Bir dostumuz, Google Buzz'dan, "takkeyi önümüze koyup" bizleri kara kara düşündürtecek satırlar göndermiş...
Yazmış olduğu samimi düşünceleri ve satırları, ülkemizin içinde bulunduğu durumdan kaynaklanan ve günlük yaşamlarımızda artık kişilerin nasıl bunaldığının birer ifadesi gibi...
Dostumuz diyor ki satırlarında ve satır aralarında;
"Bugünlerde oldukça gergin anlar yaşıyorum, herkes ve her olay kolayca sinirlendirebiliyor beni... Nasıl bu hale geldim sorusu beynimi yoruyor... İnsanlara eskisi kadar güvenmediğimin farkına varmak daha da katladı bu gerginliğimi...
Yıllardır kendi gücüm doğrultusunda ulaşmaya çalışıyorum insanlara, amacım sadece onlara yardım etmek değil, yurdum insanını daha yakından tanımak ve ihtiyaçlarına bilinçli, doğru yanıtlar vermekti...
Severek yer aldım yanlarında... Hiç gocunmadım, şikayet etmedim, gün geldi anlamadılar azarlarını işittim, gün geldi beğenmediler kovuldum... Yine de vazgeçmedim.
Tüm bunları neden yazdığımı bilmiyorum, şu anda bütün bir ömrümü yazamam buraya, yine de sayfam bugün günlüğüm oldu benim... İçimi dökmek istedim.
Belki de rastlantısal olarak yaşadığım olaylar bu satırları yazmamı tetikledi...
Biri söyleyebilir mi bana, nasıl yaşarız birbirimize güvenmeden? Ya da sırtını vererek bir duvara nasıl yaşar normal bir insan...
Biz insanlar hangi zaman dilimi içinde bu kadar acımasız olduk, nasıl eziyoruz topuklarımızın altında kendi vicdanlarımızı...
Yüreğimizin yerinde ne taşıyoruz sevmek için birbirimizi... Ve gerçekten sevmeyi biliyormuyuz?..."
Fazla SÖZ'e gerek var mı, bence hiç gerek yok.
Toplumumuz arasında günden güne artmakta olan birbirine tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük ve vesair duygular bir sevgisizlik abidesini günden güne büyütmekte sanki.
Eğer yaşarken; susuz olana bir lokma su, aç olana bir lokma ekmek, ümitsize ümit, kederliye güleryüzü yitirmeye başlamışsak SEVGİ'lerimizin içinde, durum vahim, hatta vahimden de öte...
Artık sokaklarda insanlar biribirlerine; bilmedikleri, tanımadıkları halde düşman gibidirler… Şimdi sokaklarda güleryüzlü insanlar görmeniz imkansız hale gelmiş gibidir… Şöyle etrafınıza bir bakın, kaç tane yüzü gülen insana rastlayabileceksiniz acaba?
Kime dokunuverseniz, kiminle konuşmaya kalksanız sanki bin ah işitecekmişsiniz gibiyiz...
Ne oldu? Neler oluyor bizlere...
Yaşamsal diyalektiğimizden kaynaklanan hoşgörülerimiz de nereye gitti?
Bu yaşamsal diyalektiğimizin içinde HİÇ'e varıp oradaki SEVGİ'ye ulaşabilmemiz için öncelikle bu diyalektiği olduğu gibi onaylamamız gerektiğini ne kadar çabuk unuttu insanoğlu...
Unuttuğumuz değerleri şöyle yeniden bir hatırlayalım isterseniz...
Yaşamsal diyalektiğin kendinde, etik arayışa girişmenin hiçbir anlamı yoktur. 'Önsel ilke'nin bize verili olduğunu içimize sindirmeliyiz.
Sindirmeliyiz ki; İyiyle kötüyü, güzelle çirkini, namusluyla namussuzu, büyüklenenle küçükleneni, vicdanlıyla acımasızı, hoşgörülüyle hoşgörüsüzü, açgözlüyle alçakgönüllüyü, yardımseverle bencili, insan-severle vahşet işçisini, kısaca manevi tüm edim ve değerleri kendi zıtlarıyla birlikte kabul edebilelim.
HİÇ'e varabilmemizin ve SEVGİ'ye ulaşabilmemizin ön koşullarıdır bunlar...
Bütün hüner, evet bütün hüner, "Sevgiyi hak etmeyeni dahi sevebilmektir."
Bu aynı zamanda bizi kendimize yabancılaştıran kimliklerimizden kurtulabilmenin de biricik yoludur.
HİÇ'e giden yolda zorunlu bir durak sayılan "doğal hoşgörünü"nün kaynağını da bu gerçekte aramamız gerekmektedir.
'Düşmanını dahi seveceksin' sözü, yaşamı özünden kavrayışın bir ürünüdür...
İşte bu yüzden hepimize; bilgisizlikten ve hoşgörüsüzlükten donmuş kafalarımızı önce bilgi ile yavaş yavaş eritmeyi, sonra da sertlikten, zorluktan kapanmış olan gönüllerimizi yeniden SEVGİ ile açmayı diliyorum...
Sevgi; Barış'ı ve Hoşgörü'yü getirecek, tüm bunların toplamı da güzel bir yaşamı...
Umarım ki nice Taptuk Emre'ler, Yunus Emre'ler ve Mevlana'lar yetiştirmiş bu topraklar, bunu en kısa zamanda yeniden yaşar ve görür...
Ertan Yurderi
Kaybettiğimiz sevgi değil Ertan Bey, içtenlik; işimize gelen şeyleri kolayca sevebiliyoruz.
YanıtlaSilHer şeyi "bu benim ne işime yarayacak?" süzgecinden geçirme alışkanlığından kurtulduğumuzda, ekmek kırıntılarımızı kuşlarla paylaşmak içimizden gelecektir.
amin ..ne kadar güzel bir yazı..Böyle yazıları yazanarın varlığını görünce bile ümitvar oluyor insan...Değerler yitirilmeye başlandı sevmenin anlamı unutuldu vefa merhabet kaybolmaya yüz tuttu ...ama her kötü gibi gördüğümüz şeylerin devamında güzel şeyler gelecektir..bu dönemin geçeceğini düşünüyorum (bu da benim umudum) ve devamında gerçekleri hatırlayıp düzelecez inş.diyorum...ümidimi yitirmemekte kararlıyım..
YanıtlaSilHerşeyi zıttıyla kabul etmek erdem ister sanıyorum ve zamanla (ömrümüz olursa) yaşaya yaşaya öğrenecez zıtlıklarla kabul edip sevgiyi öğrenmeyi...
Saygılar ,yazılarınız hayranlıkla okunuyor efendim...
Çok sevdiğim sözdür "Güneş ısıtırken ve aydınlatırken ayırdetmez...iyiyi de ısıtır kötüyü de, kralı da yoksulu da, hakimi de aynı şekilde ısıtır hırsızı da..."
YanıtlaSilDualiteden vazgeçmedikçe koşulsuz sevgiye ulaşmak mümkün değil...Allahım beni yargılamaktan ve yargılanmaktan koru...amin... Fatma