6 Şubat 2007 Salı

İlk yazı


İlk yazının tadı hiçbir şeyde yok sanırım!..

İnsan bir yere ilk yazı yazacağında ne yazacağına bir türlü karar veremez. Şöyle mi yazsam, böyle mi yazsam diye düşünür durur... Bu yazı da öyle olacak gibi görünüyor... Oysa ilk yazılar biraz daha keyifli olmalı değil mi?

Eh bir yazmaya başlayalım bakalım geriden geriden neler gelecek bilinmez... Gönül sesi bu... İçinden neler çıkacağı belli mi olur?

Bir bakarsın uzun bir yazı, bir bakarsın bir şiir, bir bakarsın makale yazmışsın... Döktürmüşsün yüreğinden geçenleri...

Gönüllerimizi ne kadar suskun bıraktığımızın farkındayım... Konuşturmayı unutmuşuz sanki. Ya da unutturmuşlar mı ne?..

Oysa gönül sesi hiç susturulmaması gereken bir şey... Gönül sesi susturulunca düşünce denizinde kaybolup gidersiniz... Onu yazıya dökmek gerek... Onu paylaşmak gerek...

Oysa gönül sesi nerede, ne zaman, ne şekilde konuşur o da bilinmez...

Şimdi olduğu gibi... Konuşur, konuşur, hiç susmaz...

Yazdırır durur kelimeleri, cümleleri, paragrafları...

"Gönül dedi: Ben neyim ki, bir damla sadece;
Ben nerde, görmediğim koca deniz nerde!
Böyle diyen gönül denize kavuşunca
Baktı kendinden başka şey yok görünürde...”

demiş Hayyam Rübailerinden birinde..

Bu şiirsel güzelliğin çağrıştırdıkları, bir anda dökülmeye başladı gönülgözümden klavyemin tıktıklarıyla karşımda öylece duran ekran denilen beyazcam üzerine …

Evet “Gönül” nedir?

Bence, Gönül; yüreğimizde var olduğu sanılan nitelik, sevgi, istek, anış, düşünüş gibi iç dünyamızı yansıtan duygular topluluğudur..

Öyle değişik şekilde insanlarda tezahür eder ki... O kadar değişikliğe bürünmüştür ki insanoğlu denilen bu yaratılmışlarda Gönül… Bunların her birini bu satırlara sığdırabilmek namümkün gibi görünse de, bu konuda ciltler dolusu kitaplar yazmak gerektiği inancını taşıyorum, belki de bir gün biri çıkar, oturur yazar bu konuda da…

Gönül; kimine göre “sevdalanmak, sevmek, aşık olmak”la eşdeğer, kimine göre de “insanları kendine bağlamakla birlikte o kişiyle birbirine bağlanıp içten içe, özden öze sevmek, sevdanlanmakla…”

Gönül; kimine göre “duygusal birliktelik”, kimine göre “yapılmış bir iyiliğe karşı duyumsanan borçluluk duygusu”…

Gönül; kimine göre “aşk derdi çekmek”… Kimine göre “iç rahatlığı, tasasızlık, dertsizlik…”

Gönül; kimine göre “hiçbir baskı altında olmaksızın kendi isteğiyle, kendi hür iradesiyle kendini nitelendirmek…” Kimine göre “aşırı sevgiden kendini kurtaramamak, alamamak…”

Gönül; kimine göre “sevgilerin ve isteklerin eskisi gibi sürmesi için çabalamak…” Kimine göre “huzur, iç dinginliği, iç huzuru…”

Gönül; kimine göre “her şeye karşı duyulan doyum…”

Kimine göre de “Bir kimsenin gücenikliğini, uygun sözlerle, davranışlarla gidermek, onun gönlünü yeniden hoş etmek için iyi davranışlarda bulunmak” gibi anlamlandırabilirim… Bu “kimine göre”leri öyle çoğaltabilirim ki…

Yalnız bu yazdıklarım, varolan, yaşayan insanların ruhsal özellikleridir… Aslında biz “gönül”ün, “gönlümüz”ün farkındalığını tam yaşamıyoruz gerçek yaşamımızda da… Gönlümüzün tüm özelliklerini bir bilebilsek daha rahat ve huzurlu yaşar, bunun bilincine varınca da yaşamı daha çekilir hale getirebilirdik belki de...

Hayyam'ın anlatımıyla "gönül" bende bu duyumsamalara neden oldu, bir şiirsel güzelliğin çağrıştırdıkları bu bence… Peki ya sizce?

Hadi şimdi ben de size sorayım… Konuşturun bakalım siz de gönüllerinizi… "Gönül" ne?


Ertan Yurderi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)