir, hiçbir hazırlığımız da yoktur... Onlarla kurduğumuz bağ o kadar muhteşemdir ki, onlarsız bir yaşamı hayal bile edemeyiz. Çoğu zaman nasıl davranacağımızı bile bilemeyiz böyle gidişlerde...
Üzücü olan ve unuttuğumuz tek şey, evcil hayvanların yaşam döngüsünün bizimkinden çok daha küçük bir döngü olduğudur... Dolayısı ile evcil hayvanımızı kaybettiğimizde bizlerin acı çekiyor olması oldukça doğal bir davranış şeklimizdir... Bu gidişler bizler üzerinde bir aile bireyini kaybettiğimiz gibi büyük bir duygusal etki yaratır.
Kendini yalnız hissettiğin anları dolduran en yakın arkadaşın bir daha geriye gelmemek üzere çok uzaklara gitmiştir artık... Her an evin bir yerinden çıkıp yanına geleceğini hayal etmeye başlarsın, ancak nafile bir bekleyiştir bu, gelmez, gelemez...
Süreç ilerlemeye başladığında kendini, çevrendeki insanlara sürekli beraber
yaşadığınız komik hikayeleri anlatırken bulmaya başlarsın.
Uyuduğu sepetini, tuvaletini, mama ve su kabını bir türlü
kaldıramazsın. Çünkü kaldırırsan gerçekten onun hayalinin de evden gideceğini bilirsin.
Yemek yerken
sürekli "Aa bunu o ne kadar çok
severdi" diye başlayan cümleler kurar; Onun aç hallerini, tok hallerini çok özlersin...
Bir suç
işledikten sonra girdikleri utangaç tavırlarını bile çok özlemeye
başlar, izlediğin her şeye
koşulsuz eşlik eden yegane dostun gibisini artık bulamazsın.
Başkalarını
evcil hayvanları ile gördükçe çok kıskanır; "Bir kere benim oğlum/kızım
ondan bin kat daha akıllıydı,
daha sevimliydi, en güzeli,
en sevimlisi benimkiydi!.." tarzı cümleler kurarken bulursun
kendini...
"Neden
üzgünsün?"
sorularına onun öldüğünü cevap
olarak söylediğinde "Aaa bu
muydu?!" tarzı cevap veren insanlardan nefret edersin.
Eşyalarına zarar
verdiği zaman ona kızdığın her an için pişmanlık duyarsın.
Eskiden sadece
bakışı bile seni güldürebilirken, artık hatıraları seni her an hüzünlendirir,
durur durur gözyaşlarına
boğulursun.
İşte böyledir bir hayvanı sevmek. Öylü güçlü bir bağ kurmuşsundur ki onunla, geriye
kalan hayatın boyunca o anılarla birlikte yaşamak zorunda kalırsın...
Geçenlerde Didim Ege Caddesi'nde Maliyeciler Sitesi'nin önünde yürürken, yanındaki boş arazide bir köpek mezarına denk geldim... Yeni mezar yeri olduğu belliydi... Taşlarla örülmüştü... Mezarın başındaki taşta "Çiko" yazıyordu... Ve kalemle çizilmiş sevimli bir köpeğin resmi yer alıyordu...
Geçenlerde Didim Ege Caddesi'nde Maliyeciler Sitesi'nin önünde yürürken, yanındaki boş arazide bir köpek mezarına denk geldim... Yeni mezar yeri olduğu belliydi... Taşlarla örülmüştü... Mezarın başındaki taşta "Çiko" yazıyordu... Ve kalemle çizilmiş sevimli bir köpeğin resmi yer alıyordu...
O çevrede
yaşayanlardan öğrendiğim
kadarıyla iki hafta önce
gömülmüş olmalıydı... Sahibi her gün mezar yerini ziyarete geliyormuş ve
giderken de çevredeki
başıboş sokak köpeklerini
besleyip sularını bırakıyormuş...
Sevdiklerimizi kara toprakla buluşturmak zor
olsa gerek. Onların hatıralarıyla yaşamak daha da zor olsa gerek...
Evime koşar adımlarla geriye döndüm. Kapıda beni oğlum Fırıldak ve kızım
Makbule karşıladı... Onları kucağıma alıp sıkı sıkıya sarıldım, onları
doyasıya öpüp, kokladım...
Gerisini ne siz sorun, ne de ben anlatayım... Gözyaşlarım ve boğazımın ağrısı yazmama engel...
Gerisini ne siz sorun, ne de ben anlatayım... Gözyaşlarım ve boğazımın ağrısı yazmama engel...
Not: Bu arada bu mezar yerini bizlere
hatırlatıp gösteren ve bu yeri günlük ziyaretleriyle onurlandıran DİHAD (Didim
Hayvanları ve Doğayı Koruma Derneği) ekibine de teşekkürü bir borç biliyorum…
İyi ki VAR’sınız gençler… Minik dostlarımız sizlere müteşekkir bilesiniz…