Bizden de var artık alim, şair, işçi
Makineleri bizler de çalıştırıyoruz
Bizler de her şeyi üretiyoruz.
Aklımız , ellerimiz, gücümüz bizim de var.
Kadınlar neden eksik olsun erkeklerden.
Kadınlar vardır… Kadınlar her yerde.
İşte dönüyor çarklar, dişliler, makineler
İşçi kadınlar yürüyün, iş başına…
İşçi kadınlar üretin durmadan
İşçi kadınlar çalışın vatan millet uğruna.
Çok sevdiğim bir dostum, bana bir e-posta göndermiş... e-postası'nın başlığı: "Bu rakamlar size neyi anlatıyor?"
e-postasının içeriğinde sadece TÜİK'in 2008 kadın ve erkek sigortalı sayısı verileri var...
Bu e-postada da belirtildiği gibi, Türkiye İstatistik Kurumu 2008 verilerine göre, erkek çalışan sigortalı sayısının 6 milyon 603 bin, kadın çalışan sigortalı sayısının ise 1 milyon 901 bin civarında olduğunu görüyoruz... (Kayıtsız ve sigortasızlar hariç)
Şimdi sizlere soruyorum... TÜİK'in bu verilerine göre çalışan erkek ile kadın arasındaki bu kadar farkın nereden kaynaklandığını, neden bu kadar az kadın çalışan sigortalı olduğunu hiç düşündünüz mü?..
Ben düşündüm... Düşünmeye de devam ediyorum... Zorunluyum...
Çünki şu an üniversite son sınıfına giden bir kızım var... Onun geleceğini, gelecekte aldığı eğitime göre nasıl bir işkolunda çalışacağını ve emeğinin karşılığını alıp alamayacağı konusunda tereddütlerim var... Bir ebeveyn olarak endişeleniyorum açıkçası...
Bu konuda araştırma yapmaya karar verdiğimde ise karşıma çok çeşitli kaynakların vermiş olduğu doneler çıktı... Hepsi içinden bir ayıklama yapmak gerçekten benim için zor oldu olmasına da, ancak elde ettiğim bilgiler doğrultusunda ben de düşüncelerimi yazıp sizlere aktarmaya karar verdim...
Öncelikle şunu söyleyeyim, ben, küreselleşmeyle birlikte tüm dünyada kadınların işgücüne katılım ve istihdam oranlarının arttığını düşünenlerdim... Bu konudaki çeşitli kuruluşların yapmış olduğu araştırmalar, benim bu düşüncemi zaten doğrulamakta...
Dünyada kadınların işgücüne katılım ve istihdam oranları artarken Türkiye’de dünyadakine benzer bir artışın söz konusu olmamasını da hem kadın işgücüne talebin düşüklüğüne, hem de kadın işgücü talebini kısıtlayan sosyokültürel engellerle de ilgisi olduğunu da düşünenlerdenim...
Türkiye’deki sosyokültürel faktörler yani toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü ve bu işbölümü üzerinde şekillenen toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde kadınlar, ev işleri ve çocuk bakımından sorumlu görülmektedir.
Bu arada da toplumumuzdaki genel kanı, ev işlerine harcanan emeğin, karşılığı olmayan bir emek gibi düşünülmekte, bu tarz çalışma da toplum tarafından takdir edilmeyen bir çalışma şekli olarak algılanmaktadır...
Kadının ev içi sorumlulukları işgücü piyasasına çıkmasını, iş aramasını büyük ölçüde de engelleyici unsurdur...
Özellikle düşük eğitimli ve vasıfsız kadınların ev dışında gelir getirici işler yapması, erkeğin aileyi geçindiren aile reisi konumuna ve aile içindeki egemenliğine karşı bir tehdit olarak algılandığında, kadına veya genç kıza çalışma izni bu yüzden verilmemektedir.
Ancak kadınlara sunulan işlerin sınırlılığı ve koşullarının ağırlığı, ücretlerinin azlığı çalışmayı kadınlar açısından da cazip olmaktan da çıkarmaktadır.
Ayrıca Türkiye’de işgücünün eğitim düzeyi genel olarak düşüktür. Ancak her ne kadar kızların okullaşma oranları erkeklerinkinin gerisinde olsa da, kentli kadın işgücünün eğitim düzeyi erkeklerinkinden yüksek olduğu gözlenmektedir...
Kırsal kesimde yaygın olan küçük aile işletmelerinde ise kadınlar, eğitim düzeyinden bağımsız olarak üretime katılmakta, gerek hane içindeki gerekse tarımsal üretimdeki yükümlülükleri, maddi imkansızlıklar, eğitim-öğretim kurumlarının yetersizlikleri ve aile içindeki ataerkil ilişkiler ile zihniyet yapıları onları ilkokul / ilköğretim sonrası eğitim kurumlarına devam etmekten alıkoyan başlıca engeller olmaktadır.
Kentlerde ise kadınların işgücü piyasasının ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde eğitim sahibi olması onların işgücüne katılımını kolaylaştırmakta, böylece lise ve üstü eğitim alan kadınların sayısı ve toplam içindeki payı sürekli artmaktadır.
Eğitim durumu itibariyle işgücüne katılma oranlarına bakıldığında bilinen ve sık tekrarlanan bir gerçek bir kez daha açığa çıkmaktadır: kadınların eğitim durumu ile işgücüne katılım oranları arasında paralel bir ilişki vardır. Bu durum kırda daha az belirgin olsa da, kentte eğitim düzeyi arttıkça kadınların işgücüne katılım oranlarının artışı çok belirgin görünmektedir.
Türkiye genelinde eğitim durumuna göre işsizlik oranları değerlendirildiğinde, kadınlar açısından en yüksek işsizlik lise ve dengi okul mezunlarında olduğu görülmektedir.
Bunun nedeni genel lise eğitiminin kişiye bir vasıf kazandırmaması, meslek liselerinde verilen eğitiminde işyerlerinin ihtiyaçlarına karşılık vermemesinden ötürü lise mezunu erkeklerin bulabildikleri her türlü işi yapması, buna karşılık genç kız ve kadınların iş seçiminde sınırlanması, kadınlara “uygun” görülen işlerin sayıca azlığının onların iş bulma imkanlarını iyice daraltmasıdır.
Aileleri ve sosyal çevreleri genç kızların onay vermedikleri bir işte çalışması yerine evde oturup “kısmet” beklemesini önerirken, genç erkeğin ne pahasına olursa olun bir işe girmesi gerekmektedir.
Özetlenecek olursa kadın istihdamı kırda hızla gerilemekte, kentteki artış bu gerilemeyi telafi etmemekte, özellikle genç kadın nüfus işsizlikten olumsuz etkilenmekte, iş bulma umudunu yitirdiğinde işgücü dışına çıkmaktadır.
Türkiye gerek Birleşmiş Milletler gerekse Avrupa Birliğinin kadın erkek eşitliğini hedefleyen sözleşme ve düzenlemelerine taraf olmuş, toplumsal cinsiyet eşitliğini ana akım politikalara dahil etmeyi ve cinsiyete dayalı bakış açısını bütün politika ve programlara yansıtmayı kabul ve taahhüt etmiştir.
Ayrıca Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğinin tüm kamusal politikaların odağında yer alması, Türkiye'nin hem uluslararası taahhütlerinin hem de demokratik, sosyal bir hukuk devleti olmasının gereğidir.
Ancak Türkiye’de ilgili yasalarda kadın erkek eşitliği sağlanmış olsa da, kadın istihdamına yönelik belirgin bir kamu politikası gündeminden söz etmek mümkün değildir.
Özellikle genç ve eğitimli kadın kitlesine istihdam fırsatlarının yaratılması için somut adımlar atmak bu anlamda büyük önem taşımaktadır.
Bu nedenle;
- Çeşitli kadın örgütlerinin tam ve eşit katılımıyla ekonomik ve sosyal politikaların toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetebilmesi için paneller düzenlenmeli,
- Kadın istihdamını artırmak ve istihdamdakilerin durumunu iyileştirmenin istihdam politikalarının ana bileşeni haline gelmesi sağlanmalı,
- Kadınların üzerindeki çocuk, hasta, yaşlı bakımı gibi hizmetlerin, erkeklerin de eşit şekilde üstlenmeleri gereken toplumsal bir sorumluluk olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Yukarıda saydıklarımın ışığında belki kadınlarımızı evden ve TV'lerin başından bu şekilde kurtarabiliriz diye düşünüyorum...
Yoksa birilerinin dediği gibi, ha babam de babam üç çocuk yapmak için çaba sarfedilmeye devam edilirse ve böyle yapmaları da her an teşvik edilirse, günün birinde işyerlerinde çalışacak genç ve yetişkin kadın hiç bulamayacağız gibime geliyor...
Yoksa gerçekten yapılmak istenen bu mudur? Ve bu istek, hangi düşünce tarzının ürünüdür?
Ertan Yurderi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)