Bu okuyacağınız yazı aslında bir başka Ege
kasabası olan "Datça"da
yaşayan bir dostumuzun serzeniş yazısından... Fakat bahsetmiş olduğu bazı
konular, tüm
Ege sahil kentlerinde yaşanan sorunlar... Bu okuyacaklarınız size hiç de yabancı gelmeyecek... Çoğuna da aşinasınız, zaten
yaşıyorsunuz... Yazıda Didim geçen yerlere kendi sahil kasabanızın
ismini ilave ettiğinizde aynı şeyleri yaşadığınızı sizler de hissedeceksiniz...
Didim'e veya genel olarak "küçük bir Ege kasabasına" taşınmak isteyenlere önemli bir tavsiyem olacak izninizle.
Büyükşehirlerden böyle yerlere gelirken büyükşehirlerin mantalitesini bırakamayıp bu tür yerleşim yerlerinin yaşam ritmine ayak uyduramazsanız, mutsuz olur, mutsuz edersiniz hem kendinizi hem de çevrenizdekileri. Huzur batması yaşarsınız. Sürekli şikayet eder bulursunuz kendinizi...
Didim'e veya genel olarak "küçük bir Ege kasabasına" taşınmak isteyenlere önemli bir tavsiyem olacak izninizle.
Büyükşehirlerden böyle yerlere gelirken büyükşehirlerin mantalitesini bırakamayıp bu tür yerleşim yerlerinin yaşam ritmine ayak uyduramazsanız, mutsuz olur, mutsuz edersiniz hem kendinizi hem de çevrenizdekileri. Huzur batması yaşarsınız. Sürekli şikayet eder bulursunuz kendinizi...
Üç bir
tarafı denizlerle çevrili
Didim, her geçen yıl, gitgide büyüyor... Daha önce
sakin bir sayfiye kent görünümünden tamamen bir şantiyekent haline
gelmiş durumda... O eşsiz güzellikteki doğal tabiatı ve havası
gitgide kirleniyor... Çünkü kent, yapılan bitişik binalardan dolayı
soluk alamıyor... Almaya fırsatı kalmıyor...
Büyükşehirlerden, küçük Ege kentlerine talep fazla olunca, maalesef kaçıp gelinen her yer binalarla dolup taşıyor... Böyle olunca da buralara yazlıkçı veya yaz-kış oturmaya gelenlerin profilleri de, kültürleri de haliyle değişiyor...
Örneğin geçen akşam karşımızda yapılan 3 katlı bir binada oturan iki komşu, gürültücü çocukları yüzünden birbirleriyle kavga ettiler. Bu şahit olduğumuz çirkinlikler günden güne bu sessiz sakin kenti yaşanmaz hale getiren şeyler haline getiriyor...
Büyükşehirlerden, küçük Ege kentlerine talep fazla olunca, maalesef kaçıp gelinen her yer binalarla dolup taşıyor... Böyle olunca da buralara yazlıkçı veya yaz-kış oturmaya gelenlerin profilleri de, kültürleri de haliyle değişiyor...
Örneğin geçen akşam karşımızda yapılan 3 katlı bir binada oturan iki komşu, gürültücü çocukları yüzünden birbirleriyle kavga ettiler. Bu şahit olduğumuz çirkinlikler günden güne bu sessiz sakin kenti yaşanmaz hale getiren şeyler haline getiriyor...
Bağırtı sesleri gecenin sessizliğinde yankılanınca, o sesleri evin içinde gibi hissettik, rahatsız olduk,
bizler de gereksizce streslendik, olaylar daha da büyüyecek endişesiyle. Neyse ki, rahatsız olan birkaç komşu polis çağırmış. Onlar gelince konu kapandı,
gitti... Ancak ister istemez bizler de etkilenmiş olduk...
Bu yazdığınız da bir şey mi diyeceksiniz...
Daha birçok
sıkıntılar da var elbet... Şehrin gürültüsü yaz aylarında daha fazla artıyor gelen
araçlar yüzünden. Araçlarda bangır bangır çalan müzikler yüzünden. Gençlerin fütursuzca araba ve motor yarıştırdıkları
yüzünden... Gecenin en koyu uyku saatlerinde
birkaç
blok ötedeki
fırının hamur karma makinesinin çalışması
yüzünden... Vs.. Vs.. Vs... İşte bunların
sıkıntısı yaşanıyor bu kentte de... Bazen de taaa Altınkum sahilinden barların
ve diskoteklerin yüksek
wattlı amfilerinden müzik
sesleri gecenin sessizliğini bile bozduğu oluyor, esen ılık lodos rüzgarlarıyla birlikte tüm şehrin üstünü kaplıyor bu sesler...
Bu şirin yaşam yerinde deniz olmasa ve çıktığınızda soluk alabilecek birkaç koy da olmasa bizler için hiç bir cazip yanı yok, Didim'in...
Bu şirin yaşam yerinde deniz olmasa ve çıktığınızda soluk alabilecek birkaç koy da olmasa bizler için hiç bir cazip yanı yok, Didim'in...
TLC tv kanalında “Evini Ya
Sev Ya da Sat” diye bir program var. Genelde ev satın alacak çiftlerin
üzerinde durduğu konulardan en önemlisi satın alacakları evin, diğer evi
görmemesiydi yani mahremiyet. Evet, yatak odası veya salonun camında karşı evin
penceresini görmemek. Ve mesafe.
Didim'de
dip dibe çok
affedersiniz kıç kıça evler. Şehirlerden kaçıp gelen bizler dip dibeyi bırak, göğüs göğüse yaşamaktan şikayetçiydik. Burada da müteahhitlerin büyük şehirden gelenlere
pazarladığı da dip dibe, göğüs göğüse bir düzen.
Eskiden Didim'de ev fiyatları farklıymış. Genelde
ucuzmuş... Yoran köyü civarında yerleşim yerleri varmış.
Diğer yerler tütün tarlalarıyla doluymuş... Daha sonra
yavaş yavaş o tütün tarlaları binalarla dolmaya
başlamış... Fiyatlar zaman içinde
artmış... Hele 2020 Corona furyasından sonra burada emlak fiyatları aldı başını
gitmeye başladı... Fiyatlar uçuk diyebilirim. Merkeze
yakın olan her yerde sıfır mahremiyetli, çoğu
betonlaşmış siteler
içinde 10-20-40
hatta 80 daireli
yerler
(1+1, 2+1, 3+1)
oluştu.
Binalar da haliyle kalitesiz olunca, afedersiniz, yellenseniz komşunuz bu yel
sesini duyuyor artık...
Ne için geldik
ve hâlâ gelmeye devam ediyoruz
Didim'e?
Amacımızla,
burada satın aldığımız ev ya da daire örtüşüyor mu?
Hayallerimiz ile
sahip olduğumuz para, doğru orantılı olacak.
Parası çuvalla
olana sözüm yok
elbet. Varsa paran alırsın
manzaralı
bir arsa, en yakın evden en az
500 metre uzakta yüksek duvarlı bir şato gibi bir villa yaptırırsın, her gün kotranla Didim
ve çevresindeki bir koya demirlersin, işte o zaman Didim
güzel. Gel
keyfim gel...
Büyük paraların yoksa, taksitle, zor bela bir daire almaya gücün yetmişse, geldiğin büyükşehirlerin ve yerlerin aynı düzeni içinde yaşayıp
kalırsın
burada da.
Tüm bunlardan şikayet edeceksen de ne işin var Didim'de. Çünkü Didim, artık eski Didim değil... Bir Datça, Marmaris ve Bodrum olma yolunda.
Tüm bunlardan şikayet edeceksen de ne işin var Didim'de. Çünkü Didim, artık eski Didim değil... Bir Datça, Marmaris ve Bodrum olma yolunda.
Durumlar böyle olunca da büyükşehirlerden kaçıp Ege’de küçük bir yerleşim yerine gelmenin cazip
yönü nedir diye kendini sorgulamaya başlar buluyorsun işte.
Kıç kıça butik plajlarda denize girmek mi? Kıç kıça lüks bir lokantada kazık yemek mi? Pazarda ilaçlı domates satın almak mı? Üst katta oturanın yatak gıcırtısını dinlemek mi? Yan komşunun dikizinde balkonda kahvaltı yapmak mı? Öndeki komşunun pinpon masası koyduğu bahçesinde can hıraş bağrırarak oyun oynamalarını dinlemek mi?
Kıç kıça butik plajlarda denize girmek mi? Kıç kıça lüks bir lokantada kazık yemek mi? Pazarda ilaçlı domates satın almak mı? Üst katta oturanın yatak gıcırtısını dinlemek mi? Yan komşunun dikizinde balkonda kahvaltı yapmak mı? Öndeki komşunun pinpon masası koyduğu bahçesinde can hıraş bağrırarak oyun oynamalarını dinlemek mi?
Hiç kimsenin
suçu yok.
Herkes kendini yaşıyor ama dip
dibe, kıç kıça.
Burada konu Didim'in
çarpık yapılaşması; yerli ya da
göç etmiş halk arasındaki gerilim değil, yazlıkçılarla otele pansiyonlara gelen
tatilciler de değil. Didim'in artık Çeşme'den, Bodrum’dan veya Kuşadası'ndan
farklı hiçbir özel bir yanı yok, kalmadı da...
Dayatılanı,
hatta dayatılanları yaşıyoruz.
Tercihlerimizi yaşıyoruz. Ne istediğimizi bilmiyoruz. Şatolara kotralara özenti
içinde şikayet edip edip duruyoruz. Komşuyla, pazarcıyla kavga ediyor ve çevremizi
psikoz tavırlarımızla geriyoruz. Çünkü ezelden beri yaşadığımız şehirlerden mutsuz geldik buralara...
Oy verdiğimiz
siyasilerin kurduğu düzeni ve hayallerini gerçekleştirmeyi yaşıyoruz.
Çözüm mü?
Şikayet etmeyi
bırakmak
gerek. Ne ka ekmek o ka
köfte. Önce durumumuzu kabullenmek gerek. Kimse bizim ne olduğumuzu, kim olduğumuzu ne biliyor ne de takıyor. Maske bile takılmıyor
artık bu yazlık yerde...
Birbirimizden farkımız yok. En azından birbirimizi germeyelim. Çünkü bizi düzen siyasiler, onlar da tercihimiz. Ona buna sarmanın anlamı yok. Üzgünüm böyle gelmiş böyle de gider. Dün, bugünden hep iyi.
Birbirimizden farkımız yok. En azından birbirimizi germeyelim. Çünkü bizi düzen siyasiler, onlar da tercihimiz. Ona buna sarmanın anlamı yok. Üzgünüm böyle gelmiş böyle de gider. Dün, bugünden hep iyi.
Covid19 belası
tüm dayatılanları sorgulatıyor
bana.
Didim'i
tercih ettiyseniz henüz kirlenmemiş denizine girin,
havasını koklayın çevreyi kirletmeden de gidin ya da aldığınız evde sessizce güle güle
oturun. Çünkü gerisi geldiğimiz şehrin bir semtinden
farklı değil.
Kış hariç, bencil bir kalabalık artık burada da var. Hepimiz şehirlerden geldik. Şehir alışkanlığını devam ettirelim diye, Migros, BİM, A101, Carrefour burada da var. Hem de fazlasıyla...
Kış hariç, bencil bir kalabalık artık burada da var. Hepimiz şehirlerden geldik. Şehir alışkanlığını devam ettirelim diye, Migros, BİM, A101, Carrefour burada da var. Hem de fazlasıyla...
Didim'in
yerli bir çileği, inciri var bir de zeytini. Zeytin
ağaçları
bile tehlikede artık. Çünkü kesilip yerlerine koca koca binalar
dikiliyor... Gerisi hep aynı. Size istediğinizi değil, ellerinde ne varsa onu pazarlayan adım başı
emlakçılar bolca var burada da…
Didim
artık küçük bir şehir. Bakir sahil kasabası hiç değil.
O artık filmlerde bile yok. Ne
yazık ki öyle,
üzgünüm...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Nasıl yazımı beğendiniz mi? Yorum bırakarak benim gelişimime katkıda bulunabilirsiniz... Şimdiden katkınız için teşekkürler... Sevgiler ve saygılar... Ertan Yurderi (kocayurek)