Geçen gün Didim
Kent Meydanı’nda “Kahve Dükkânı”nda oturuyorum… Sıcak çikolatalı kahvemi yudumlarken,
kapının önünde son model Opel marka bir araba durdu… İçinden afilli mi afilli
bir hatun indi… Yaza uyarlamış kendini, dekolteli, sarışın, makyajlı… Hani bir
görenin bir daha dönüp bakasıgillerden bir afet…
Neyse bu hanım kızımız,
tezgâha yaklaştı, dükkân sahibi ve sahibesi ile muhabbet etmeye başladı…
Konu; araba
konusu…
Altındaki arabanın
özellikleri hakkında ballandıra ballandıra bir şeyler anlatıyor… Dükkan sahibi
de tüm engin bilgisiyle, hanım kızın kullandığı arabadan da daha iyileri olduğunu,
otomatik pilotta kendi kendine gidenini, kendi kendine park edenlerinden falan
bahsediyor…
Kızda hava bin
beş yüz… Kendi arabasından başka bildiği bir şey yok… Yine de diyor, benim
arabam onlara yüz bin fark atar…
Ben de ileride
park ettiğim benim emektâra bakıyorum gülümseyerek… O da aynı marka ve üretildiği
yılın Almanya’da aile arabası olarak tutulan bir modeli…
Hadi bunları
geçtik, kullandığı parfümünü, gittiği kuaförü ve kuafördeki yaşadıklarını
anlatmak da ne oluyor… Dedim ya hanım kızımız afilli hatun… Kimseyi taktığı
yok… Zaten mekân ufak bir mekân… Arka tarafta bir sinek vızıldasa, karasinek
mi, sivrisinek mi olduğunu anlarsınız… Konuşulanlara ister istemez kulak
misafiri oluyorsunuz…
Elinde tuttuğu
bilmem kaç bin liralık telefonuna sıra geldi… İşyerinin wireless şifresini
isteyiverdi…
Dükkân sahibi
gayri ihtiyari dedi ki; “Atatürk’ün doğduğu
yer ve doğum tarihi”…
İşte bundan
sonrasına inanamayacaksınız…
Kızdan gelen yanıtlar…
- Samsun 1919’muydu…
- Sivas 1921…
- Sakarya mıydı ya… Nerde doğmuştu Atatürk… (Bir S’yi hatırlıyor ama bağlantı kuramıyor hangi S
?? )
Benim bu
konuşmalar olduğu sırada arkam onlara dönüktü, geriye döndüm bu konuşmaya
yüzümü çevirdim… Dükkan sahibesinin eli ağzında, dükkan sahibi de kafasını
ellerinin arasına almış “Aman Allah’ım” şaşırmacasında…
Dükkan sahibesi
hatırlatmak için “Se-la” diyor, hatırlamasına
yardımcı olmak istiyor…
- Selahattin mi? diyor ya…
O kadar
çabalamalarına rağmen Atatürk’ün doğduğu yeri bilemedi bu afilli kızımız…
“Selanik” deyiverdi dükkan sahibi usulca…
Kızın yanıtı: “- Eeeee… tarih kaçtı 1923 mü?”
İçimden o an
söylenebilecek tüm ayıpçı kelimeler geçiyordu benim de… “Oha, çüş, a… ” ve daha da fazlası…
Sen gel belli
yaşa, eğitimli ol, ehliyetini al, baban ya da sevgilin mi artık kimse o, altına
son model araba çek, makyaj yap, sür sürüştür dekolte giy, etrafına bilmem kaç
bin liralık telefonunla hava at… Bu kadar önemli bir şeyi bileme…
İşte ne yazık ki
Türkiye’nin getirildiği durum bu… Boş kafalı, eğitimli görünümlü, cahil mi
cahil bir genç nesil insanı…
İçim acıdı
gerçekten… Yazacağım dedim bunu… Paylaşacağım dedim…
Acilen eğitim
sistemine el atılmalı, millet Mars’a gitmeyi düşündüğü şu teknoloji çağında eğitime
daha fazla ağırlık verilmeli…
Okullarda artık
ne eğitimi görülüyor bilmiyorum ama, kölelik çağına ayak uydurulmuş modern
görünümlü boş kafalar böyle ortalıklarda dolaşıveriyorlar…
Allah sonumuzu
hak getire… Gerçekten acınalısı durumdayız…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)